Son Dakika




İyi ki var ve süslüyorum onu elimle dilediğimce .
Bir zihin haritası nedir ki yanında, XVII. Yüzyıl'da  
düşünen elyaf Rene Descartes,  olmasa nereye,
hangi dibi görünmez kaba doldururdum yarısı gerçek,
yarısı düş; yarısı geçmiş, yarısı gelecek hayallerimi
üstünde kurulu, neyim ki onsuz ben;  iyi ki var h?l?  
da keşfetmekle meşkulüm beynimde ne işe
yaradığı bilinenden daha çok kör noktayı; yoksa ne
yaparım ben, nasıl baş ederim dizginlerimi eline alıp
dehlizlerine fırlatmak isteyen boşluğunun zamanla?
Bak yaşam duruyor karşımda h?l? diri ve ışıl ışıl, kök salmış
bir mermerin kollarında filiz albeni; nasıl çözüm bekleyen
bir problem, nasıl ömür  vadeden, aşılan engelin hazzını
değil, gücünü tartarca anlamı, ilişkin düşünmek bile  
her denk geliş gerekçe oluşturuyor mutluluğuma öz yeti,
öz dinamik ve devinimini sağlayacak özgüven; ne sağlıyor
sanırsınız, dışına atmış bizi kendini cikler bir zaman kuşu!
kim ki muamma elinde Musa'nın o çocuk, uçmuş bir denizi
şiir elinde! ben üçn okta olmalı insanı ayakta tutan  bileşke!
Üretilip beslenmeseydi kanallarda ve ruhumuzda açıp sarmasaydı
kokusu coşkulu müzik eşliğinde tüm vücudumuzu o özsu,
nasıl gülecek, nasıl neşe saçacaktık çevremize böyle cıvıl cıvıl
hercai menekşe ritim? Avuçlarında kimden sonra sanırsınız
gizemdi cenk, David İgnatov'dan sonra sırada naçizane ben,
onun deyimi İdil'dik!.. Ulaşmamızı bekleyen erincimiz de,
problemimizin salt çözüm yöntemi de o ağacın dallarında
bekler bizi sanımız yok artık; o değil o! Pekala olmalı bir yolu
işi gücü bırakıp kapak atmanın dalına ironi ağacının! Salınarak
seyret,işte dökülüyor aynadan çıkarsadıklarımız : ne ki anılar toplamı
bağ bahçe Çiçero;  yaşlılara armağan tavsiyeler demeti birkaç
ağaçtı! Kökleri toprağa tutunmak; tanrılara eşit kim görür ki
onları Sapho'dan başka, "tıpkı o elma" unutulmuş yüksekçe dalında
dostluk ağacının, duyulan kaygıya atıf söylemi, dostluğu yaşamdan
silmeye yetecek düzeyde varsıl kitabında ismi kim bu? yine yaşlı
Çiçero?! Bulduğumuz destekler ya, her mart gelişi don vurur onu;
bekle ki bir kez daha oluşa ruhta ışığın erdemi!.. Desene
utanmazlık tanrısıdır her mart, desene eline kaldı etekleri
havada erik ağaçları; kartpostallarsa gülüşe sahte bön bakış, 
diz boyu kaygı sarkmış elleri kedilerin, kıskandırmaya yetiyor
rüzg?rda dalgalanan ciyaklamaları!.. Ahmet Haşim ne anlar,
şaraptan, çingene pembesinin sırtına bahardır ancak! Hayda!
tam sırası, telefon!.. Bu saatte kimdir ben gibi avare? İşte
duydum sesini, Buyurgan ağacından başkası olamaz;  
adını zurnanın zırtı koymalı onun, biliyorsunuz yerli yersiz
istekleri hep o nota deliği seslendirir, hele bir de mucuk mucuk
öpüş sesi oldu mu bayılır; hayalini görür gibiyim buradan
elinde tek eksiği şarap açacağı! Bense üstünde bir etikettim
öküzgözü marka feda olsunlu dostuma, bir de dolaba kilitlenmek!
Konu martla ağaçların dostluğu üzerine açıldığında
yaşlılıktan dem vuran az önceki ben bile şaşırır,
evde kalmış bir kızı oynamaya başlarım, pencerem yarı açık,
kim çalarsa kapımı kısmete!..
 
Adil Yılmaz
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM