Bir kitap bağımlısının notları-1 / Ali Ulvi Özdemir
Kitaplara bakmadan geçen günlerimde hep bir huzursuzluk hissederim. Hatta yeni kitaplar bulamayacağımı bilsem bile aynı kitapların önünden defalarca geçtiğim olmuştur. Bu garip gelebilir. Bu bir bağımlılıktır.
1- Kitaplara bakmadan geçen günlerimde hep bir huzursuzluk hissederim. Hatta yeni kitaplar bulamayacağımı bilsem bile aynı kitapların önünden defalarca geçtiğim olmuştur. Bu garip gelebilir. Bu bir bağımlılıktır. Bunu açıkça itiraf ediyorum. Kitapları sevmeyen biri bunu anlayamaz. Ama ben de hayatında sigara içmeyen biri olarak sigara tiryakilerini anlayamam. Ne zaman biri bu bağımlılığıma söz etse “eğer sigara içseydim sigaraya harcayacağımdan daha fazlasını harcamıyorum.” derim. Gerçekten de her gün bir paket sigara içen bir kişi bir ayda en az 150 lira sigara parası vermek zorundadır. (Tercih edilen sigaraların fiyatlarına göre bu rakam artabilir.) Ben bir ayda biraz daha fazlasını harcıyorum belki. Ama sağlığım bozulmadığı gibi aldığım kitapları okurken ya da çoğunlukla bir gün okuyacağımı düşünürken kendimi tarifsiz mutlu hissederim. Ek olarak aldığım kitapların hiçbiri sigara gibi tüketilip çöpü boylamaz. Ben yaşadıkça benimle kalırlar ve umuyorum ki çocuklarım da onlardan yaralanacaktır. Dolayısıyla kitap bağımlılığı ile sigara bağımlılığı hiçbir şekilde karşılaştırılamaz. Benimkinin sevdiklerinize olan bağımlılıktan sonra hayatın en güzel bağımlılığı olduğunu düşünüyorum. 2- Hayatımda en çok kitap aldığım dönemdeyim. Düzenli gelir elde etmemin yanında akademik hayatın içinde olmakla da ilgili olsa gerek. Ama en önemli neden doktora yapıyor olmam. (Yakın tarih alanında.) Doktora yapmam bana ne kazandırdı? Bu soruya birçok biçimde yanıt verebilirim. Ama hepsinden önce doktora yapmanın bana kazandırdığı en önemli şey “bilmediğimi bilmek” olmuştur demeliyim. Daha önce bilmediğimi bilmiyordum. Bu birçok insanın “bildiğini sanmak” olarak yaşadığı dönemdir. Bu açıdan benim bu sıçramayı yapmam hayatımın en önemli kazanımlarından biridir. Baktığımızda çevremizdeki birçok insanın hayat boyu bu aşamada hapsolup kaldığını görürsünüz. Oysa ben şimdi bilmediğimi biliyorum. Bundan sonraki aşamaya, yani “bildiğimi bilmek” aşamasına geçebilir miyim, bilemiyorum. Sanırım bu son aşamaya geçmek çok az insana nasip olur. Çünkü “biliyorum” demek, “mutluyum” demek kadar iddialı bir söz. Ben itiraf ediyorum ki bu ikinci aşamaya gelmekten son derece memnunum. İnsanın onca yıl okuduktan sonra “bilmediğini” fark etmesi iç açıcı bir durum gibi görünmeyebilir. Ama iyi tarafı şu: Bilmediğimi nerede arayacağımı, nasıl bulacağımı biliyorum. Bu yüzden hayatımda en çok kitap aldığım dönemdeyim. Kitap satın alma hızım hiçbir zaman kitap okuma hızımı bu kadar geçmemişti. Bir okuyorsam belki on kitap alıyorum. Pişman değilim. 3- Çok kitap satın alan evli kişilerin önemli bir sorunu var: Kitapları eşlerinden gizli bir biçimde raflara yerleştirmek! Yakalandığınızda şu sözü duymanız kaçınılmaz: “Yine mi kitap? Ne yapacaksın bu kadar kitabı? Hepsini okuyabilecek misin? Bütün paranı kitaba harcıyorsun, kredi kartı borçları ne olacak?” Buna benzer sorulara karşı kendimizi savunmamız zor açıkçası. Eğer eşiniz sigara içiyorsa yukarda da söylediğim gibi “Sen de sigaraya para harcıyorsun.” demek iyi bir savunma olabilir. Eşiniz sigara içmiyorsa o zaman ayakkabı dolabını açıp ayakkabılarını ya da elbise dolabındaki giysilere bir göz atabilirsiniz. Emin olun sizin bir çift ayakkabınıza karşılık kadınların en az on çift ayakkabısı olacaktır. Elbise dolabında da öyle. Çünkü kadınlar bir giydiklerini ertesi gün giymemeye özen gösterirler. Hatta aynı giysiye ancak iki ay sonra sıra gelebilir. Bu fazlalığı tespit ederseniz sizin de “Senin de ayakkabı ve giysi takıntın var, hepsini giyiyor musun bakalım?” deme şansınız doğar. Bu iyi bir savunmadır, ama ardından ufak çapta bir tartışmaya da hazırlıklı olmak gerekir. Kadınların herhangi bir tartışma konusunu kendilerinin haklı çıkacağı herhangi bir konuya getirme yetenekleri doğal olarak çok gelişmiştir. Sonuçta bu tartışmalardan kaçmak için yeni kitap aldığınızın anlaşılmamasını sağlamak en iyisidir. Bunun da en iyi yolu kitaplığınızın biraz karışık olmasıdır. Yeni kitapları eskilerin arasına sadece sizin bileceğiniz biçimde serpiştirmek bu sorunu çözer. Hangi kitapların kütüphaneye yeni girdiği asla anlaşılmaz. Ancak elinizdeki kitap poşetleriyle eve girmeniz sorun yaratabilir. Bu durumda iş için kullandığınız çantanıza kitapları koymanız ve evde bir fırsat bulup çantadan kitapları kitaplığa koymak en geçerli çözümdür. 4- Benim kitaplarla olan dostluğumun gelişmesinde en etkili olan dostlarımdan biri Orhan’dır. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdiğim yıl tanışmıştık. Benden önceki sınıflardaydı. Ben mezun olduğumda hala Siyasal’da öğrenciydi. Şimdi Ankara dışında, bir sınır kentinde çalışıyor. Arada Ankara’ya geldiğinde soluğu kitapçılarda alıyoruz. Her gelişinde benim farkına varamadığım kitapları bana gösterir. En son gelişinde yine kitapçıları dolaştık. Orhan ile sözünü ettiğimiz, önünde durduğumuz kitaplar oldu. Örneğin Kaynak Yayınları’ndan Kara Atena adlı kitabı çıkmış Martin Bernal’in. Martin Bernal’in, yıllar önce Yalçın Hoca’nın(Küçük) önerdiği ve daha sonra yeni baskısı da çıkmış olan Materyalist Bilimler Tarihi adlı kitabın yazarı J. D. Bernal’in oğlu olduğunu da Orhan’dan öğrendim. Kara Athena’yı okuma isteği duymaya başladım nedense. Listeye yeni bir kitap daha eklemiş oldum. Kitap listelerim böyle gelişiyor. 6- Bu akşam bir zamanlar Siyasal’da hocamız olan Mete Tunçay’dan da söz ettik. Siyasal’dan zamanında notu yüz üzerinden doksan sekiz ile mezun olmuş. Sonra Mahmet Ali Kılıçbay Hoca’dan söz ettik. Gerçek bir aydın, bilim adamı. Bir çizgi roman tutkunu ve son derece mütevazi bir insan. Marc Bloch’un Feodal Toplum’unu ve Braudel’in Maddi Uygarlık’ını çeviren biri. En son, Pazar Sabahı ve Benim Polemiklerim (İmge Yayınları) adlı iki değerli kitabını sahafta bulup aldım. 7- Orhan’ın beni tanıştırdığı yazarlardan biri Carl Sagan’dır. Kozmos adlı kitabını üniversite öğrencisiyken okumuş ve çok beğenmiştim. Gerçekten de düşünce dünyamın genişlediğini hissetmiştim. Zaman zaman bana internetten ilettiği mesajlardan biri: “Her ne kadar tatmin edici ve avutucu olmasa da, evreni olduğu gibi kavramak, kuruntuyu diretmekten daha iyidir.” (It is far better to grasp the universe as it really is than to persist in delusion, however satisfying and reassuring.)-Carl Sagan 8- Bu günlerde başucu kitabım Maddi Uygarlık oldu. Cengiz’in kitabı (Kitapsever başka bir arkadaşım. Ama o ODTÜ’lü). Gece yayınlarından çıkmış ilk baskısı. Şimdilerde kitapçılarda bulunması mümkün değil. İmge yayınlarından güya 2012’de yeni baskısı çıkınca alacağım. O zaman altını çize çize, not ala ala okumayı planlıyorum. Braudel otuz yılda tamamlamış bu kitabı. Kitabının başındaki giriş yazısı da bir başka usta bilim adamı (aslında filozof demek daha doğru) İmmanuel Wallerstein’e ait. En son okuduğum bölümde Frengi’nin “Avrupa’da Fransız hastalığı” diye adlandırılan bir hastalık olduğunu öğrendim. (s.62) 9- Braudel inanılmaz biri. Doktora tezini (Akdeniz adıyla Türkçe’ye de çevrildi) 2.Dünya Savaşı’nda esir düştüğü Alman esir kamplarında tamamlamış. Bana göre Maddi Uygarlık’ı okunmaya başlamadan önce Braudel’in Maddi Medeniyet ve Kapitalizm adlı küçük kitabından başlanmalı. (Ağaç Yayınları, 1991, çeviren Mustafa Özel) Bu kitabı bir arkadaşımın kitaplığında gördüm. Hiç farkında değildim böyle bir kitabın olduğunun. İstedim. Fotokopi için izin aldım. Tam 12 TL tuttu. Hemen aynı hafta bir sahafta aynı kitaba rastladım! Fiyatını sordum: 5 liraymış. Üzülmedim desem yalan olur. 10- Maddi Uygarlık gibi başka efsane kitaplar da var benim için. Bunların en ünlüsü Nabokov’un Edebiyat Dersleri. Bir zamanlar kitaplığımdaydı. Sonra biri çaldı onu. Bir daha da ne bir kitapçıda ne de bir sahafta bulamadım. Kitaplığında bulunana da rastlamadım. Neden yeni bir baskısı yapılmaz anlayabilmiş değilim. Bir edebiyat eserine bakış konusunda zihinsel bir devrim yaratmıştı okuduğumda. 11- Yalçın Hoca, Aydınlık’ta yine koca üniversitesini kurmuş ders yapıyor. Benim gibi katıksız seveni çok az. Ama bir yönüyle beğenmeyen kitapsever de yok gibi. Daha önceki baskılarını da okuduğum “Fatih” kitabı bu kez Mızrak Yayınları arasından Atamanoğlu Fatih adıyla çıktı. Olağan üstü bir kitap. Sadece içeriği ve getirdiği yeni bilgilerle değil bilimsel yöntem hakkındaki bilgilendiriciliği ve tarih araştırmalarında yol gösterici niteliğiyle de olağanüstü. Bu kitabı hapishanede yazmış. Böyle bir aydının, böylesine üretken bir bilim adamının yoktan yere tutuklu kalması ne acı. “Yalçın Küçük Türkiyedir” diyebilecek bir yönetici için ne kadar daha bekleyeceğiz? Fransızlar her şeye “Türk” kalmıyorlar! Kitabının bir yerinde Yalçın Hoca el koyulan 30000 not kartından söz ediyor. Almışlar ve yanlışlık olmuş diye teslim etmişler. Avukatıyla birlikte her kartı imzalamak zorunda kalmış. Tam 20 gün sürmüş! Günde ortalama 1500 karta imza attığı sonucu çıkıyor bundan. Birkaç ay önce bir kütüphaneden, doktora tezim için yararlanmak üzere 33 tane arşiv belgesi için istek fişi doldururken toplam 66 imza attığım için söylenip durduğumu hatırlayıp utandım. 12- Nilüfer Kuyaş, Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabının Türkçe baskısının önsözünü yazdığında otuzlu yaşlarındaydı’, dedi Orhan; kitapçıları dolaşıp bir taraftan da kitaplar üzerine konuşurken. İlk okuduğumda üniversite birinci sınıftaydım sanırım. Önsöz, kitap kadar etkileyiciydi. Şimdilerde roman yazıyormuş Nilüfer Kuyaş. Pek ortalarda dolaşmayan kaliteli bir bilim kadını izlenimini tamamlayan bir unsur oldu bu bilgi. 13- Orhan, son gelişinde ilk hikaye kitabımı verme şansına sahip olabildim. Ertesi gün buluştuğumuzda Yitik Bir Lahitten Altı Kırık Parça’nın ilk öyküsü olan “At Yarışlarını Kazıdım ve Aşkı Yeniden Buldum” adlı öyküyü okuyup çok beğendiğini söyledi. Ben de beğeniyorum bu öyküyü. 13 sayısının uğursuzluğu üzerine kurulu bir öykünün sonunu yazarken “Seni Seviyorum” cümlesinin 13 harften oluştuğunu hayretle fark etmiştim. Bilinmeyen bir kaynaktan gelen yardım diye bir şey varsa, adına ilham ya da ne koyarsak koyalım, ilk kez bu öykünün sonunu yazarken varlığını duyumsamıştım. 14- Bir başka efsane kitabın yeni baskısını daha edindim bu ara: Ahmet Bedevi Kuran’ın Osmanlı İmparatorluğunda İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele adlı eseri. Son zamanların en takdir ettiğim yayınevlerinden biri olan İş Bankası Yayınları arasından çıktı. Tam 927 sayfa! Kitaplar açısından şanslı bir dönemde yaşadığımızı düşünüyorum. Neyse ki 13 takıntımı bu kez de aştım ve 14. maddeye ulaştım! Ali Ulvi Özdemir Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR