'Adı' Aylin'in yaşadığı Soysal Apartmanı ve sonrası
1930’lu yılların sonlarına doğru… Ankara’da şehir içi ulaşımının yeni yeni geliştiği günler. Ortalama gelir düzeyinin düşük, otomobil ve yakıt fiyatlarının yüksek oluşu özel otomobil sayısını etkiliyor. Özel otomobil, hâkimlerin, doktorların, milletvekillerinin ve zengin esnafın sahip olduğu bir ayrıcalık, halk için ise lüks bir ulaşım aracı. Savaşın başlamasıyla beraber çoğu araç sahipleri otomobillerini ellerinden çıkarmayı daha kârlı görüyor, paralarını gayri menkul ve hızla değer kazanan altına yatırıyorlar. 1939 yılında 14,32 lira olan Reşat altını bir yıl sonra yüzde 47’lik artış ile 21,06 lira oluyor. Gayri menkul yatırımları da artıyor. Soysal Apartmanı, yeni inşa edilmekte olan Ankara’nın en modern, en gözde yerleşim merkezi Yenişehir semtinde, Atatürk Bulvarı üzerinde, karşısında Kızılay binası, sol çaprazında meydanın ortasındaki ayaklı saate bakan, dört giriş kapısı bulunan ve dört büyük apartmandan oluşan dev bir bina... Tasarımı mimar Bekir İhsan’a ait olan bina bodrum kat, zemin kat, üç normal kat ve bir teras kattan oluşuyordu. Günümüze göre söylersek, bugünkü Soysal pasajdan köşedeki Yapı Kredi binasına doğru uzanan alanı kaplayan ve arkası bugünkü Sakarya caddesine bakan geniş bir yapı. Apartman adını sahibi Ragıp Soysal’dan alıyor. Ayşe Kulin’in Adı Aylin romanında belirttiği gibi, meşhur Süreyya Pavyonu, Ulus Sineması o yılların Ankaralı küçük kızlara bale ve ritmik dans öğreten Madam Marga Dans Okulu bu binadadır. Apartman, terasında içinde kırmızı balıkların yüzdüğü havuzlu bahçesi, çamaşır kurutma alanı ve Ankara’da ender bulunan kalorifer tesisatı, her gün verilen sıcak suyu ile gerçekten ayrıcalıklı bir yapıdır. Apartmanın Kâzım Özalp caddesine (bugünkü Ziya Gökalp caddesi) bakan kısmın önünde Restoran Cevat yer alırdı. Kiracılarının çoğunluğunu yüksek gelirli üst düzey bürokratlar oluşturuyor. Zaten o yılların siyasal, idari ve kültürel Ankara’sı asker ve sivil bürokratlardan, yerli ve yabancı diplomatlardan, politikacılardan ve Ankara’yı mesken tutan çok sayıda yazar ve sanatçıdan ibaret. Soysal Apartmanının üst katında Cemal Devrimel eşi ve kızları Nilüfer ve Aylin, yanlarındaki dairede ticaretle uğraşan ressam Cafer Bater, eşi Süha Hanım ile kızları Betin oturuyorlar. Aşağı katta Türk Tarih Kurumu Uzmanı Nusret Hızır ve Ayşe Abla İlkokulu ve Radyo Çocuk Kulübü’nün kurucusu eğitimci Neriman (Hilal) Hızır; karşı dairelerinde Sular İdaresi Başkanı Muhittin Kulin, yeni evlendiği eşi Sitare Hanım ile kızları Ayşe (romancı Ayşe Kulin), bir başka dairede Hasan Kavur ve ailesi, bir diğerinde de Hasan Kavur’un hariciye memuru olan kardeşi Şadi Kavur oturuyorlar. Apartman sakinleri sık sık birbirlerinin evlerinde toplanıyor, briç, poker, bezik oynuyorlar. Haftada bir iki gece de hep birlikte Süreyya Pavyon’da eğleniyorlar. Atatürk’ün Süreyya adını verdiği Karpiç Lokantası’nın baş garsonu Beyaz Rus Sergei Homyak’ın Soysal Apartmanı’nın giriş katında adeta apartmanın adı gibi sadece “Süreyya” yazan pavyonu, açıldığı yıldan 1965 yılındaki kapanışına kadar Ankara’nın en lüks mekânı olarak anılacaktır. Sergei’ye Süreyya adını Atatürk’ün verdiği söylenir. Demokrat partinin en şaşaalı döneminde popüler olan Süreyya’da ağırlıklı olarak caz müziği çalınmakla beraber daima yabancı dans müziği orkestraları yer alırdı. 1917 Ekim devriminden kaçan on binlerce Beyaz Rus Türkiye’ye, özellikle de İstanbul’a sığınmıştı. Serj ve bir dönem şef garson olarak yanında çalıştığı "Baba Karpiç" Beyaz Rustu. İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerimize lokanta, pastane işletmeciliği ve kültürünü onlara borçluyuz.
Neyse… Süreyya Pavyon’un sahibi Sergei Homyak’ın evi Devrimel ailesine komşuydu. Bu arada Soysal Apartmanı, değişik dairelerde oturan yaklaşık yirmi çocuğa da ev sahipliği yapıyor. Apartmanın Atatürk Bulvarı’na bakan üst katında mal sahiplerinin çocukları Muhan, Ülkü ve Pınar Soysal oturuyorlar. Madelet ve Nuri 1.kattaki Ankara 4.Noteri’nin çocukları… Sokağa bakan tarafın bodrum katındaysa Ankara’nın ünlü bisikletçisi Nuri Kuş’un dükkânı var. Savaş sonrasında Başkent’in nüfusu yaklaşık 552 bin ve Kızılay, Ankara’nın kalbi… Sanat ve kültürün merkezi, akşam üzerleri piyasa yapan aylakların, edebiyat/sanat amatörlerinin de... Kaliteli her şey orada… Tiyatro ve sinemaların çoğunluğu, eğlence yerleri, restoranlar, pastaneler… “Kızılay’a gidelim…” Bu söz öylesine önemli ki o yıllarda, özellikle gençleri heyecanlandırıyor, hareketlendiriyor. Söylemeden geçmeyelim: Kızılay semti adını İtimad (Güven) Parkı’nın karşısında bulvar üzerinde 1929’da inşa edilen Kızılay binasından alıyor. Bu tarihten önce semt Yenişehir olarak anılıyor. Soysal Apartmanına ne oldu diye sorarsanız ne olacak 1966’da üç binası yıkıldı ve yerine bugünkü sevimsiz Soysal İşhanı konduruldu... Binanın Sakarya caddesi girişindeki bölümü ise anlaşılmaz biçimde hala ayakta, yorgun, zamana yenik düşmüş olarak “yıkıcı”sını bekliyor... Soysal Apartmanı gibi Yenişehir semtinin ilgi çeken bir başka yapısı, Gül Palas Oteli de Atatürk Bulvarı üzerinde Orduevi’nin tam karşı köşesindeydi. Fazıl Bilgel’in sahibi olduğu otelde genellikle Anadolu’dan gelen iş adamları kalırdı. Ama otel, sahibi Fazıl Bey’le değil de “Kız Nuri” lakaplı komisiyle anılırdı. Otel müşterilerinin getir götürüne koşturan Nuri aslen Kastamonuluydu. Ergenlik çağına girmesine rağmen sakalları hala çıkmamış, sesi çatallaşmamış bir gençti. Cin gibi, uzun kirpikli, yeşil gözlü Nuri, kısa sürede otelin maskotu haline dönüşmüştü. Müşteriler geldiklerinde Nuri’yi sorar, hizmetlerini ona gördürmek isterlerdi. Nuri de hayatından memnundu, komplekslerinden kurtulmuş, cebi para görmüştü. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bir gün Nuri ortalıktan kaybolmuştu. Nerede olabilir diye düşünülürken Gül Palas’taki ranzasını, sevgili arkadaşlarını, bahşişlerini bırakıp Kasım Gülek’in Bahçelievler 50. Sokak 8 numaralı villasına gittiği anlaşılmıştı. Fazıl Bilgel’in Gül Palas Oteli 60’lı yılların sonuna kadar Atatürk Bulvarı üzerindeki binasında sağ politik zeminde siyaset yapanları ağırlamayı sürdürdü. Ardından Bayındır Sokak 15 numaraya taşındı. Yaşlanan Fazıl Bey işletmeyi büyük oğlu Taylan Bilgel’e teslim etti. Taylan, babasının ölümünden sonra bir süre oteli ayakta tuttuktan sonra İstanbul’a göç etti, başka bir uğraşa yelken açtı. 12 Mart 2021 günü de İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Kız Nuri’ye dönelim… Güleklerin villasında önceleri ayak hizmetlerine koşuştururken, becerikli ve zeki olduğu için kısa sürede mutfağa, aşçılığa terfi etti, oradan da garsonluğa… Güleklerde eline geçen para oteldeki kadar değildi ama, o bu evde ne Kız Nuri’ydi ne de büyümesi, kıllanması ya da geneleve gitmesi gereken Nuri’ydi. Derken, Nuri’nin evin hanımı Nilüfer Gülek tarafından kız kardeşi Aylin ve kocası Mişel’e yardımcı olmak üzere Amerika’ya gönderildiği öğrenildi. Şimdi kız Nuri’nin yerini Güleklerin iki ev yanındaki villada oturan evin küçük oğlu Kız Turan alacaktı. Turan Başartan abisi “Beton” lakaplı Nevzat’ın aksine kız tarifine uyan davranışlarıyla hem mahallede hem de okuduğu Ankara Koleji’nde dillerden düşmezdi. Aynı sokağın sonunda ise büyükelçi Oğuz Gökmen’in villası vardı. Büyükelçi’nin tombul kızı Gülperi Amerikanvari giyimi ve davranışlarıyla Bahçelievler’de dedikodu konusuydu. Gülperi ilerleyen yıllarda babası gibi büyükelçi olan Volkan Vural’la evlenecek ama, kocasından ayrı Brüksel’de yaşamını sürdürecekti. Amerika’ya Aylin ve Mişel’in yardımcılığına gönderilen Nuri, hemen Amerika’ya uyum sağladı, kısa süre sonra da başka işlere adım attı. ABD ordusunda Albay rütbesine kadar yükselen Aylin Radomisli Cates ise, 19 Ocak 1995 Perşembe günü, evinin bahçesinde, kendi arabasının altında ölü bulundu. Üstünde ve etrafında nasıl öldüğüne dair hiçbir iz bulunamadı. Yazar Ayşe Kulin’in unutulmaz romanı Adı Aylin'e konu olacaktı. Soysal Apartman’ da ilk gençliğine adım atan Aylin gibi Gül Palas Oteli’nin işletmesini babasından devralan Taylan Bilgel de yine Atatürk Bulvarı üzerinde Sosyal Apartmanı’na yürüme mesafesindeki Tuğaç Apartmanında ergenliğe adım atmıştı… Ama birbirlerini tanıyamadılar. Ölüm Aylin’i Amerika’da Taylan’ı ise İstanbul’da hayattan koparmıştı. Kızılay böylesine ilginç anıları caddelerinde, sokaklarında barındıran bir semtti… Bilir misiniz, bilmem: bizim kentlerimiz “yamalı kentler”dir... Kentlerimizde mimari bir bütünlük yoktur. Eski bina hoyratça yıkılır, yerine ya da yıkılmadan yanına, üstüne, önüne bambaşka mimaride bir yapı inşa edilir. Soysal Apartmanın ve daha on binlercesinin Ankara’da başına gelen de budur. Dostum Kemal Özmen’in bir yazısından alıntılayayım: “...’Yerleşik kültür’e geçeli yüzyıllar oldu, ama ‘zihinsel göçebelik’ bir miras olarak bizimle yaşıyor…” Selim Esen Gerçekedebiyat.comSOYSAL APARTMANI
GÜL PALAS OTELİ