Ölümsüz Oyun'da ölümsüz Oktay Akbal / Hasan Murat Doğan
Oktay Akbal, okuduklarından, düşündüklerinden, yaşadıklarından, gördüklerinden oluşturduğu muazzam birikiminden süzdüğü bal ile yazdı. Bu müthiş birikim, yaşama dair ve başta edebiyat olmak üzere kültür-sanatın her alanında yazmasını sağladı.
Türk edebiyatının büyük ustası Oktay Akbal son derece verimli bir yazardı, bizlere onlarca kitap bıraktı: Öykü, roman, deneme, günce kitapları ve ayrıca yüzlerce gazete yazısı. Edebiyatımızda ağırlıklı olarak öykücülüğü ve romancılığı ile öne çıkan Akbal, aynı zamanda usta bir deneme yazarıdır. Hep edebiyatçı kalmaya özen gösterdi Oktay Akbal, yaşamıyla edebiyatçılığı hep iç içeydi; aklıma gelen yazarlar arasındaki Nurullah Ataç, Muzaffer Buyrukçu, Orhan Kemal, Sait Faik, Ömer Seyfettin, Gorki, Andre Gide gibi. Oktay Akbal, okuduklarından, düşündüklerinden, yaşadıklarından, gördüklerinden oluşturduğu muazzam birikiminden süzdüğü bal ile yazdı. Bu müthiş birikim, yaşama dair ve başta edebiyat olmak üzere kültür-sanatın her alanında yazmasını sağladı. Aynı zamanda sade, akıcı bir dille yazdı Akbal. Akbal’ın yaşama dair denemelerinde genelde yalnızlık, hüzün, mutluluk arayışı, yaşam telaşı, geçmişe özlem, anılar vardır. Ama bir yerinde mutlaka küçük de olsa bir umut kıvılcımı çakmayı ihmal etmez yazdıklarında. Kısa bir zaman önce ustanın denemelerinden oluşan bir kitabını okudum: Ölümsüz Oyun. 1974 yılında yayımlanmış. Kitaptaki denemeler üç başlık altında toplanmış: Yaşamda, Kitaplarda, Yitiklerde. ‘Dünya Kovandır’ başlıklı denemesinde yaşamda bir anlam bulmanın güçlüğünden bahsediyor, dünyayı karmakarışık, anlamsız bir sürgün yeri olarak tanımlıyor. Ama aynı yazıda yine umut kıvılcımını çakıyor: Pir Sultan’ın deyişiyle, Ruhi Su’nun sesiyle, Balaban’ın resimleriyle. ‘Bak Denize Düşün’ başlıklı denemesinde edebiyat ile yaşamı harmanlıyor: “Nerede, hangi durumda bulunulursa bulununsun, okumak, okumak, sonra da yazmak, yazmak. Hiç kimse için olmasa da kendin için.” diyerek. Yazmak eylemini o kadar bir yaşam biçimi haline getirmiştir ki Akbal usta, dedesi ölmeden önce Akbal’a dönmüş: ‘Yazıyor musun, yaz yaz.’ demiş. Hiç unutmamış bu sözü, o durumdaki dedesinin kendisini görünce ilk aklına bu sözlerin gelmesini çok önemli bulmuş ve yaşamını yazmaya adamış. Oktay Akbal’ın yaşamı yazmak kadar aynı zamanda okumak üzerine de kuruludur. Denemelerinde, gazete yazılarında okuduğu yazarlardan, kitaplardan bahseder hep. Şiir kitapları, romanlar, tarih kitapları vd. Akbal sadece yazdıklarıyla değil, okuduklarıyla da okuyucularına yol gösterir, aydınlatır. Ve Oktay Akbal’ın dostlukları. Yazmayı, okumayı bir tür varoluş yolu olarak görürken, vefalı dostlukları da çok önemlidir Akbal için. Yitirdiği dostları ile ilgili mutlaka gazetede yazı yazardı. Bu kitapta da unutmamış yitirdiği dostlarını, onlara ayrı bir bölüm ayırarak, dostlarından bazılarının son zamanlarında onlarla kendince yeteri kadar ilgilenememesinin hüznünü de yaşayarak. Kitaba adını veren denemede Akbal, Boris Vian’dan bahsediyor ve deneme Vian’ın şu sözleriyle başlıyor: ‘’Kendi kendime soruyorum: Sözcüklerle oynamıyor muyum? diye. Ama sözcükler bunun için yapılmamış mı?’’ Oktay Akbal her yazar ve şairin öteden beri bilerek ya da bilmeyerek sözcüklerle oynadığını savunuyor ve denemenin sonunda şunları yazıyor: “Bir romanı okurken, bir dizeyi içinizde duyarken oluverir böyle şeyler. Alır götürür sizi anlam dışı bir yere. Oyun diye yaparlar, yazarlar, yaratırlar, belki öyle görünürler, ama içinize işler anlattıkları. Sizi de alır etkisine, sizden sonra gelecekleri de, daha sonrakileri de. Böyle bir oyundur sanat, böyle bir ölümsüz oyun. Yaşam nasıl bir oyunsa, oyun sayılırsa, öylesine.’’(*) Kitabı günlerce cebimde taşıdım, bilerek sadece dışarıda bir yerlerde oturduğumda okudum; şehrin gürültüsü, kalabalığı, koşuşturması, telefonunun, bilgisayarının içine gömülmüş insanların arasında. Her bir denemeyi okuyup, başımı kaldırdığımda, sanki başka bir gözle bakıyordum yaşama, dünyaya. Kimi zaman keyifle, çoğu zaman hüzünle, ama küçük de olsa bir umutla, Oktay Akbal usta gibi. Kitaptaki son denemeyi de okuyup kapattığımda, arka kapağına tekrar baktım. Akbal’ın hüzünle birlikte küçük bir umudu da yaşatan, hafif gülümseyen güzel ve temiz yüzü. Ve kapaktaki ilk iki cümle: ‘’Okurlarının kendisini dost saydığı bir yazar Oktay Akbal. Öyle sıcak, öyle içten.’’ Yazarlarım arasında baş köşeye koyduğum Oktay Akbal’ı ben de elbette ki dostum sayarım. Yazdıklarıyla beni donatan, paltomun cebindeki kitabıyla, adeta dost eliyle elimden tuttuğunu duyumsatan, çok iyi bilerek sözcüklerle oynayan, bu ölümsüz oyunda ölümsüz Oktay Akbal. (*) Oktay Akbal, Ölümsüz Oyun, Çağdaş Yayınları, Nisan 1974, s. 138 Hasan Murat Doğan
Gercekedebiyat.com

















YORUMLAR