Son Dakika



Bayramlarda sevinçlerle, iç geçirmeler kardeş gibidirler. Her şeyin tadı eskidendi, yakınmasını büyüklerimizden illaki duyarız. Kültür aktarılan bir şey olduğuna göre küçüklerimiz de bizden duyacaklardır.

Zaten bir şey eskiye dayanıp nostaljiye ermişse tatlı olan odur. Nostalji duygusunda eskinin tadını bastıracak olan tek şey, eğer bulabilmişseniz, başınızda kavak yelleri estirecek olan taze aşktır. Aman ha karıştırmayalım! Taze nitelemesinin aşktaki karşılığı “yeni”den ibarettir.

Aşkta bayatlık olamayacağına göre onun karşıtı tazelik de olmaz. Aşk her daim canlıdır, ayakta durandır. E işte bu iki unsuru -canlı olmayı ve ayakta durmayı- yapısında barındıran varlık “taze” değil midir, diyeceksiniz amma değildir işte!

Efendim, tabibim, sultanım, canlı başka, taze başka!

Yetmiş yaşındaki bir nine, balıkçıya taze mi, diye sorduğunda balıkçı canlı canlı abla, deyivermiş. Nine, onu görüyorum; sana canlı mı diye sormadım, taze mi diye sordum, zira ben de canlıyım, demiş.

Bu kıssada “canlı-taze” çelişiği olsa da aşkta geçerli değildir. Aşk her dem canlıdır. Aşkta her dem canlı olan tazedir.

Buraya nereden geldik? Her şeyin tadının eskiden kaldığı serzenişinden geldik. Bayram denilince akla gelen: Sevgi, barış, hoşgörüdür. Bir zamanlar biz de yaşardık bu duyguları. İşte nostalji budur.

Felsefe her zaman her zeminde yapılır, tadında bırakıp bayram bu ya hoşgörü hikâyecikleri serpiştirelim istedim.

Orta birinci sınıftayız. Demek ki 11-12 yaş çağındayız. Şimdiki 20 yaşındaki çocuklarımızı göz önünde ayırmazken o zamanın çocukları bizler, anamızdan-babamızdan habersiz fellik fellik gezerdik. Sosyal düzene güven bu kadar sarsılmamıştı. Kuzenlerle Antep Kalesi’nin ıssız tepesine çıkmışız ki çocukça merak işte ramazan topunun atılışını izleyeceğiz.

Topçu başı üstüpüyü-barutu, top namlusuna tokmakla dövme yoluyla sıkıştırırken diğer arkadaşları da gazete üzerine iftar sofrasını açmakla meşguller. Domates-hıyar, soğan-biber, peynir, meyan şerbetinden başka bir yiyecekleri, içecekleri yok. O kadar fakirlikle daha da açların hâlini anlamaya çalışmalarını takdir ettim! (Bu yorumu, takvalık kısmı gözetmeden yaptım.)

Tabii ağızlar sulanmaya başlamışken topun atılmasına karşı da sabırsızlık gösteriyorlardı. Arada bir topçu başına,

— Atsana, diye seslenirken topçu başı da,

— Ya Ağam, siz heç mi dur gününde doğmadııız, hele bi bakın saat gaç oldu ki, deyip duruyordu. Sofradakiler,

— Yav Ağam, at getsin, zatı dün de 13 dakka önce atmıştın, demesinler mi? Topçu başı,

— Peki, o zaman, dünden bu yana bir günah alameti olmadığına göre, deyip topu gümletti.

Şimdilerde olsa? Antep'teki bu olay şuna benzer. Mekanik saatin icat edilmediği dönemlerde iftar ve sahurda naif sapmalar olmuyor muydu? Evet, o hoşgörüler geride kaldı.

Anımsayanlar olacaktır. Benzer bir durum pek yakın yılların birinde Rize’de yaşandı. Hoca, iftar ezanını tam 12 dakika önce okudu. Esprili hoca,

— Yarun da 12 dakka geç okuyacaz da, deyiverdi.

Tabii her zaman olduğu ve olacağı gibi sineğin kanadında yağ çıkarma heveslileri başka manalar çıkartmaya kalkışıp alevlendirirler. Olay Diyanet’e intikal eder, kaza kararı verilir falan filan burası konumuz dışıdır. Vereceğim bayramlık tadı şu ki Almanya’da yaşayan bir vatandaş, Diyanet’i arar:

— Rizeluyum. Pen da kaza orucu tutacak muyum?

Eski belediyenin oralarda Cengiz emminin terzihanesinin bulunduğu dar sokağın bitiş noktasının karşısında bulanan Antep’in en eski camilerinden Ömeriye camisinin müezzini şerefeye çıkmış ikindi ezanını okumakta. Bakmış ki aşağıda eğlence arkadaşları yola koyulmuş her zamanki çay bahçelerine doğru seğirtmekteler. Ezanı bitirir bitirmez,

— Ula vicdansızlar, beni bırakıp da nereye, bekleyin beni de, diye ezan makamında seslenmeye başlamış.

Komşuları bu muzipliği sevecenlik halesi içinde anlatıyorlardı. Bu kadar ki genişti bu toplumdaki hoşgörü sofrası.

TRT İzmir Radyosu 70'li yılların ilk yarısında Kültür Park içerisindeki bir barakadan yayın yaparken iftar vakti, nöbetçi spikerin imsakiyeye baktıktan sonra “Sayın dinleyiciler, İzmir için iftar vaktidir.” anonsu ve aynı anda elindeki tokmağı gonga vurmasıyla duyurulurmuş.

Asıl spikerin nöbette olduğu bir gün iftar vakti yaklaşırken imsakiye ortadan kaybolur. Tüm aramalara karşın bulunamayınca çözüm olarak bir personelin barakanın çatısına çıkarılıp ağaçların arasından güçlükle görülen yakındaki caminin şerefesine bakması söylenir. Yedek spiker sık sık damdaki arkadaşına sesleniyor:

— Kandiller yandı mııı?

— Hayır abiii! Henüz yanmadııı!

Aradan bir iki dakika geçtikten sonra spiker yine soruyor:

— Yandı mııı?

— Yok abiii!

Hesaba göre damdan gelecek “yandı” cevabıyla birlikte spiker gonga vuracak, İzmirliler de iftarlarını açacaklar.

Uzun beklemenin ardından aşağıdaki görevli bağırmaya başlıyor:

— Yandı abi, yandııı! Ezan okunuyoor!

Spiker, elindeki tokmağı gonga vurup,

— Sayın dinleyiciler, İzmir için iftar vaktidir, anonsunu yapıyor.

Bir saat kadar sonra kapıya bir kişi geliyor ve kızgın bir ifadeyle şunları söylüyor:

— Ben, yakınınızdaki caminin müezziniyim. Biz, ezanı radyodan duyduğumuz anonsla okuyor, şerefenin lambalarını da gong sesiyle yakıyoruz. Ama bu akşam radyonun başında çok bekledim. Anons olmayınca mecburen ezanı okudum!

Böylece İzmir'deki camilerin, radyodaki anonsu; radyodakilerin de camideki kandillerin yanmasını bekledikleri anlaşılıyor!

(Bu ilginç Ramazan anısı, Orhan Baykal ile Uğur Dündar’ın “Yalandan Kim Ölmüş” kitabından alıntılanmıştır.)

Köylüler, tavuklarına musallat olan tilkiye bir tuzak hazırlamışlar. Tilki, içine bomba konularak yola bırakılan tavuğu görmüş. Fakat kuşkulandığı için hiç dokunmayıp uzakta beklemeye başlamış. Bu sırada kurt çıkagelmiş. Bir tavuğa, bir de tilkiye bakarak,

— Neden yemiyorsun onu, diye sormuş. Tilki,

— Ramazan geldi, ben oruçluyum, deyince kurt,

— Ben oruçlu değilim, diyerek gidip tavuğu yemeye kalkışınca bomba patlamış! Kurt ağır yaralı, kımıldayacak hâli yok. Tilki gidip de tavuğu iştahla yemeye başlayınca bunu gören kurt öfkeyle,

— Ulan şerefsiz tilki, hani oruçluydun, diye bağırdığında tilki tavuğu yemeye devam ederek,

— Az önce top patladı, duymadın mı, der.

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:

— Hocam bu yıl fitreni kime vereceksin? Hoca gayet sakin bir şekilde:

— Köyün zenginine vereceğim, der.

— Aman Hoca’m, ne yapıyorsun, ortalıkta bu kadar fakir varken neden fitreni zengine vereceksin, demişler. Hoca,

— Valla, ben Allah'ın işine karışmam. O kime veriyorsa ben de ona veririm.

Bayram havasında hoşça okumalar niyetine doldurduğumuz yazımızı, Yazar, Emekli Edebiyat Öğretmeni Yüksel Parlar Hoca’mızın bağlam cümlesiyle beraber karşılaştırmalı şekilde ha Anadolu’da ha İngiltere’de aklın yolu birdir hikâyeciğiyle bitirelim.

Bektaşi katıldığı bir teravi namazında oldukça göz doldurmuş, cemaat tarafından beğenilmiş. Hoca, dua faslına geçmiş,

— Allah’ım hepimize din-iman nasip eyle, söylemini Bektaşi,

— Allah’ım şarabımı eksik eyleme, diye seslice tamamlamış. Cami buz kesmiş. Hoca, atmaca gibi kesilmiş,

— Bre zındık! Allah’ın evinde bu ne küstahlık? Şarabın günah olduğunu bilmiyor musun, diye höykürmüş. Bektaşi gayet sakin,

— Dua, Allah’tan eksiğini tamamlama dileğidir. Sizin imanınızda eksiklik varmış, onun için dua ettiniz; şükürler olsun, dinimden, imanımdan kuşkum yok; benim şarabım eksikti, onu diledim, demiş.

İngiltere’de zengin bir lord bir oyun yazmış, beğeneceğini umarak Bernard Shaw’a göndermiş.

Shaw, oyunu yerin dibine batırmış. Lord büyük bir öfkeye kapılıp kapıya dayanmışken Shaw’un gırtlağına yapışmış:

— Mr. Shaw, siz sadece para için yazıyorsunuz, oysa ben; şöhret için, şan için, şeref için yazıyorum, diye höykürmüş. Shaw, soğukkanlılığını hiç bozmamış:

— Öfkelenmeyin lordum, her ikimiz de kendimizde olmayan şey için yazıyoruz.

İrlandalı Bernard Shaw, Bektaşi’yle tanışır mıydı bilinmez, ancak aklın yolu bir. Aklı olan o güzergâhta buluşuyor.

İnananların yanında maksat bayram havası yaşamak isteyen her inanıştaki okurların bayramları kutlu olsun.

Sami Günal
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM