Son Dakika



İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen Türk-Rus Kültür Vakfı'nın, “Rus Edebiyatı Buluşmaları”nda Dostoyevski Vakfı Başkanı Prof. İgor Volgin’in söylediğine göre “İkinci eşi evlenme teklifini kabul etmeseydi Dostoyevski ya kumarbazlığa devam edecekti ya da İstanbul'a gelecekti!” demiş.

Dostoyevski her ne kadar Türkler için kemiksiz, kökeni belirsiz anlamında “salyangoz millet” demişse de Türk atasözlerine büyük değer vermiştir.

Yapı Kredi Yayınları’nca,1895 Rusça baskısı temel alınarak Bir Yazarın Günlüğü adıyla Kayhan Yükseler’in güzel çevirisiyle yayınlanan “Günlükler”inde Türk atasözlerinden alıntıları vardır.

“Yeri gelmişken, ne olur ne olmaz diye, burada bir Türk atasözünü aktaracağım (özbeöz Türk atasözü, uydurma falan değil): ‘Eğer hedefine doğru giderken yolda durup sana her havlayan köpeğe taş fırlatırsan, hiçbir zaman hedefine varamazsın!” (Bir Yazarın Günlüğü I, YKY, İstanbul 2005. S. 225)

Dostoyevski İstanbul’la, "Ortodoksluğun merkezi" olabilecek kent olarak ilgilenmiştir. Ancak büyük bir yazarın dürüstlüğüyle bunu “Ütopik Tarih Anlayışı” başlığı altında dile getirmiştir. Slav ırkını toparlayacak tek güç olarak Rusları gören Dostoyevski, Yunanlıları Ruslara rakip olarak bile görmez; İstanbul’la ilgili “ütopik” düşünceleri bu anlamdadır:

ÜTOPİK TARİH
Petro’dan bu zamana geçen 150 yıl biz sadece, bütün uygarlıklarla ilişkiye girmenin ve onların tarihleriyle, ülküleriyle yakınlaşmanın dışında bir şey yapmadık. Bizleri hiçbir zaman sevmedikleri, sevmeyi de hiçbir zaman düşünmedikleri halde Fransızları, Almanları, kısaca tüm Avrupalıları adeta kardeşimiz görerek öğrenmeye çalıştık ve kendimizi onları sevmeye alıştırdık. Reformlarımızın, tüm Petro davasının özü şuydu: Yüz elli yılda belki de hiçbir halkta –eski dünyada da, yenisinde de– tekrarlanması mümkün olmayan bir bakış genişliği ve derinliği kazanmamızdı. (…)

İstanbul ve Haliç dünyanın en önemli siyasal merkezidir. O zamanlar Petro, Petersburg kentini kurmak yerine, İstanbul’u ele geçirmeyi düşünseydi, bana öyle geliyor ki Sultanı darmadağın edecek kadar gücü olsaydı bile, kimi nedenlerden bu düşüncesinden hemen vazgeçerdi, çünkü zamanı değildi ve Rusya’nın yıkımıyla bile sonuçlanabilirdi. (…)

Şimdi Rusya, İstanbul’un Rusya’nın başkenti olamayacağını anlıyor, oysa Petro iki yüz yıl önce İstanbul’u ele geçirdikten sonra başkenti mutlaka buraya taşırdı ve bu Rusya’nın felaketiyle sonuçlanırdı! Çünkü İstanbul Rusya’da değildi, Rusya olamazdı. Eğer Petro bu yanlışa düşseydi, yakın ardılları kesinlikle ayakta kalamazdı. (…) İstanbul’un Yunanlıların mirası olduğunu kabul etmek asla mümkün değildir. Dünyanın en önemli yeri olan İstanbul sadece Yunanlılara bırakılamaz; ayrıca onlara büyük gelir. Başında Rusya’nın bulunduğu bir Slav dünyası… Rusya’nın Slavları siyasal olarak ele geçirmesi anlamına gelir mi? Bu size hiç de gerekli değil! Öyleyse Rusya ne adına, hangi ahlaki hak adına İstanbul’la ilgilenirdi? Hangi yüce amaçlara dayanarak onu Avrupa’dan talep edebilirdi? (…)

(Bir Yazarın Günlüğü-I, YKY, İstanbul 2005. S. 407, 410, 411,)

Ahmet Yıldız 
GERCEKEDEBİYAT

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM