Son Dakika



Pütürge / Malatya - 1975

İlçenin tek bir lokantası ve tek bir oteli vardı. Başka gün­lerde sadece üç çeşit yemek çıkan lokantada, köy öğretmenle­rinin ilçeye geliş günü olan her ayın ilk cuma, cumartesi, pazar günlerinde yedi sekiz çeşit yemek çı­kardı. Neredeyse hepsi bekâr olan, ilçenin uzak dağ köyle­rinde görev yapan öğretmenler lokantaya girdiğinde yemek listesini sormaz, masayı lokantada ne kadar yemek varsa do­natmalarını isterdi. Zaten lokantacı da masaya gelip ye­mek çeşitlerini saymaya gerek görmez ve masanın üze­rinde boş yer bırakmadan donatırdı. Bu durum artık gele­nek haline gelmişti. Lokantacı bu işi çok para kazanmak için değil, öğretmenlere jest olsun diye yapardı, zira aldığı para üç tabak yemek parasını pek geçmezdi. Lokantanın hemen yanındaki otelin sahibi ise gece on ikiye kadar ücret­siz çay- kahve servisi yapar, aldığı konaklama ücreti ise çoğu kez iki paket sigara parasını bile geçmezdi.

Malatya - 1976

Kentin en merkezi yerinde, içinde çay ocağı da bulunan kü­çük bir park vardı. Kente her indiğimde ik­limin dışarıda oturmaya uygun olduğu zamanlarda o parka oturup çay içip dinlenmeden dönmezdim. Parka her girişimde ise Âşık Mahzuni’nin sesinden, sözleri Pir Sultan’a ait olan iki deyişi duyardım hep. Bu parkta her uğrayışımda hep bu plak… Kim bilir bu küçük parka belki de sırf bu plağı dinlemek için gelirdim. Sanırım parkta bulunan çay ocağını kiralayan adam da benim gibi bir Mahzuni dos­tuydu. Bir gün neden sa­dece bu plağın çalındığını sordum. Kaçak tütün içmekten iyice sararmış dişlerinin arasından gülerek açıkladı: “Bu bizim pikap yalnızca bu plağı çalmayı biliy…”

Anamur / Mersin - 1977

Kitabevi sahibinin iki elinin de parmakları takmaydı. İl­çeye indiğimde ilk uğra­dığım yer orası olurdu hep. Somut, Felsefe Yazıları, Doğ­rultu dergilerini oradan alırdım. Kitapçı­nın şu sözü hep belleğimde: “Müşterilerimin içeri­sinde beni en çok dergi almak için gelenleri sevindirir…”

Mut / Mersin - 1985

İlçe otogarının bilet bölümünde çalışan, siyasi nedenlerle öğretmenlikten uzaklaştırılmış, edebiyata- sanata yakın Ana­murlu bir arkadaşla tanışmıştım.  Abdülkadir Bulut’un Anamur‘da öğrencisiymiş. Otogara her inişimde onunla oturup söyleşirdim. Yine bir Ağustos günü uğramıştım. Cum­huriyet gazetesindeki bir haberle donup kalmıştık birlikte.  “Anamurlu şair Abdülkadir Bulut, Anamur’dan Silifke’ye giderken…” Tarih 9 veya 10 Ağustos olmalıydı.

Mut / Mersin - 1989

İlçeye her indiğimde yanına uğradığım, üniversiteden terk bir bakkal vardı. Edebiyata, sanata yakın biriydi,  Yaşar Ke­mal’in bütün yapıtlarını okuduğunu söyler, Karacaoğ­lan’dan ve Da­daloğlu’ndan birçok deyişi o kendine özgü yorumuyla çalıp söylerdi. Tahir Kutsi Makal’ın Tarla, Metin Kökten’in Kuzeysu dergisini ilk onun elinde görmüştüm. İlginç anlatılar dinlerdim ondan. Daha sonra yayımlatabildi mi bilemiyorum ama yine yanına uğradı­ğım bir gün, yıllardır üzerinde çalıştığını söylediği bir roman dosyasını şöyle bir gözden geçirmem için koltuğumun al­tına sıkıştırıvermişti.

Mersin - 2001

Mersin, otuz yılı aşkın bir süredir yılda bir kez uğradığım bir kent, birçok dostum var orada. Öğretmenevinde ilginç bir yapı kooperatifi olayı yaşayan, kırk bir yıl öğretmenlik yaptık­tan sonra emekliye ayrılan, altmış dört yaşındaki Hüsrev öğret­menle tanışıyoruz. Halk bilimi araştırmaları yapıyor­muş. Anlattıklarını dinleyince şaşkınlık içerisinde kalıyorum. Otuz sekiz yıl önce üyesi olduğu yapı kooperatifi, he­nüz evleri bitirememiş. Geçen süre içerisinde ödentileri hiç aksatmadan yatırmış, bütün genel kurul toplantılarına da katılmış. Acı bir gülümsemeyle “Evlerin yüzde sekseni tamamlandı (!) şunun şurasında ne kaldı,” diyor. Tam bir film gibi, gülme­mek için kendimi zor tutuyorum. Söz dönüp dolaşıp Arslanköy beldesine, Behzat Ay’a geliyor. Behzat Ay’la tanışırlarmış, onunla olan anılarını anlatıyor. Behzat Ay’ın yapıtlarından, günlüklerinden, doğum yeri olan Arslanköy’den, oradaki toplumsal etkinliklerden söz edi­yor. Yine Arslanköylü bir diğer yazar Süleyman Şim­şek’ten… Yerel gazetelerde köşe yazıları yazan bir arkada­şımı arıyorum. İki saat sonra geleceğini söylüyor. Akşama doğru öğretmenevinde buluşup Mezitli’de bulunan evine gidiyoruz. Ne kadar da çok apartman yapılmış yol boyu. Otuz yedi yıl önce Mersin’e ilk geldi­ğimde Mersin- Mezitli arasında tek bir konut yoktu. Yo­lun güneye bakan yönü sazlıktı, göçerler çadır kurarlardı. Kuzeye bakan yönü ise portakal, limon bahçeleriydi. Şimdi her yer beton yığını.

Gaziantep - 2012

Gaziantep’in en kalabalık sokağıdır Elmacı Pazarı. Tıpkı Ko­nur Sokak gibi yürürken omuzlarınız birilerine değecek ka­dar kalabalıktır hep. Yaz aylarında Gaziantep’te El­macı Pazarı’nda küçük bir işyeri olan bir arkadaşımın ya­nına uğruyorum. Daha önce Sincan İstasyonu’nun bir iki sayısını vermiştim, okumuş. “Yahu ne zaman döneceksin Antep’e? İki üç yıl diye gittin ama yıllar oldu, bakıyorum daha döndü­ğün filan yok gibi…” diyor ve ardından ekliyor: “İlla Konur Sokak mı olacak, burada da Elmacı Pazarı notlarını yazarsın!..”  Yerel ürünlerin doğal haliyle satıldığı bir yer Elmacı Pazarı, tezgâhlarda, fabrikalarda işlenmiş hiçbir ürün bulunmaz orada, her şey doğal ve yalındır; gelip geçen insan­lar, işyeri sahipleri de… “Evet, günlüğün hası burada yazılır, sen bir an önce bana buradan bir yer ayarla…” diyorum.

Ramazan Teknikel
(Sincan İstasyonu, Temmuz  -Ağustos 2013, Sayı: 66)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM