Bu Dünya Hepimizi Doyurur / Hüseyin Atabaş
“Arap Baharı”nın Devrik Mısır Cumhurbaşkanı Mursi için Avustralya’da, yapılan eylemde, Başbakanı Julya Klark, bir Müslüman fanatik gösterici ile diyaloga girerek; “Niçin bu kadar mutaassıpsın? Öyleyse niçin Suudi Arabistan ya da İran’da yaşamak etmiyorsun? Niçin yaşadığın İslam devletini terk ettin? Sız Allah’ın İslam ile mübarek kıldığını söylediğiniz devletleri terk ederek, kâfir olduğunu söylediğiniz memleketlere göç ediyorsunuz. Elbette özgürlük, adalet, refah, sağlık güvencesi, sosyal güvenlik, yasalar önünde eşitlik, adil çalışma olanağı, çocuklarınızın geleceği, düşünce özgürlüğü için. Bu durumda bize fanatiklik ve nefretten söz etmeyin. Biz size yitirdiğiniz her şeyi verdik. Öyleyse ya bize ya da kendi isteklerinize, kendi değerlerinize saygı duyun; olmadı burayı terk edin, Mursi gibi yöneticilerin ülkelerinden birine gidin” demiş.
Bence haklı, tüm güzellikleri insana aynı zamanda vermiyorlar çünkü ya da her güzelin bir kusuru oluyor, Başbakan Julya Klark’ın olduğu gibi! Her ülkede, bir Ezop masalında anlatıldığı gibi, eşeğin birini başbakan seçip onun arkasından koşmuyorlar!..
* * *
Cennet Bilek arkadaşım diyor ki; “Ateş topuna dönen dünyamızda insan aklı yeniden incelenmeli; bu küresel şiddetin bir açıklaması olmalı. Her gün her eylemde ölümlerin yaşanması akıllara durgunluk vermiyor mu?” İnsan aklını inceleyecek olan da insan olduktan sonra bir sunuca ulaşılabileceğini sanmıyorum!..
İnsanoğlu din algısını değiştirmedikçe mutluluğa, huzura, sömürüsüz / savaşsız bir dünyaya da ulaşamayacak sanırım. Çünkü din insana, aslı olsa da olma da, kolayı ve “iyiyi” vaat ediyor yalnızca; insanın üretip insanın tüketmesini değil. Baksanıza, adam kalkıyor bilmem hangi İslâm ülkesindeki baskıdan kaçıp Avustralya’ya sığınıyor; ama kaçtığı dinsel baskıları meşrulaştırmak isteyen adamı savunuyor, onun için taa bilmem nerde sokağa çıkıyor. Din ticareti çok kârlı bir iş anlaşılan, “kimse masumum” demesin.
Şair arkadaşımız Ersan Erçelik aktarıyor: “Fethiye’deki olaylardan sonra BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Twitter hesabında şunu yazdı: ‘Siz bizi kentinize kabul etmezseniz yarın kapınıza bir başçavuş gelecek ve başınız sağ olsun diyecek.’ Açıkça tehdit, nefret suçu. Yeniden olayların tırmanmasını sağlayacak işaret fişeği.”
* * *
İnsanlar din algısını değiştirmeli derken, fanatik milliyetçilik algısını da unutmayalım: Dünyada hiçbir insan ırk kökeni nedeniyle ötekinin üstünde ya da aşağısında değildir. Bizim muhterem Başbakan ne diyor: “Türkü Türk olduğu için, Kürdü Kürt olduğu için seviyor değilim; onları yaratandan ötürü seviyorum.” Vay vay vaaay!... Peki, yaradan insanlara neden eşit akıl, eşit olanaklar, eşit değer yargısı düşüncesi vermemiş? Din tüccarları dini kullanarak insanları kandırsın diye m bunları sağlamıyor? Bizde olduğu gibi, egemenlerin dini dayanak yaparak yarattığı her anlamdaki yasallaştırılmış(!) şiddeti nasıl oluyor da sömürülen bunca insan göremiyor?
Bu bağlamda demek ki önemli olan insanın aldığı eğitim ya da eğitimsizliktir. İnsanlar birlikte üretip birlikte tüketme kültürünü öğrenmedikçe, içselleştirmedikçe bu dünya çok daha savaş, sömürü ve nefret zulmü görür gibi geliyor bana, ne yazık ki.... Oysa bu dünya hepimize doyurur da artar bile, yeter ki birbirimizi insan olarak sevebilelim. Yeter ki dünyayı adam gibi değerlendirmeyi öğrenelim. Tanrı, hiçbir ülkeyi İslam ya da başka bir dinle mübarek kılmadı, bunu ben de söylemiyorum; hiçbir din kitabında böyle bir şey yok.
Nasıl ki insanın yemek-içmek, barınmak ve üremek gibi üç temel gereksinimi varsa; tüm savaşların da üç nedeni vardır: 1) Ekonomik, 2) Dinsel ve 3) Aşksal… Bu gereksinimler karşılandığı zaman dünyada savaş diye bir şey kalmayacaktır ve dolayısıyla insanlık da uygarlık yolunda en büyük adımı atmış, en büyük devrimini yapmış olacaktır. Yoksa kimse kimseyi boşu boşuna oyalamasın, kandırmasın, kimse kimseye eziyet etmesin… (Not: Alıntılar Facebook sayfalarından yapılmıştır.)
Hüseyin Atabaş
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR