Son Dakika



Enis Batur, nicedir inzivaya çekilmiş görünüyordu. -Hep "tuhaf bir yakınlık" duysa da Altıkırkbeş Yayınlarında değil de- Yapı Kredi Yayınları gibi bir yayınevinde kültürümüze ve edebiyatımıza epey fazla/bol gelen yayın yönetmenliğinden uzaklaş(tırıl)masının üzerinden yıllar geçti. Gerçi zaman zaman kaybolur Enis Batur, sonra birden bir kitapla, bir televizyon programıyla görünüverir. Komprador/yerli burjuva kültürsüzlüğüyle değil "Fransız!" anlamında "burjuva" ağırdan almadır bu.

"Enis Batur sosyalist değildir ama bir 'burjuva/demokrat' olarak çoğu sosyalistim diyenden çok daha dürüsttür." kanısı yaygındır.

AHMET/MEHMET ALTAN KARDEŞLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ

Bana Enis Batur'un eksiği nedir derseniz, sıkı ve acımasız bir eleştiriden hep "muaf" tutulmuş olmasıdır derim. Belki de Batur da bundan muzdariptir.  "Enikonu!" bir eleştiriye fena halde gereksinimi olduğu düşüncesindeyim. (Aynı eksiklik Murathan Mungan için de geçerlidir.)

Dilini kullandığı halkın hem tarihine, hem alt sınıflarına karşı "tuhaf" bir mesafesi vardır -ya da (umarım!) öyle görünüyordur-. AtaolBehramoğlu değil de küçük İskender onun için önemlidir. Burnu devlet katında hiç kanamamış TESEV'le ilişkili YıldırımTürker'i "TC!" devleti hapishanelerinin müdavimi Yalçın Küçük'le bir tutması, adlarını bile yan yana anma faciası -ürküntüden doğan denge politikası gereği kabul etsek de- bu satırların yazarını "şoke!" etmiştir.

Ne ki Enis Batur kozmogonisinde Pireneler Toroslar'a yeğ tutulur hep; Karadeniz'e gittiğini ise nedense hiç düşünmüyorum.

Enis Batur hep modernist sanatçılarla avangard sanatçıların arasında tavırla ürkek bir noktada durdu. Bundan da memnundur. (Biz ,modernist sanatçılara yakın durması derdindeyiz!)

Geçen gün bir gazeteciyle yaptığı konuşmada "Has, özgün" şairlerin toplum karşısında "büzüştüğü"nü, Fransa'da da böyle olduğuyla örnekledi.

Günümüz için söylüyor bunları Batur. Fransa'da da artık sıkı okurlar bile şairleri tanımıyormuş, televizyonlara tek bir şairin çık(arıl)madığına tanık olmuş. (Bu Pamuk döneminden kalma televizyon takıntısı da hala sürüyor nedense...)

Oysa sorun "nitelik"tedir ve Türkiye'de nicedir edebiyatın toplum katında bir itibarının kalmadığını sağır sultan bile biliyor. Bu nedenle Enis Batur'un "büzüşme" olarak tanımladığı sorun öyle Fransa örneğine kaçarak kurtulunacak bir durum değil ne yazık ki. Hem ödül kurumu, hem yayınevi yayın yönetmenlerinin birer "editör!" olarak cahilliği, hem dergi "editör"leri sorunu, hem eleştiri/eleştirmen yoksunluğu "noktası"nda "enikonu" bir dalma/dalaşmaya gereksinim var edebiyatımızda. Bizim cılız omuzlarımızla sayısız kez yekindiğimiz bu değirmenlere karşı Enis Batur'un bir omuz verdiğini belki de hiç göremeyeceğiz.

Zaten, "sosyal medya"da bazı şairlerden homurtular yükseldiydi hemen: "Şiirinin etkisizliğini bize yıkıyor!" diye.

Sanatçı olmaktan kaynaklanan sürekli huzursuzluğun dışında bir rahatsızlığı var Batur'un, ama bu rahatsızlık kendisini/şiirini anlamayan "cahil toplum"dan duyduğu rahatsızlık yalnızca. Ya da postmodern entelektüel modanın küresel tahakkümünün, "gerçek" edebiyatı silmeye yemin etmesinin yarattığı şiddeti bir türlü kavrayamaması.

AYDIN OLMAYAN EDEBİYATÇI: ENİS BATUR

Yoksa edebiyatımızın içinde bulunduğu çukur değil derdi. Doğan Hızlan, Orhan Pamuk değil onun karşısına aldığı. Ahmet / Mehmet / Çetin Altanlar, "Yazarlığı siyasi bir aktivite olarak kullanıyorlar..." diye "çak"sa bile yine de karşısına alamayacağ güçtür örneğin.

Enis Batur etiği bu çaktırmadan sonra "Ama peşinden Ahmet Altan'ın cesaretine imreniyorum..." diye ekler. Altanlar, "geleneksel anlamda tehlikeye baş uzatan bir siyasal aydın tavrı içinde"ymişler!

Mehmet / Ahmet kardeşlerin devlet karşısında hiç tehlikeye girdiğini gören var mı? Tam aksine ikisi de 12 Eylül yönetiminin prensleridir ve onun devamı politikacıların ideolojilerine su taşırlar.

Her neyse, fazla yüklenmeye gelmez.

Çünkü Aydın değil Enis Batur.

Bunu, Enver Aysever'le yaptığı müthiş konuşmada söylediydi. "Ben aydın değilim. Entelektüel boyutu olan bir edebiyat adamıyım. Ama bir entelektüelde olması gereken yüreklilik bende yok" dedi. "Dürüst" derken yukarıda, buna şapka çıkardıydım. "Geri çekilme" ise korkudan asla değil; edebiyat adınadır -inancındayım-.

Montaigne'nin, Tuz Direnişi'nde öldürülmüş köylülerin cesetlerinin üzerinde ıslık çalarak hoplaya zıplaya okuldan eve gittiğini yazmıştı yanılmıyorsam Walter Benjamin. 1559'da 20 yaşlarındayken, Bordeaux'da mezhep kavgalarında diri diri yakılan bir tüccarın yanından sıvışarak çatı katına kapanıp o iyimser denemelerini yazmayı çok daha büyük bir görev bilirmiş.  Bunu anımsadım; Enis Batur belki de haklıydı.

Ancak George Lukacs, "Petöfi, Mayakovski ya da Eluard'ın şiirlerini ve Goya'yla Daumier'nin resimlerini düşünelim; o zaman en güncel kavgalara karışma konumunun, yüksek düzeydeki bir sanatın taşıyıcısı olabileceğini görürüz."(Estetik III., s. 43) derken Enis Batur'un zayıf yanına işaret ediyor.

Günümüz edebiyatının bu denli burnunun doğrusuna, yıldızlara bakması yine de edebiyatımızı "çukur"a düşmekten kurtaramıyor. Çukurdan çıkarılma olasılığı "yüksek" toplumlarda belki bu anlaşılabilir ama şairi çukurda debelenirken ülkesini çalıyorlar. Kapitalizmin burjuva demokratik döneminde değiliz, kapitalizmini geliştirmeye çalışan var olma yok olma hassasiyetinde yarı sömürge bir ülkeyiz ve işte katı olan her şey bu arada buharlaşıyor. (Yazarı/şairi kör kuyularda olan ülke ayakta kalır mı? Üstelik T.S. Eliot ne der?)

ENİS BATUR "REFERANDUM"DA "HAYIR"CI MIYDI?

"Gelgelelim" son çıkan kitabı Merak Cemiyeti Tutanakları'nda güncel politik durumumuz ve geleceğimiz üzerine hayli sert vurguları var. Alakarga Yayınları "düşünce" dizisinden çıkan kitapta Ethem Mahcupyan'dan Murat Belge'ye, Şerif Mardin'den Nazlı Ilıcak'a, Mehmet Barlas'dan RTE'ye, Oral Çalışlar'dan Ahmet İnsel'e, Tarhan Erdem'den Orhan Pamuk'a kadar herkes nasibini alıyor.

Enis Batur, yaşayan büyük denemecilerimizdir demiyorum -Hüseyin Ferhad, Adnan Binyazar alınmazsa- yaşayan en büyük tek denemecimiz. Bu öyle ki, şiirlerinde kendini işkence tezgahında hisseden Türkçe, denemelerinde özgürleşerek, inadına çağıldıyor.

Enis Batur, Cumhuriyet'in kültür insanlarının/yapıtlarının hemen tümüyle ilişki kurdu; günümüzün Sabahattin Eyüboğlusu işlevi gördü.

Kendisi ayırımında olmasa da, Türk edebiyatının bu karanlık günlerinde bir umut olarak orada duruyor. Ne var, burjuva demokrat dürüstlük, İstanbul'un düşünce sefaleti, cahilliği, kaypaklığı içinde kımıldayamıyor; acil mekan değiştirmesi gerekiyor!

Yazık oluyor; hızla bir "islamo/faşizm" batağına gömüldüğümüz bu günlerde; üstelik iş önce edebiyatla başlamıştı gerçeğinin günahı üzerimizdeyken! 

İşte hal böyleyken içbükey aynalarla içine bakadurma edebiyatının da bir anlamı kalmıyor,  edebiyatın da bir anlamı kalmıyor.  (Hem "Fransız" olmak önce laik olmak demek değil miydi!)

NOTLAR:

ENİS BATUR YALÇIN KÜÇÜK'Ü NASIL NİTELİYOR?

"Yalçın Küçük'ün önemli bir aydın olduğunu düşünüyorum; ama derdi devamlı Türkiye olan bir insan. Hocamdı, yarı yarıya delirmiş olduğunu yazdım,  ama deliliğinin nedeni mat bir insan değil renkli bir insan olmasıdır; bu rengi toplum taşıyamadı; ona iade etti." (Aykırı Sorular, 29.11.2012)

BİR ENİS BATUR KLASİĞİ ÖRNEK METİN

"Enard'ın romanını iki çırpıda aradan çıkardım. Düzgün ama düz bir anlatı. Baştan uca bir yatay eksende gelişiyor, dikey boyutu neredeyse yok gibi. (...) Neden Botho Strauss'un Kongre'si beklerken, Enard'ın romanını elime aldım? Aslında zihnim enikonu yorgundu, hafifletmek istedim onu, demek uygun bir kitap seçmişim. Kongre, belli ki o koşullarda ve hızda okunacak romanlardan değil, yorgunu yokuşa sürmek olurdu Strauss'a girişmek." (Merak Cemiyeti Tutanakları, Alakarga Yayınları, İst. 2013)

 

Ahmet Yıldız

(Bağımsız dergisi)

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM