İRFANSIZ
Bugün size bir insanı anlatacağım. Adı İrfan ama yazık ki irfanlı biri değildir kendisi. Yaşı otuz. Boyu benim boyum kadar. Benim boyum kaç mı? İdare ediyoruz işte.
İrfan komşumuzun oğluydu. Halen de öyledir. Benden on yaş küçüktür. Çocukluğunu bilirim. İki sene önce çalıştığı fabrikada bir kızla kızın evinde ilişkiye girmişler. Bir hafta sonra İrfan kızla yeniden yatmak istemiş. Kız bir daha olmayacak, soğudum senden, kibirli birisin demiş. Bizimki bunu onur meselesi yapmış, kızı tehdit etmiş. Adını çıkartırım. Herkese yattığımızı anlatırım. Hem bende çıplak resimlerin var demiş. Üstelik bunları telefondan ileti olarak atmış kıza. Kız, polise gitmiş. Polis fabrikaya gelmiş, İrfan'ı kelepçeleyip herkesin gözü önünde arabaya bindirmiş. İrfan, bende resim falan yok. İlişkimizi birden bitirince gücüme gitti. Küçük düşmenin acısıyla yazdım onları, pişmanım demiş. İrfan'ı fabrikadan kovmuşlar. Kız da sorun büyümesin deyip şikayetini geri çekmiş ama İrfan'ın polise, savcıya, avukata gidip gelmeleri sürmüş. Bizimki bir de o sıralar faizler düşük diye bankadan para çekmişmiş, şöyle yollusundan yerli bir araba almak için. Bu gergin dönemde o parayı da yemiş bir güzel. Hem işsiz hem borçluydu annesi kapımızı çaldığında. Oğluna benim çalıştığım fabrikada bir iş bulmamı istiyordu kadın. Beraber yaşadığım annem de sevaptır oğlum, zaten durumları pek iyi değil deyince, şefle bir konuşayım dedim.
***
Şefim Aylin Hanım'a, ben kefilim dedim. Genç, eli-yüzü temiz çocuk. Komşumuzdur, çalışkandır dedim. İrfan dört gün sonra işbaşı yaptı, büyük firmalara metal yedek parçalar üreten fabrikamızın deposunda. Muhabbetinden pek anlamadığım ve de soğuk şakalarından da çabuk sıkıldığım için fabrika dışında salt iki kez buluştuk İrfanla, içki içtik. Zaten ben sabit sabah vardiyasında o ise üç vardiya çalışıyordu. Aynı vardiyaya düştüğümüz hafta bana yakın çalışır, yemeğe, çaya beraber çıkardık. Günler böyle geçiyordu, böyle de geçecek sanıyordum.
***
Üç-dört ay geçti. Forkliftçi Kenan Abi çay sırası başıyla İrfan'ı işaret ederek, nereden getirttin bu deyyusu diye söylendi. Beni kınıyordu. Şaşırdım. Babacan adamdı. Üretimde ve depoda bel altı konuşmayan ender adamlardandı. Devam etti Kenan Abi: Orospu çocuğu sürekli milletin ağzını arıyor. Zırt pırt Aylin Hanım'ın odasında. O da bilirsin sever böyle yalamaları. Sen temiz kalplisin, farkında değilsin başımıza sardığın belanın. Benim bunun yaşında oğlum var, geçen beni de yoklamaya kalkmaz mı, bozdum attım. Ablana sunacak malzeme mi arıyorsun lan sen, cin olmadan adam mı çarpacaksın, dedim. Kem küm etti. Yollandı. N'oldu? Aylin Hanım üç gündür bana günaydın demeden geçiyor yanımdan. Artık nasıl anlattıysa... Dikkat et Orhan. Bu, senin de ayağını kaydırır.
Huzurum kaçtı. İçim kara bulutlarla doldu. Kenan Abi'nin anlattıkları bu ergenliğini atlatamamış, karşısındakine kaçma isteği veren, kaba ruhla örtüşüyordu. Ta başından bu çocukta bir sevimsizlik olduğunu biliyordum ama görmek istememiştim.
***
Dört ay daha geçti. Yıl sonu depo sayımları yapılırken Aylin Hanım'ın odasına bir masa daha kondu. Eee artık ayakta kalmazsın İrfan, dedi paketlemeci kızlardan biri. Öteki kız gülerek: İrfan değil, İrfan Bey diyeceksiniz artık, diye ekledi. İrfan, kaşları çatık, ben o masaya bir kurulayım gösteririm size dalgayı der gibi bakarak uzaklaştı. Sözü Formen Tuğrul aldı: Ulan üç aya kalmaz, yılı dolsun beyaz yaka olur bu ispiyoncu başı. Herif öğlenleri üretime gidip aleni kulak kabartıyor, ofisleri geziyor, belki Aylin Hanım'a söyleyecek bir şeyler bulurum diye. On beş yıldır fabrikalardayım, ben böyle bir yılan görmedim. Sonra bana döndü. Orhan, getirttin bu şerefsizi rica minnet, bak gör yeni yılda o masaya otursun ilk seni ısıracak.
***
Dediği de oldu Formen Tuğrul'un. Ocak ayının ilk haftası bitmişti. İrfan Bey sana sesleniyor dedi yanımdan geçen paketlemeci kızlardan biri gülümseyerek. Bir gel Orhan Abi! Aylin Hanım yoktu. Masasına kurulmuş yıl sonu sayım fişlerini karıştırıyordu İrfan. Yüzüme bakmadan, abi senin saydığın bölümde sayılar hep yanlış çıkıyor, dedi. Fişleri istedim. Boş, önemsiz bir sataşmaydı yaptığı. Bir eksik ya da iki fazlaydı. Üstelik sayısı çok fazla olan ürünlerdeydi bu durum. Siparişleri etkileyecek bir durum yoktu. Kaşlarımı çattım. Her sene yıl sonu sayımlarında böyle küçücük farklar çıkar. Bunun için mi çağırdın beni? Ama Aylin Hanım bana söyleniyor sonra, diye itiraz etti kabararak. Bu kez gülümsedim. Ulan ben senin ciğerini okuyorum dercesine baktım. Küçücük işlerle uğraşma, beni de bir daha ayağına çağırma, söyleyeceğin şey neyse gelip söyle diyerek odadan çıktım. Bir sigara içmenin tam zamanıydı, yasak olmasına karşın.
***
İrfan'ın çalışanlara sataşmaları arttı. Arada üşenmeyip kalitede çalışanlara bile bulaşıp, soluğu velinimetinin yanında alıyordu. İşçiler daha fazla sigara içiyordu mesai saatlerinde. Bu da yeni kavgalara yol açıyordu. Mesaide sigara içenleri yakalamak, tutanak tutmak, onları ekmeğinden etmek için uğraşmak öncelikli görevlerindendi İrfan'ın.
Ben salt sigarayı değil, içkiyi de arttırmıştım. İşten çıkar çıkmaz kurulacak bir masa buluyor, kafamın içinde sürekli İrfan ile kavga ediyordum. Eve vardığımda ise arada zavallı anacığıma çattığım oluyordu.
***
O gün elinde defter yanımda bitti İrfan. İmzala Orhan Abi, bugün sana da dört saat mesai yazdım dedi. Yüzüne bakmadan: Kalamam, işim var dedim. Buranın da işi var diye sesini yükseltti. Paketlenmiş ürünleri barkotluyordum. Yine yüzüne bakmadan başka birini bulmasını söyledim. Depoda adam kıtlığı yok ya diye ekledim. Ben seni yazdım. İmzala dedi. Kirli sakallı yüzüne indirdim tokadı. Güçlü, adamı şoka sokacak bir tokattı. Beklemiyordu. Önce sendeledi, sonra eli sol yanağında dondu kaldı. Hemen araya girdiler. Beni uzaklaştırdılar. Titreyen elimle bir sigara yaktım. Bunun böyle olacağı belliydi, dedi Kenan Abi. Biri yapacaktı bunu. Kabak senin başına patladı. Böylesi daha iyi oldu dedim. Onu ben getirtmiştim buraya.
***
Tutanak tutuldu. Yazılı savunmamı yaptım. Aylin Hanım iki gün dinlen, sinirlerin yatışsın dedi. Sesi çok sıcak, candandı. İki günüm içerek ve telefon açanlara durumu anlatarak geçti. İşbaşı yaptığım sabah, İnsan Kaynaklarına çağrıldım. Fabrikanın müdürü yanında Aylin Hanım ve iki önemli mühendis sözlü savunmamı da dinlemek istediler. Anlaşılmıştı. Kafamı koparacaklardı. Yine de bir umut konuştum. Dört yıldır burada çalıştığımı, kimseyle ufacık bir gerginliğimin olmadığını, İrfan'ın referansı olup onu fabrikaya aldırdığımı fakat İrfan'ın tahrikçi, sevimsiz, ispiyonculuğu meslek haline getirmiş, insanlara eziyet eden, insanları birbirine düşüren biri olduğunu, üç-beş kişi dışında da herkesin böyle düşündüğünü; yapacakları küçük bir soruşturma ile hemen herkesten bu ve benzeri sözleri duyacaklarını söyledim. Müdür, bu fabrikada kimsenin kimseyi tokatlayamayacağını söyleyip şefinize rahatsızlıklarınızı ya da hazımsızlıklarınızı anlatabilirdiniz dedi. Siz hepiniz tahrikçisiniz dedim o an. İrfan'ı üstümüze salan zaten yanınızda oturuyor dedim. Aylin Hanım elini ağzına götürüp şaşkınlığını dile getirdi. Müdür, dışarı çık diye bağırdı.
Yarım saat sonra İnsan Kaynaklarına yeniden çağrıldım. İnsan Kaynaklarının genç müdürü, abicim, seni tazminatsız çıkartıyorlar, nedeni burada yazıyor, al, oku, imzala. Fırsatçılık bu, diye bağırdım. Benlik bir şey yok. Yahu benim tazminatım ne ki? Bunların patronlarıyla, patronlarının konuklarıyla yediği bir akşam yemeği bile değil. Haklısın abi, haklısın. İmzala, git iş mahkemesine diye fısıldadı. Kazanırsın.
***
Fabrikayı mahkemeye verdim. Avukatım sen içini rahat tut. Onlar da biliyor kaybedeceklerini, dedi.
İşsizliğimin ilk üç günü İrfanların kapıyı çaldım. Kapı iki keresinde açılmadı. Üçüncü de annesi yeminler etti, beş gündür eve gelmiyor diye.
İş bulmalı ama önce şu İrfan'ın ağzını burnunu dağıtmalı. Annem tedirgin. Dün gece ağladı. Üzmemeli kadını ama elimde değil. Benim babandan kalma emeklim bizi idare eder dedi, işi kan davasına dökme diye ağladı.
Sabahları işe gitme vakti pencereden bakıyorum İrfan yok. Bu, hoşuma gidiyor aslında. Demek ki korkuyor. Az da olsa bir teselli esiyor içimde.
Günlerimi içerek, hayalimde İrfan'ı döverek ve hayalimde yargıç karşısında, uğradığım haksızlığı yargıca anlatmaya çalışarak geçiriyorum.
***
Sonra ne mi oldu? Sonra, on gün sonra güzel bir haber getirdi Forkliftçi Kenan Abi.
İrfan, Mal Kabulde çalışan evli bir kadınla mercimeği fırına vermiş. Zaten o karının mercimeği fırına vermediği adam yokmuş dünyada, servis şoförleriyle bile fingirdiyormuş. Fakat kadın bir zaman sonra İrfan'a kocam benden kuşkulanıyor, bu konuyu kapatalım demiş. İrfan önce tamam demiş, ama görmüş ki kadın daha aynı gün toy bir çocukla senli benli... Kıskançlık krizine girmiş şerefsiz. Akşamı içip kadının kocasının nerden bulduysa numarasını bulup aramış, senin karın seni fabrikada biriyle boynuzluyor, haberin olsun demiş. Adam karıyı almış altına. Kadın, iftira, vurma demiş. Kimdir bu numara diye sormuş. Adam numarayı göstermiş. Kadın bakmış ki bu İrfan'ın telefonu. İlişkim seni arayan bu herifledir. Gücün bana mı yetiyor? Git onu döv, onu temizle demiş. Adam iki gündür İrfan'ı arıyormuş. Müdürlerle konuşmuş. İrfan babasının köyüne kaçmış diyorlar. Başı çok ağrıyacağa benziyormuş.
Bunları anlatan Kenan Abi, çocukların selamı var deyip bir zarf bıraktı masanın üzerine. Gerek yok desem de ısrar etti. Ben de hepsine selamlarımı söyledim.
Erdinç Gültekin
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR