Çerkes Ethem de Puslu Havayı Sever / H. Hüseyin Gökten
Çerkes Ethem/Puslu Hava (*) romanı aslında kriminal bir olayı konu ediniyor. Çerkes Ethem, İzmir Eski Valisi Rahmi Bey’in oğlu Alpaslan’ı fidye için kaçırır. Kaçırılmadan kurtulmaya değin geçen üç haftalık süre, 12 Şubat 1919 - 6 Mart 1919 romanda anlatılır. Olayların içindeki kişilerin yakın tarihimizden gelmeleri, eylemin nedenliklerinin arkasında kişisel hesapların bulunması kriminal bir hikâyeyi tarihsel bir anlatı olarak kategorize etmeye neden olur. Böylelikle Puslu Hava yakın tarihimizi bir kez daha edebiyat alanına dâhil etmiş oluyor.
Romana adını veren “Puslu Hava” olayın yaşandığı zaman dilimi içerisindeki meteorolojik olguyu işaretliyorsa da aynı anda insan duygularının izdüşümü anlamında puslu havanın da romandaki diğer unsurlarla birlikte kişileştirilmenin tetikleyicisi olduğunu görüyoruz. Pusun getirdiği önünü görememe durumu, belirsizlik Alpaslan’ın aile karakterlerine de bir ışık tutuyor. Onlar da aynı belirsizlik içinde puslu havayı soluyorlar. Romanın arka planında sözü edilen meteorolojik pus, öyle kalmayıp ikincil bir anlatımla ülkenin içinde bulunduğu işgali de betimler. İstanbul İtilaf Devletlerinin işgali altınadır, pus bu kez İzmir’in üzerine çökemeye hazırlanmaktadır, Paris Barış Konferasında İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya ve Yunan delegelerinden oluşan Onlar Meclisi İzmir’in Yunan kuvvetlerince işgaline karar vermiştir. İzmir olayın geçtiği tarihten birkaç ay sonra 15 Mayıs 1919’da işgal edilecektir. Puslu Hava meteorolojik bir olay olmaktan çıkacak ve bu kez bütün Anadolu’nun üzerine çökecektir. Puslu hava tanımının romanın başından sonuna değin kullanılması romana kattığı duygu ve düşünceler dikkate alındığında bir leitmotif olarak tanımlanabilir. Gerçekte bir müzik terimi olan "leitmotif" edebiyat yapıtlarında tekrarlanan duygu ve düşünce durumunu anlatır.
Halit Payza’nın bu romanı, kurgunun yanı sıra büyük ölçüde belgesel bir romandır aynı zamanda. Romanın ilk sayfalarından son sayfalarına kadar 55 dipnot kullanılarak anlatılara kaynaklar gösterilmiştir. Bunların dışında romanın kimi bölümlerinde dipnot dışı açıklamalara da bulunmaktadır. Bu açıklamalar ve dipnotların bir bölümü kurumları işaretlerken bir bölümü de olayları veya kişileri doğrudan anlatılanlara tanık yapmaktadır. Örneğin: Çerkes Ethem Biyografisi (s.113- 115), Doğu Roma Tarihi (s.118), Çakırcalı Mehmet Efe (s.152 ), Çerkesya Tarihi (s. 158 ), 31 Mart Ayaklanması (s. 168), Teşkilat-ı Mahsusa (s. 208) gibi…
O yıllarda İzmir’de yayımlanan günlük gazetelerden biri olan Hasan Tahsin’in Hukuk-u Beşer’i ve bir diğeri Aydın Mebusu İsmail Sıtkı Bey’in Köylü Gazetesi kaçırılma olaylarını haberleştirerek ve Sapancalı Hakkı’nın yazılanlara ilişkin görüşlerini oluşturmada olayların içinde yer alır. Bu tanıklıklar Çerkes Ethem/Puslu Hava romanını belgesel roman olarak değerlendirmemizi pekiştirmektedir.
Romanın kahramanlarını, "Çatışmanın tarafları", "İzmir’in levantenleri", "romanda yer alan tarihi figürler" olmak üzere üç grupta toplayabiliriz. Çatışmanın tarafları ete kemiğe bürünmüş karakterlerdir. Diğerleri olayın akışına fazlaca etkide bulunmaz. Örneğin olayın nesnesi halindeki Alpaslan, annesi Nimet Hanım, İstanbulda tutuklu olduğu için çocuğun babası eski vali Rahmi Bey edilgin kişilerdir. Bu kişilere karşın Çerkes Ethem, çocuğun dedesi Hareket Ordusu eski Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa, Rahmi Bey’in İttihat ve Terakki Fırkasından arkadaşı en az Çerkes Ethem kadar namlı Çerkes Sapancalı Baki romanda çatışmanın gerçek taraflarını oluşturmaktadır. Kaçırılmada Ethem’e yardım eden Manyaslı Mahmut, Manyaslı Şevket, Anastas, Kör Agop, Arap Kadir romanın yan kişileridir. Eşref Sencer Kuşçubaşı’nın kardeşi Kuşçubaşı Ahmet de bu grupta yer alması gereken kişilerden. Toplanamayan fidyenin bir bölümünü katkı olarak veren aile dostları Wihitthall’ler, Henry Giraud, fidye için satılan köşkün aracılığını yapan Monalis, Köşkü satın alan Stelyos o yıllarda, İzmir’in iş ve sosyal hayatının önemli kişileri olan Levantenlerdir.
Bu kişilerin yanı sıra, anlatı esnasında zaman kırılmalarının neden olduğu geri dönüşlerde; Talat Paşa’yı, Enver Paşa’yı, Mustafa Kemal’i, Çerkes Reşit ve Tevfik Beyleri, Hüseyin Cahit’i, Hasan Tahsin’i, Amiral Carlthorpe’u kısa sürelerle görürüz.
Romanda yer alan, anılan bunca kişi içinde okuyucunun en çok üstünde duracağı kişi kuşkusuz Çerkes Ethem’dir. Ethem, başarısızlığa tahammül edemeyen egosu çok şişkin biridir. Yaptığı eylemin ayrıntılarında bu kimlik özelliğinin izleri görülebilir. Örneğin, ödenemeyecek büyüklükte bir fidye istemesi, bu miktar paranın toplanamayacağını kesin olarak bilmesi egosuyla ilgilidir. Kaçırılan çocuğun babasının İzmir Valisi olduğu dönemde, onun yüzünden başarısız bir eyleminin bulunmasından ötürü intikam almak istemesi de başarısızlığa olan tahammülsüzlüğünün göstergesidir. Romanda Ethem’in bu kimlik özelliği yaşantısında yer alan üç başarısızlığın hikâyesi ile ilişkilendirilerek verilir.
Romanda yer alan mekânlar, önemli ölçüde İzmir’in semtleridir: Alsancak, Bornova, Kordon, Kemeraltı… Kaçırılan Alpaslan’ın saklanıldığı yer ise Salihli’dir. Bu semtlerde yer alan köşkler, konaklar, ticarethaneler, kahveler, meyhaneler eylemlerin geçtiği mekânlar olarak romanda yer alır. Çocuğun tutulduğu Salihli’de bir bağ kulübesiyle, Kuşçubaşı Eşref’e ait bir çiftlik evi mekân olarak kullanılır. Bu durum da Ethem ile Teşkilat-ı Mahsusa arasındaki ilişkiyi ima etmektedir. Nitekim romanın 108. sayfasında bu ilişki kesinleştirilir. Karakolda yaşanan bir olaydan İstanbul’un bu kaçırılma olayına ilişkin Çerkes Ethem’in jandarmalar tarafından sıkıştırılmamalarını isteyen bir gizli emrin varlığından haberdar oluruz. Görünen ile gerçek oldukça farklıdır. Jandarma bir taraftan çocuğu bulmakla yükümlü iken, böyle görülürken öte yandan failin peşine düşülmemesi çünkü o’nun teşkilattan olduğu vurgusu yapılmaktadır. Galiba ‘derin devlet’ olgusu toplumumuzun yaşamından hiç eksik olmamış gibidir.
Romanın önemli bir özelliği de metinler arası göndermelere yer vermesi. Bu okuyucuda yanay okuma olanakları yarattığı için olumlu bir niteliktir. Sayfa 86 da Emile Zola’nın Dreyfus Olayı’na ve Tevfik Fikret’in "Balıkçılar" adlı manzum hikâyesine, 89. Sayfada Friedrich Nietzsche’ye, 194. Sayfada Herodot Tarihi’nden yanal aktarmalar yapılmaktadır. Özellikle Heredot tarihinden aktarılan Lidya Kralı Krezus ile Solon’un ‘Mutluluğa dair’ konuşması ayrıntılıdır. İstanbul işgal nedeniyle mutsuzdur, İzmir işgal edilmek üzere olmanın tedirginliğiyle mutsuzdur, Alparslan’ın ailesi çocuk kaçırıldığı için mutsuzdur; öyleyse mutluluğun ne olduğu ve neden mutsuz olunduğu da bu yanal okumayla ilişkilendirilebilir.
Geçmişte okur sayısının artırılmasını, okurların bilgi sahibi olmasını dert edinen ilk yazarımız Ahmet Mithat Efendi’dir. Yazdığı eserlerde her fırsatta olay akışını keserek okuyucusuna bilgi vermeyi tarz olarak benimser. Anlattığı olaya okurunu yeterince bilgilendirdikten sonra döner. Bu, roman boyunca çok sık karşılaşılan bir durumdur. Bu anlayış sonraları Ahmet Rasim tarafından benimsenmiş ve kullanılmıştır.
Halit Payza da -Ahmet Mithat ya da Ahmet Rasim kadar olmasa da- bu anlayışın günümüzdeki temsilcisi gibidir. Kendisiyle yaptığımız bir söyleşide bu tutumunu ‘romanın eğlendirmek için değil aydınlatmak için yazıldığı ve kendisinin de bu amaca yönelik olarak bilinmesi gerekenleri yeri geldiğinde, gerektikçe okuyucuya mümkün olduğu kadar eksiksiz bir biçimde vermek istediğini, bunu amaçladığını vurgulamıştır.
Kişisel görüşümü belirtmem gerekirse, roman için şu savı ileri sürebilirim. Çerkes Ethem/Puslu Hava yakın tarihin tartışmalı kişiliklerinden biri olan Çerkes Ethem’i roman bağlamında tarihsel bir kesit içinde okuyucuyu şimdiye değin yazılmamış bir kesiti göstermektedir. Böylelikle karanlık kısa bir sürecin roman teması haline dönüştürülerek aydınlatılması çabasının önemli bir katkı sağlayacağını düşünmekteyim.
ROMANI EDİNMEK İÇİN...
(*) Halit Payza, Çerkes Ethem-Puslu Hava, İlkim Ozan Yayınları, 2018.
H. Hüseyin Gökten
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR