adnan-ozyalciner-mustafa--22022025222317.jpg


Adnan Özyalçıner’in 91. doğum günü kutlamasının, evime komşu Erkan Yücel Kültür Merkezi (EKM)’nde olacağını haber alır almaz, ustanın ‘Gözleri Bağlı Adam’ adlı öyküsünü yeniden okumak için kitaplığıma yöneldim.

 

Adnan Özyalçıner’in insan sevgisi taşan gözleriyle zaman zaman edebiyat buluşmalarında temas kuruyor, selamlaşıyordum ama bu kez 1993’ten bu yana ilk kez sohbet etmek olanağı bulacağım için mutluydum.

Heyhat… “Gözleri bağlı iktidar”, yazarımızın doğum gününde kutlamayı erkene aldı; bugünlerde topluma bol keseden verdiği gözdağının yeni şanslısı, kızı Ayşe Bengi’yi tam da o sabah gözaltına alarak Adnan Özyalçıner’e hediyesini verdi!

Akşam saatlerinde EKM’de yapılan kutlamaya, evladının derdine düşüp gelemediyse de edebiyatımızın atom karıncası, Türkiye Yazarlar Sendikası başkanlığı görevini halen yürüten Adnan Özyalçıner’imizin gıyabında kaldırdık şarap kadehlerimizi…

Prof. Dr. Serdar Epözdemir’in aşkla çalıp söylediği sağaltıcı türkülerimize eşlik ettik…

Sonrasında, şair Hüseyin Haydar, 70’li yıllarda omuz omuza oldukları Adnan Özyalçıner’li TYS günlerinden, onun edebiyat adına sadece laf üretenlerden değil, hep iş üretenlerden oluşunu, anıların imbiğinden geçirerek tatlı tatlı anlattı.

Ah, keşke ben de Hüseyin Haydar gibi renkli konuşmayı becerebilseydim de aşağıdaki satırlarda yazmaya çalıştığım ‘Adnan Özyalçınerli anımı’ o duyarlı topluluğa anlatabilseydim:

Nasreddin Hocamızın köyüne, Akşehir’e gidecek yazar-çizer grubunun yürekleri ezim ezim ezikti o gün.

Biletimizin tarihi 3 Temmuz 1993 idi. Bir gün önce uğursuzun uğursuzu bir katliam sonucu, Madımak Oteli’nde, onlarca canımızı yitirmiştik.

Günü gelince, “Harun iken Karun’a” dönüşecekleri gözleri bağlı destekleyecek güruhun, otelin önünde birikmesinden onay alan yeryüzü zebanileri görevlerini hakkıyla yapmışlar, Aziz Nesin başta olmak üzere bütün günahkârları hak ettikleri üzere ateşe vermişlerdi!

“Kapalı olsa da bütün vicdan kapıları yüzüne / Bilmelisin bir yerin var canevimde” diyecek, ‘insan’ Aziz Nesin’i ve yol arkadaşlarını hem de.

Bırakın yolculuk sevinci duymayı, Haydarpaşa garında buluşan, içlerinde Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer, Kemal Özer’in de olduğu davetli yazarlar, bu soysuzluğun sorumlusu kendileriymiş gibi boyunları eğikti. Belki de bu alçaklık yaşanırken, elleri kolları bağlı olmanın ya da sağa sola nafile telefonlardan başka yapacak bir şey bulamamanın mahcubiyeti içindeydiler.

Kederli, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Akşehir’e varıldı.

4 Temmuz günü tıpkı İstanbul’daki gibi bir hava karşıladı bizi Akşehir’de; sıcak, nemli bir boğucu hava…

Sonradan anlayacaktım ki, insanı boğan nem değil; “Aziz Nesin’in kışkırtması olmasaydı, bu katliam yaşanmazdı” başlıklı düşmanca yalanın, havayı sinsice saran görünmez, perde perde iğrenç lekeleriymiş. Güneşten dostluk dışında bir şey görülmezdi çünkü.

“Uluslararası Akşehir Nasreddin Hoca Şenliği” için gelmiştik.

Hocamızın köyünde “barış” diyecek, “demokrasi, hoşgörü” diyecek, şenlik yapacaktık…

Benim görevim, Karikatürcüler Derneği adına ‘1993-Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması’na gelen karikatürlerden sergi açmaktı.

Acı bu kadar tazeyken, her şey ne kadar da anlamsız geliyordu…

Ama karamsarlığım, şenlik ilerledikçe öbek öbek dağıldı, çünkü bu şenlik de büyük insanlık yolculuğu adına “okyanusta bir damla” olsa da bir damlaydı işte!

Birinci günün akşamı, bir çay bahçesinde “Şiir Gecesi” yapıldı.

Akşehirli konukların kimileri de kendi şiirleriyle katıldılar etkinliğe. Önce bir kadın, sonra sırayla iki erkek yurttaşımız mikrofona gelerek şiirlerini seslendirdiler.

Samimi duygularla yazıldıkları kuşku götürmez, ama henüz “şiir” olamamış bu dizelerden sonra söz alan Adnan Özyalçıner;

-“Burada şiirlerini okuyan dostlarımız bana, Aziz Nesin’in; ‘Ülkemizde her 3 kişiden 5’i şairdir’ savsözünü hatırlattılar. Kendilerini öncelikle medeni cesaretlerinden ötürü kutluyorum.” diyerek başladığı konuşmasıyla, Aziz Nesin’i vicdanlarda mezara gömmeye çalışan yaratıklara, ilk dakikadan en güzel yanıtı vermiş oldu.

Aziz Nesin, hâlâ biz yazar-çizerlerin, “alıntı yaptıkları büyük usta” olmayı sürdürüyordu işte.

Ve hep sürdürecekti…

Utanmasam hani, o an Adnan Özyalçıner’i sözünü bölecek, sarılıp öpecektim…

Konuşmasının tamamı da eminim çok güzeldi ama ben bu ilk tümcenin etkisiyle düşüncelere dalmışım...

Alkışlar beni kendime getirdi… İlk fırsatta yanına gittim;

-“Hocam, hem Aziz Nesin adına, hem kendi adıma size çok teşekkür ederim” dedim,

“böyle alçak bir yalan henüz ayaktayken Aziz Nesin’e sahip çıktığımızı dosta düşmana gösterdiğiniz için...”     

Adnan Özyalçıner, bunu öylesine içtenlikle yapmıştı ki; “başka nasıl olacaktı?” der gibi baktı bana sevimli gözleriyle.

Has yazar, böyle oluyordu demek ki.

Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler