Yimou’dan sinemaya bir aşk mektubu / Mustafa Pala
Hollywood’un dünyayı kurtarmaya soyunan yapma kahramanlarının karşısına bazen sıradan, potansiyel enerjiyle hareket eden yerel karakterleri bazen de kinetik enerjileriyle fantazyalar yaratan efsanevi tipleri çıkaran Zhang Yimou, büyük bir özgüvenle Asya sinemasını kendi seyircisinden başka Avrupa ve...
Yimou’dan sinemaya bir aşk Mektubu BİR SANİYE/Yİ MİOZHOZHONG KANLA ALINAN KAMERA “O zamanlar pek param yoktu, her ay sadece 5 yen kenara koyabiliyordum. Fakat bir kamera 188 yendi ve bu benim için çok paraydı. Bir kamera almak için en az 2-3 yıl çalışmalıydım. Bir yıl para biriktirdim ama olacak gibi gözükmüyordu. O sıralar para karşılığında kan bağışında bulunabiliyordunuz ve ben de öyle yaptım. 1974 yılının kasım ya da aralık ayıydı, hâlâ hatırlarım; kanımı satıp kamera aldım.” Yeni Çin sinemasının önde gelen kişilerinden Zhang Yimou, “kanını satıp aldığı” işte bu kamerayla yönetmenlik kariyerinin 33. yılında çektiği “Bir Saniye” (2020) filmiyle sinemaya duygu yüklü ve etkili bir aşk mektubu yazıyor. Bu yazı, o aşk mektubu üzerinedir. Ama önce biraz arka plan gerekir… Bugün zengin bir geleneğe sahip Çin’de sinema 1896’da, Fransız Lumière kardeşlerin ilk sinematografi gösteriminden iki yıl sonra, Şangay’da Beijing operası hakkında çekilen kısa film gösterimiyle başladı. 1949’da gerçekleşen halk devrimine kadar götürebileceğimiz erken döneminde Çin’de ilk sinema gösterileri, yabancı filmlerden oluşuyordu. 1920’lerden itibaren sessiz film yıllarında yerel yapımlar artmaya başladı. İlk sesli film, 1931 yılında Shichuan Zhang’ın, evlendikten sonra işkence görüp acı çeken, aynı zamanda sanat kariyerinin düşüşüne katlanmak zorunda kalan şarkıcı Hong Pion’un hikâyesini anlattığı Genü Hongmudan (Kırmızı Şakayık) adlı filmdi. Çin sinemasının “altın dönemi” olarak nitelendirilen 1930’lar, dönemin nitelemesiyle “solcu, ilerici” sinema hareketinin ortaya çıkışına ve devrim mücadelesinin sinemaya yansımasına tanık oldu. Bu dönemin en önemli yapımı Chusheng Cai’nin çektiği balıkçılıkla geçinen ailelerin zorlu yaşam koşullarını perdeye taşıyan Balıkçıların Şarkısı’ydı (1934). Japonya işgalinden sonra sinema endüstrisi ciddi zarar gördü ve önemli film yapımcıları Hong Kong’a taşınıp orada film yapmaya koyuldular. Çin’in sosyalist dönemi diyebileceğimiz 1949-1976 arasında, Çin Komünist Partisi’nin iktidarında, sinema halkı eğitmek amacıyla doğrudan didaktik, ideolojik ve politik bir görünüm kazandı. Sovyetler Birliği’nin katkılarıyla kurulan stüdyolarda toplumcu gerçekçi filmler üretildi. Mao Zedung’un 1942’deki Yanan toplantısında, yeni Çin insanının yaratılması amacıyla edebiyat ve sanat için belirlediği ilkeler sinema için de geçerli kılındı. Yönetmenlerin özgünlükleri ve yaratıcılıkları bu ilkelerle sınırlı kaldı. Partinin görüşlerini paylaşmayan aydınları, tartışma yoluyla parti çizgisine çekmeyi amaçlayan “Yüz Çiçek” bildirisi de sınırlılıkları aşmada ve yaratıcı bir sinema estetiği kurmada istenen sonucu vermedi. 1957’de gericilikle suçlanan 400 bin dolayında aydın yeniden eğitilmek amacıyla eğitim kamplarına gönderildi. Sosyalist Çin’de sinema yapımları, özellikle Çinli kadın gerillaların Japonya’ya karşı verilen bağımsızlık mücadelesindeki başarılarına dikkat çekiyor, beraberinde ülkede egemen olan feodal ilişkilerin egemen olduğu hikâyeleri eleştirel bir tarzda ele alıyordu. Başkan Mao’nun eski bir tiyatrocu olan eşi Jiang Qing, Kültür Devrimi’ni sanat alanına taşımak istediyse de başarılı olamadı. Onun, sanat ve kültür politikalarına yön verdiği bu dönemde tiyatro, opera ve baleye verilen önem sinemadan esirgendi. Birçok yönetmen ve oyuncu türlü gerekçelerle tutuklandı. Bu dönemde genellikle danslı şarkılı filmler ve belgeseller çekildi. Pekin Sinema Akademisi’nin ikinci kez açılışına ve Beşinci Kuşak sinemacılarının burada yetişmesine kadar Çin sinema tarihi dört farklı aşama yaşadı. Bu aşamalara bakılarak 1930’lardaki sinemacıların öncüleri Birinci Kuşak, 1930’ların sinemacıları İkinci Kuşak, İkinci Dünya Savaşı öncesindekiler Üçüncü Kuşak ve Kültür Devrimi nedeniyle sinema kariyerleri yarım kalanlar Dördüncü Kuşak olarak adlandırıldı (Nochimson, 2013). Çin sineması, Mao Zedung’un ölümünden ve Kültür Devrimi’nden sonra, ekonomik ve sosyal reformlarla birlikte büyük değişiklikler yaşadı. 10 yıl devam eden kültürel devrim sürecinde Eğitim kamplarına alınan yönetmenlerin serbest bırakılması, sinemada yeni bir dalganın yükselmesine neden oldu. “Dörtlü Çete’nin” tasfiyesinin ardından, yasaklanmış filmler serbest bırakıldı. Bugünün önemli yönetmenlerini yetiştiren Pekin Sinema Akademisi yeniden açıldı. Çin sinemasını ülke sınırları dışında ilk duyuran film 1984 yapımı Kaige Chen’in yönettiği Sarı Toprak oldu. Halk türkülerini derlemek için Sarı Nehir üzerinde bir köye gönderilen askerin köylülerin yaşadığı acılar ve sorunlara dair gözlemleri, Kültür Devrimi’nin “kusursuz yurttaş” yaratma idealiyle çelişmekteydi. Bu nedenle film, sosyalist iktidarı rahatsız etti. Bu dönemde “Beşinci Kuşak” adı verilen ve Kültür Devrimi’nin acılarına yakınlık duyan, öte yandan Çin tarihini, geleneğini ve kültürünü keşfetmeye yönelen Zhang Yimou, Tian Zhuangzhuang, Chen Kaige, Feng Xiaonin, Huang Jianxin, Wu Ziniu ve huo Jiangi gibi genç yönetmenler, uluslararası alanda ilgi gören filmler ürettiler ve ülke sinemasını küresel çapta tanınır kıldılar. Çin sinemasına 1950’lerden beri egemen olan sekter bir gerçekçilik yerine daha insani ve kabul edilebilir bir yaklaşım getirdiler. Bugün de bu “Beşinci Kuşak” yönetmenler modern Çin sinemasının temel taşlarıdır. 2020’de çektiği son filmi “Bir Saniye” ile sinemaya aşk mektubu yazdığını söyleyen yönetmen Zhang Yimou’ya gelince o, Pekin Sinema Akademsi’nde yetişen ve bugünkü Çin Sinemasının kurucularından “Beşinci Kuşak”ın önde gelen isimlerindendir. Pekin Sinema Akademisi’nden mezun olduktan sonra görüntü yönetmenliğiyle kariyerine başlayan Yimou, birkaç filminde kameranın arkasından önüne geçip oyuncu olarak da başarılı performanslar sergiledi ve 1987’de Tokyo Film Festivali oyunculuk başarısını En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle tescilledi. Zhang Yimou, 1978 yılında Pekin Film Akademisi’nin Sinematografi bölümüne, Kültür Bakanlığının özel izniyle 27 yaşında girdi. Kariyeri boyunca, “Bir Saniye”ye dek yirmi kadar filme imza atan yönetmenin bir yandan görkemli bir görsellikle diğer yandan tevazu içinde çektiği filmleri, çoğu En İyi Görüntü, En İyi Film, En İyi Yönetmen dallarında olmak üzere ulusal ve uluslararası festivallerde 30 kadar ödüle layık görüldü. Yimou, Çin sinemasının hem ülkesinde toplumca benimsenip yaygınlık kazanabilmesini hem de uluslararası arenada kabul edilebilmesini, yoğunlaştığı iki tema ve odaklandığı iki tarzla sağlıyor: Birincisi, Çin’in zengin tarihini, geleneklerini güçlü görsel bir dille anlatarak; ikincisi, modern ve sosyalist Çin’inin sosyolojisini bireyi ıskalamadan, minimal denebilecek bir üslupla ele alarak. Çin’in yakın siyasi tarihinin önemli dönemlerini yaşayan yönetmen, devrimin kültürel dönüşümü dayatan 1966-1976 arasındaki kritik on yılında 16-26 yaş aralığındaydı ve bu yıllarda temalarını çeşitlendiren, Çin toplumunun, ailesinin ve sıradan insanının yaşadığı birçok trajik olaya tanıklık etti. Çin yönetiminin talepleri ile halk ve sinema eleştirmenlerinin beklentileri arasındaki dengeyi daima dikkate alan Zhang Yimou, sinema-edebiyat yakınlığına büyük önem verdi. Mo Yan’ın aynı adlı romanından uyarlandığı ilk filmi Kızıl Darı Tarlaları’nda (1987), 1920 -1930 yılları arasında Japon işgali döneminde Çin’in kırsal kesiminde yaşananları, olağanüstü bir görsellik ve şiirsellikle anlattı. Kırmızı darıdan damıtılmış sert likör o savaşta, açlıkta halkın direnme gücünün ve cesaretinin simgesiydi. Bundan başka Yimou, Çin geleneği ve kültürü ile ilgili on kadar film daha yaptı. Liu Heng’in zorlu toplumsal koşullarda insanın iç dünyasına eğilen romanından Gizli Aşk’ı (1990) çekti. Su Tong’un 1920’ler Çin’inde bir toprak ağasının konağında yaşlı bir erkekle dört karısı arasındaki feodal evlilik ilişkisine odaklanan romanından, filmleriyle özdeşleşen Gong Li’nin oynadığı Kımızı Fenerler’i (1991) yaptı; Chen Yuanbing’in yazdığı romandan ise haklarını savunan köylü kadın Qiu Ju’nun Öyküsü’nü (1992) belgesel tonunda anlattı. 2014’te Geling Yan’ın kaleme aldığı Suçlu Lu Yanshi adlı romanından uyarladığı Yuvaya Dönüş’le Kültür Devrimi öncesi ve sonrasında bir ailede meydana gelen yıkıcı değişimi, seyirciyi yüreğinden yakalayan bir anlatımla beyaz perdeye aktardı. Yimou, Çin halkının hayata bağlılığını vurgulayan Yaşamak’ta (1994) 1940 ile 1970 yılları arasında yaşanan siyasal gelişmelere odaklandı ve sosyal çalkantıların yaraladığı sıradan insanların hayatta kalma mücadelelerini dile getirdi. Ancak eleştirel tutumu nedeniyle filmin gösterimi Çin’de yasaklandı. Gerçek yerel kişileri oynatıp doğal aydınlatma uygulayarak “kendiliğindenliği” yakalamayı denediği Bir Öğrencim İçin’de (1999) eğitim sorunu üzerinden köy-kent ayrımı ekseninde toplumsal sorunlara işaret eden Zhang Yimou, birçok filminde kamerasını bireylerin içsel gerilimlerine çevirdi. Çin halkının yaşam zorlukları karşısında daima yenilenen mücadele azmini dile getirdiği bu tür filmlerinin yalın ve özgün hikâyelerini aşırı bir görselliğe kaçmadan ve özel efektlere başvurmadan anlattı. Yimou, 1995 yapımı suç filmi Şanghay Üçlüsü’nde eski Yunan tragedyalarına selam vererek önemli olayları perdenin dışında bırakmak gibi biçim ve anlatıma da kafa yordu. 1991’de Japonya’nın Nankin’i istilasını konu edinen Savaşın Çiçekleri’yle görsel efektlere yöneldi. Geniş mekânlı, kalabalık kadrolu, büyük bütçeli ve bilgisayar yazılımlarından faydalanarak görsel içerik sağlayan bir teknoloji kullandığı ilk filmi, dövüş sanatlarının usta oyuncusu Jet Li’nin isimsiz kahramanı oynadığı, özellikle Asya Avrupa ve Amerika gişelerinde zirve yapan Kahraman (Hero, 2002); kışkırtıcı görsel formda ısrar ettiği bir başka fantastik ve şiirsel dövüş sanatları filmi Parlayan Hançerler (2004); Hollywood yıldızlarıyla çektiği, doğaüstü yaratıklara karşı savaşı anlatan Amerikan yapımı Çin Seddi (2017); İki hanedanın iktidar savaşlarına odaklanan Gölge Savaşçı (Ying, 2018) gibi filmlerinde görsel efektlere ve biçimselliğe yönelen yönetmen; bireyin iç dünyasına sokulduğu Kültür Devrimi sürecinde bir aşk hikayesini anlattığı Alıç Ağacının Altında gibi daha yumuşak ve duygusal filmlerinde minimal bir anlatıma çekilir. Bu iki farklı sinema dili ve iki farklı tematik seçimiyle Yimou hem ÇKP’nin temsil ettiği ideolojik ana akıma boyun eğmekle hem de Batı’nın oryantalist Çin fantezisini tatmin etmekle eleştirilir. Müzikal filmlerde gördüğümüz danslara, koordineli hareketlere farklı türdeki filmlerinde yer veren Zhang Yimou, Christopher Doyle ile birlikte ürettiği olağanüstü tonlar nedeniyle “Renklerin Ustası” lakabıyla anılır. Müzik ve tiyatro yönetmenliğinin deneyimleriyle filmlerinde hareket ve görüntüye kolaylıkla belli bir ritim kazandırır. Gösteri estetiğinin öne çıktığı filmlerinde sık sık kullandığı, ama üstünkörü bakınca gereksiz görülebilecek koreografi, hikâyenin ilerlemesinde bir işleve sahip olmasa da karakterlerin kültürel dünyalarına özel göndermelerde bulunur. Otantik yaşam biçimlerinin ve dövüş sahnelerinin abartılı gösteriminden dolayı gişe kaygısıyla hareket ettiği eleştirilerine maruz kalan Yimou’yu, bu görkemli görsel stili ve koreografideki titizliği, 2008 Pekin Yaz Olimpiyatları’nın çok alkışlanan açılış ve kapanış törenlerinin yönetmeni yaptı ve bu başarısıyla o yıl Time’nin seçtiği “Yılın Kişisi”nde ikinci sıraya koydu. Kaçak mahkûm Jiusheng (Zhang Yi) ile genç kız Yetim Liu’nun (Liu Haocun) kişisel hikâyelerinin kesiştiği, yoğun bir evlat hasreti, kardeş bağlılığı meslek titizliği, hırs, dayanışma duyguları, yoksulluklar ve yoksunluklar dolu “aşk mektubu” Bir Saniye’ye dönecek olursak; bu dokunaklı dram, seyirciyi Çin’in zorluklarla dolu kırsal mekânına ve sosyalizmden dönüş tehlikesi karşısında Çin devriminin ruhunu yeniden canlandırmak için başlattığı Kültür Devrimi yıllarına götürüyor. Sosyalizm karşıtlarının ve oryantalist yaklaşımların istismarına açık bir hikâyeyi, onların beklentilerini boşa çıkararak anlatmayı başaran Zhang Yimou, tıpkı İran Yeni dalga sinemacıları gibi kendi ülkesinin gerçekleriyle mücadeleyi Batı merkezlerinde ağlayıp sızlanmadan, öz güven dolu sanatıyla veriyor. Karısından ayrılmış, 14 yaşındaki kızını yıllardır görmemiş, çalışma kampında sıradan bir mahkum olan Jiusheng, bir arkadaşından aldığı mektuptan kızının, sinema filmlerinden önce gösterilen haber filmlerinin birinde göründüğünü öğrenir. O yılların kırsalında kasabadan kasabaya atla bisikletle, motosikletle taşınan sinema filmlerinin gösteriminden önce ÇKP, halkı bilinçlendirmek ve gelişmelerle ilgili bilgilendirmek ve sosyalizm propagandası yapmak için haber filmlerinin gösterilmesini zorunlu kılmıştı. Jiusheng işte bu haber filmlerinin birinde sadece bir saniye, yani yirmi dört kare fotoğraf olarak yer alan kızını görmek için kamptan kaçarak bu filmin peşine düştüğü zorlu yolculukta, anne babasının küçük kardeşiyle terk ettiği Yetim Liu’yla karşılaşır. Bu karşılaşmaya, okumayı çok seven kardeşi için Liu’nun arkadaşından ödünç aldığı, film bantlarında yapılmış abajurun kaza sonucu yanması neden olur. Zira lambayı onarmak için Liu’nun film bantlarına ihtiyacı vardır. Şimdi iki karakter, çok farklı amaçlarla film makaralarının peşindedir; biri, bir saniye de olsa kızını görebilecek, diğeri alabileceği birkaç metre film bandıyla abajuru onarıp sahibine teslim edebilecektir. Dramatik kurgusu bu ana eksen üzerinden ilerleyen hikâye, kasaba sinemasının makinisti Bay Film’in (Fan Wei) yaşadığı bir başka çocuk acısı, Kültür Devrimi sürecindeki devrim birimlerinin karşı devrimci avları, halkın sinema tutkusu, yoksulluğun yarattığı yoksunluklar, çocukların yetişkinlerin görebileceği işlere koşulması gibi daha birçok alt temayı içererek genişliyor. 1974 Çin’inin kırsalında uçsuz bucaksız tozlu çölleri ve asfaltsız, stabilize yollarında, Zhang Yimou’nun etkileyici görselliğiyle başlayan film, bu geniş coğrafyanın insanda yarattığı yalnızlık ve yoksunluk duygusuna, sinema sevgisinin yoğun olarak yaşandığı bir kasabada son veriyor. Burada yaşanan ise Çin yönetiminin yoğun propaganda içeren haber filmleri ile kahramanlık temalı sinema filmlerinin sinema mekânında halkı bir çeşit ortak eylem içinde alarak, kasabalılara yalnızlık ve yoksunluktan kurtulma duygusu veren birlikte olma arzusudur. Küçük çocukların aynı masalı her defasında dinlemekten mutlu olması gibi, kasaba halkı da konusu ne olursa olsun aynı filmi defalarca izlemekten derin zevk almaktadır. Ancak işte bu iki kişi, Jiusheng ve Yetim Liu, çok başka amaçlarla film peşindedir. Filmlerinin iki ana kaynağından biri Çin’in yaşadığı toplumsal dönüşümler, politik olaylar ve bunların sıradan insanların üzerindeki etkileri olan yönetmen Zhang Yimou’nun Bir Saniye’si, halk-sinema ilişkisinde sinema sanatının insanları bir araya getirme, ortak mekân ve ortak duyguda buluşturma işlevi gibi nedenlerle yer yer sinemaya başka ülkelerde yazılan aşk mektuplarını da çağırıyor. Özellikle at arabasının arkasında, kutusundan çıkıp makarasından boşalarak, tozlu yollarda sürüne sürüne kasabaya gelen film bantlarının imeceyle ve büyük bir özenle temizlenme sekansı, İtalyan yönetmen Giuseppe Tornatore’nin klasiği Cennet Sineması’na (Il Nuovo Cinema Paradiso, 1988), bizim Memduh Ün ile Tunç Başaran’ın ortak yapımı olan Sinema Bir Mucizedir’ine (2005), İran Yeni Dalga sinemacılarının önde gelen isimlerinden Abbas Kiyarüstemi’nin Şirin’ine (2008) içten bir selamdır, diyebiliriz. Kasaba halkı, film bantlarının zarar görmesi nedeniyle bir aydır izledikleri Kore Savaşı konulu “Kahraman Oğullar ile Kızlar” adlı filmin artık değiştirilmesini, yerine Kuzey-Güney savaşını konu edinen filmin gösterilmesini ister. Ama makinist Bay Film saygın ve Devrimci Birim’in kurallarına bağlıdır, halkı ikna etmesi zor değildir. Sinemanın kasaba halkı için önemini ve onların hayatındaki yerini makinist Bay Film, Jiusheng’e şöyle anlatır: “(Lokantacı) Neden benim erişteme fazladan acı biber koyuyor biliyor musun? Çünkü İkinci Birim’in devrimcileri bana büyük saygı duyuyorlar. Neden bana “Bay Film” diyorlar biliyor musunuz? Çünkü hayatım boyunca film oynattım ve hiç hata yapmadım. Burada film izlemek ciddi bir iştir. Sabırsız bir kalabalık var, aylardır bekliyorlar. Her gösterim yeni yıl kutlaması gibidir.” Kızını film karesinde de olsa görme hasretiyle yanıp tutuşan Jiusheng ile kardeşinin abajurunu film bandıyla onarma derdindeki Yetim Liu’nun aynı film bandına odaklanmasının yarattığı çatışma, karakterlerimizin birbirlerini anlamaya başladıktan sonra şiddetini yitirir ve giderek yatışır. O kadar ki filmin finalinde, birimin devrimcieri kaçak mahkûm Jiusheng’i kaçtığı kampa götürmeden önce makinist Bay Film, onun cebine bir hatıra olsun diye içinde kızının göründüğü film karesi bulunan bir kâğıt koyar. Onu kampına teslim etmek için götüren İkinci Birim devrimcileri ne olduğunu bilmedikleri bu kâğıdı cebinden zorla alıp atarlar. Onları izlemekte olan Yetim Liu, o kâğıdı Jiusheng için değerli olduğunu düşünerek alıp saklar. Oysa bu kâğıdı değerli kılan film karesi düşmüş, çölün kumları içinde kaybolmuştur… İki yıl sonra Kültür Devrimi biter ve Zhang Yimou aceleyle Çin’in yüzünü değiştirir! Şimdi her şey daha iyi görünmektedir; insanlar, temiz giysiler, düzgün yollar, bolluk içinde pazarlar… Ama dostluk, bağlılık, vefa değişmemiştir. Jiusheng ile Liu kasabada tekrar karşılaşırlar; bu karşılaşmada insanın yüreğini acıtan, Liu’nun Jisuhen’e bu kâğıdı çıkarıp geri vermesi ve Jisuheng’in içinde film karesini bulamamasından kaynaklanan şaşkınlığını gizleyerek Liu’nun vefası karşısında ona film karesinden söz etmemesidir ki bu sekans filmi yerelden ve kişiselden çıkarıp evrensel ve insani kılar. Bu final, kapitalist kültür içinde insanın, bencilleşip yalnızlaşmasıyla yitirdiği dayanışma ve empati duygusunu anımsatması bakımından önemlidir. Bu hemhâl olma kültürünü sosyalizmin tüm zorluklara karşın koruması daha da önemlidir. Bu insanlığın büyük uyumu için her bireyin sahip olması ve koruması gereken bir duygudur. Sadece bunu anımsatması nedeniyle bile Yimou, bir teşekkürü hak eder. Hollywood’un dünyayı kurtarmaya soyunan yapma kahramanlarının karşısına bazen sıradan, potansiyel enerjiyle hareket eden yerel karakterleri bazen de kinetik enerjileriyle fantazyalar yaratan efsanevi tipleri çıkaran Zhang Yimou, büyük bir özgüvenle Asya sinemasını kendi seyircisinden başka Avrupa ve Amerika’ya da izletiyor. Çünkü kapitalist dünyanın artık daha insani bir kültüre gereksinimi var! Mustafa PalaÇİN SİNEMASI
BEŞİNCİ KUŞAK DEVRİMİ
İKİ ZHANG YİMOU
1 SANİYE= 1 ÖMÜR
'FİLM İZLEMEK CİDDİ BİR İŞ'
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR