Hayatım boyunca doğruyu söylemek ve doğruyu yazmakla ilgilendim. Fakat salt bu yüzden insanlar benden kaçındı.

Çünkü doğruyu söylüyordum ve düşündüğümü yazıyordum. Diğer bir deyişle, dalkavukların ve yalancıların her zaman ileri saflarda yollarının açık olduğunu bildiğim halde gerçekler önümde engel oluştursa da bilerek hep gerçeğin yanında durdum.

Çünkü o engelleri yaratanlar farkında olmadan benim gelişimime yardımcı oldular. Napolyon'un sözleri olmalı: Kader önüme engeller koyuyor, görünüşe göreyse benden daha büyük biri onları düzeltmek istiyor!

70'li yıllarda Bakü'de çalışıp okurken, -çalışmak için Bakü'ye gelip gittiğim zorunlu göç yıllarımda- nadiren derneklere, edebi etkinliklere ve bunların sanatsal kısmı olan yeme-içme partileri kokteyllere nadiren giderdim. Bunun nedeni, bu yapıların ve etkinliklerinin hiçbirinin yazar ve şair yetiştirmediğini bilmemdi. Tam aksine bu yapılar yetenekli bir şairin de yazarın da elini kolunu bağlayan, onları körelten, gelişmesine köstek yapılardır.  Gerçekte ortalyıkta ıslık çalarak gezinen "internet fenomeni" olarak ad duyuranların yazdığı üç beş hikayeden başka bir şey yoktur. Neden? Çünkü insanlar haftanın yedi gününü içkiye, sekizinci gününüyse ayılmak için harcarlar...

O toplantılarda olmadığım için, o çevrelerde geçen konuşmalardan az haberdarım. Olup bitenleri üçüncü kişinin ağzından duyuyorum. Buna rağmen ‘Elliden 1 eksik' adlı romanımda, bahsettiğim yerlerin pis kokulu edebi görünümlerini yazdım...

Geçenlerde genç bir arkadaşım “90'ların parlayan edebi karakteri Hacer'i tanıyor muydunuz?” diye sordu.

"Yok” dedim. “Onun hakkında bir şeyler duymuştum. Ama rahmetli babası Şamil Askerov'u (Delidağ) tanıyordum. Yetenekli şair, çalışkan öğretmen ve fikir adamı olan bu adam, bilmediğim sebeplerle bir müddet hapiste yatmıştı. Arada bir radyoya gelirdi, görüşürdük. Şiirlerini radyoda genellikle Kaçay Koçerli ya da Kifayat Umudgızı okurdu... Radyomuzun Kürtçe yazı işleri bürosunda çalışan ve aynı zamanda Ronahi Kürt Merkezi’nin başkanı güzeller güzeli gazeteci Ahmet Hapo, Hacer'i onaylamayan ifadelerle anlatmıştı..."

Akranlarından Falig Balabeyli'nin ve diğerlerinin röportajlarında ve konuşmalarında Hacer'i okudum. Ondan yetenekli bir şair olarak söz ettiler. Faig Balabeyli, verdiği röportajda Hacer'in PKK'ya katılacağını ima etse de net şeyler söylemiyor. (https://axar.az/news/toplum/1437.html)

Hacer'se, "Fikirlerimin ve hayallerimin peşinden gittim. Azerbaycan'ı sevdiğim kadar başka bir ülkeyi sevemem. Azeri Türklerine bağlandığım kadar kimseye bağlanamam" diyor ve “Ben Kürdüm, bu benim milletim. Milletimi sevmeyi de kendime yasaklayamam…" diye ekliyordu.

Bahsedilen röportajda, bazı romanlarının (adını vermemektedir) İstanbul'da 50 000 tirajla basıldığını iddia etmekteydi. İstanbul'daki arkadaşlarımdan bu gerçeği araştırmalarını istedim. Gerçek doğrulanmadı. Çünkü şu anda İstanbul’da bu sayıda belki Orhan Pamuk ve Zülfü Livaneli ve bir iki yazarın daha kitabı satılıyor. Hacer’inse kimse adını bile bilmiyor.

(Herkesin bildiği gibi günümüzde PKK ve diğer terör örgütleri, Türkiye'yi zayıflatmak, bölmek başarırlarsa acımadan düzenini bozarak dağıtmak için bir araç olarak kullanılıyor. Bu örgütler, terörün yanında kültür sanat alanında paraya meyilli kişiliksiz ama yetenekli insanların kaleminden yararlanmaya çalışıyorlar. Türk asıllı bilinen yazarların bile bu yolla Türk kültürüne düşman hale getirildiğine şahidiz. Belki Hacer Şamiloğlu'nun da bu şekilde kandırıldığı ve doğru yoldan saptırıldığı söylenebilir. Böylece aslında, küçük çıkarları için geleceğin büyük görkemli bir şairinin mahvına sebep olmuşlardır.)

Şu anda Bişkek'te yaşayan Hacer'in yukarıda bahsettiğim röportajda duygularından pişmanlık duyduğu anlaşılıyor. Kullanılıp atılan bu yetenekli şairi bütün Kürt örgütleri tanımak bile istemiyor.

Onun kitaplarının adlarına bakarak da bir fikir sahibi olabilirsiniz:

Savaş Bitti (Irak, 2000)

Di pêşiya de sê xal (Irak, 2001).

Güvenlik (Irak, 2000)

Diaspora Kurda (İstanbul, Pêri, 2005).

Gülnar û Öcalan (İstanbul, Pêri, 2005).

Knyazê Îbrahim (İstanbul, Pêrî, 2007).

Jiyan di rêya welatparêziyê de (Kırgızistan, 2007)

Diaspora Kurdên YKS (Kırgızistan, 2007).

Tene me (Kırgızistan, 2007).

(Kaynak: https://az.wikipedia.org/wiki/H%C9%99jar_%C5%9Eamilo%C4%9Flu)

Sonunda, Hacer Şamiloğlu kendi halkının (Kürtlerin) özgürlüğü ve devlet kurması için kalemiyle ve hatta lazımsa kanı ve canı pahasına yazarak bir hak savaşı yapsaydı onu kimse kınamazdı.

Ancak 90’lı yıllar boyunca biz Azerbaycan Türkleri özgürlük ve bağımsızlığımız için mücadele ediyorduk. Lakin!.. Lakin bu mücadele süresinde bir terör örgütü kurup onu desteklemek aklımızdan bile geçmedi. Hele Öcalan benzeri bir bebek katilinin yanında olmak, değil bir edebiyat insanını, her insanı haksız çıkarır!

İşte bu yüzden Hacer’in yazdığı hiçbir şeyin değeri bir kapik bile etmez!

Şiir her zaman asaleti, saflığı, bekâreti ve gerçeği yüceltmiştir. Haklı olduğu halde kendini haksız çıkartıp çökertmek diye Hacer’in yaptığına denir.

"Hocam, Hacer'in şiirlerini sever misiniz?" diye soruyorlar bana. "Tabii şairini içine girdiği cehennemden ayırarak yalnızca şiir olarak bakarsak hoşuma gidiyor. Ama kendisi maalesef bunun böyle olmasını istememiştir. Ve ne yazık ki bu tür kişilerin yazdıklarının günümüzde hiçbir anlamı kalmamıştır. Onlar, yaşamları ve yazdıkları üzerine kendileri bir çizgi çizdiler!”

Yol, bizden önce de vardı bizden sonra da olacak. Yolsuzluksa hiçbir zaman tesadüf değildir!

Azad Karadereli
(https://qaradereli.blogspot.com/)
Gerçekedebiyat.com  

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)