Son Dakika



 

Fazıl Say
Suya Yazılan  
Romancı Yayınları
Ekim 2020
224 s.

Zamanı kullanmayı
Sükûneti korumayı,
İçtenliğe inanmayı öğren.
“Etrafında sevmediklerinle ilgilenme. Sana ilham verenlere yönel. Ruhun ve bedenin için nereden, ne aldın? Ona bak. Bazı olaylar ve hâller, hiç işleyeceği olmayan sanatsal yaratıcılıkları bile devreye sokar. Sanatçı, bir olayda aniden yeniden doğar. Her an her şey olabilir. Ki Türkiye; her an her şey olabilir babında zengin bir ülkedir. Sen almana bak, almamana değil. Kendinle savaşma, dialektik düşün. Yazarsan, yazdığın anın okuru ol. Müzisyensen, o an çaldığının dinleyicisi ol. Kendine dışarıdan bak ki; kendi savaşını, en kısa bu yolla bitirirsin.” (Tanıtım Bülteninden)

 

Camdaki Kız
Gülseren Budayıcıoğlu
Doğan Kitap
2020
352 s.

Aşk yakıyor
Ayrılık kavuruyor
Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…

Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.

Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…

“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu

 

Kiraz Ağacı
Gökçer Tahincioğlu
İletişim Yayınevi
2020
292 s.

Hivda ve Deniz, Korsakoff sendromlu iki genç. Zorla unutturulan geçmişlerinin, zamanın donduğu o karanlık günden saatin yeniden işlemeye başladığı güne kadar geçen sürenin, bireysel ve toplumsal belleklerinin peşine düşüyorlar. Gökçer Tahincioğlu, ikinci romanı Kiraz Ağacı’nda yakın tarihimizde açılmış, kapanmayan ağır bir yaranın izlerini sürüyor. Genç yaşta ölenlerin ruhlarını taşıyan kiraz ağacının altında daha adil bir dünya düzeni hayali kuran iki dava insanının, her şeye rağmen tükenmeyen aşkını ve mücadelesini bir belgesel romancı titizliğiyle anlatıyor. (Tanıtım Bülteninden)

 

Bir Gün Mutlaka
Debbie Macomber
Epsilon Yayınları
2020
416 s.

Bir Gün Mutlaka, her anı heyecan dolu bir duygusal ve fiziksel iyileşme hikâyesi. Kalbimizi hayata, aşka ve yeni başlangıçlara her daim açık tutabilmemiz için...

Beth, annesinin hayatını yönetmesinden bunalmıştır ve evden ayrılarak kendi ayakları üzerinde durmaya karar verir. En büyük destekçisi ise 60’ların çiçek çocuk ruhunu hâlâ içinde taşıyan teyzesi Sunshine olacaktır. Sunshine’ın yaşadığı şehre, Portland’a taşınan Beth’i burada sürprizlerle dolu bir hayat beklemektedir.

Oregon’da bir lisede müzik öğretmeni olarak işe başlayan Beth’i meslektaşı Nichole bir arkadaşı ile tanıştırmak ister. Nichole’un ısrarıyla tanışmayı kabul eden Beth sıra dışı bir adam olan Sam ile Nichole’un evindeki bir yemekte bir araya gelir. Dövmeleri, uzun saçları, rahat ve umursamaz tavırlarıyla Sam, Beth’in düşlerindeki erkek olmaktan çok uzaktır. Beth ise hanım hanımcık tavırlarıyla Sam’in hiç mi hiç ilgisini çekmemiştir. İkisi de bu yemekten kaçarcasına ayrılır ve bir daha görüşmemeyi umarlar. Ne var ki aynı gece yaşanan üzücü bir olay yakınlaşmalarına ve beklenmedik bir aşkın içine sürüklemelerine sebep olur.

Beth kendini tanıyıp özgürleştikçe annesinin ve Sunshine’ın geçmişlerine ışık tutacak, ailesinde güçlü bir değişimi başlatacaktır.

Sam ise kapalı bir kalple yaşamak ile geçmişin yüklerinden kurtulmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır.

 

Özdemir İnce
Mevsimsiz Yazılar
Eksik Parça yayınları
2020
320

Mevsimsiz Yazılar, edebiyatımızın kanonik yapısını ortaya çıkaran eleştirel denemelerden oluşuyor. Özdemir İnce bir döneme, dönemin yazınsal iklimine yaratılan edebi ürünlerin ekseninden bakarken, düşünsel arka planını da sorgular. Onun soran/sorgulayan bakışında ufuk açıcı birikiminin yansılarını gözleriz. Edebiyat düşüncesini var eden ortamın ne olduğuna dair her dem dönülüp okunabilecek metinleri bir araya getiriyor Mevsimsiz Yazılar.
“İnsan çıkmazda olduğu için şiirin de (bu bütün sanatları içine alacak biçimde genişletilebilir) çıkmazda olması, toplumsal gelişme ile sanatsal gelişme arasında 'mutlak' bir koşutluk, bağımlılık olduğu anlamına gelmez mi? Oysa sanat ile toplum arasındaki ilişki 'mutlak' değil 'görece'dir. Tıpkı Marx’ın dediği gibi: 'Bildiğimiz gibi sanatın en yüksek gelişmesinin belirli dönemleriyle ne genel toplum gelişmesinin, ne de toplum örgütünün maddi temeliyle iskelet yapısının doğrudan doğruya bir bağlantısı yoktur.” Marx’ın bu cümlesi elbette bir ayet değildir, ancak tersi kanıtlanıncaya kadar da başvurulacak bir doğru olarak kabul edilmesi gerekir.” Özdemir İnce (Tanıtım Bülteninden)

Sen ve Kendin
Necati Tosuner
Türkiye İş Bankası Yayınları
2020
248

Düşler. Kendi düşlerinle kendin yorgun düşerek. O ulaşılmaz düşlerinle yorgun düşerek. Hiç yüksünmeden, yorgunluktan bir başka yorgunluğa sevinçle düşerek. Sessiz sessiz. Sanki yorgunluk atmak için biçimlediğin yeni düşlerle başka yeni yorgunluklara düşerek sonra. Öyle, düşlerin yorgunluğunu yeni düşlerin yorgunluğuyla seve seve atarak. Sessiz görünürken kendini bir coşkuya kapılmış bularak. Düşlerden düşlere koşarak. Düşerek. Kendini yanılgıya düşmüş sayarak. Yanılarak. Yanılmayı sanki severek. Yanıldıkça yanılarak. Durup uslanmak hiç istemeden. Bunu gerçekleştirmek için bir uslanmazlık geliştirmiş olarak. Kendine de şaşırtıcı gelen bir uslanmazlık geliştirerek ve yeni başka düşlerle yeni bir uslanmazlığa erişerek. Yeni bir uslanmazlıkla köpüğü dindirilmiş düşleri yeni düşlerle canlandırarak. Uslanmadan. Hiç. Kendi düşlerinle kendin yorgun düşerek. Uslanmayı kendine yasaklamış olarak. Kendi düşlerinle hiç uslanmadan kendin yorgun düşerek.... (Tanıtım metninden)

Nedim Gürsel

Aşk ve İsyan
Doğan Kitap
Ekim 2020
232 s.

Şu Osmanlı da bir tuhaftı doğrusu. Gözlerini kırpmadan cana kıyıyorlar, koskoca sadrazamlarla paşaları baldırı çıplak haydutlar gibi ama “siyaseten” ve sorgusuz sualsiz katlediyorlar, hile yapan esnafa aman vermeyip dükkânlarının tavanlarında sallandırıyorlar, süt emen şehzadelerle küçük kardeşlerini cellada boğdurmakta hiç tereddüt etmiyorlar, ama kuşlara gelince yelkenleri suya indirip soğukta üşümesinler diye duvarlara küçümen köşkler, yuvalar yapıyorlardı.

Nedim Gürsel bu romanında Voltaire’in ünlü kahramanı Saf Oğlan Candide ile birlikte Lale Devri’nde unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Hamam tellağı Patrona Halil eşliğinde isyan günlerinde, III. Ahmet’in kızı Fatıma Sultan ile zifaf gecelerinde dolaştırıyor. Osmanlı hiç bu kadar güzel anlatılmamış, hiç bu kadar hırpalanmamıştı.
(Tanıtım Bülteninden)

YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN!

Gerçek Edebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM