Son Dakika



EŞDUYUM EŞİĞİNDE EŞ ve EŞİT OLMAK[1]

Seilikos’un şarkısını hiç dinlediniz mi? Dinlemenizi özellikle isterim. Sözünü ettiğim şarkı / ağıt, 2200 yıllık. Trallesli (Aydın) hemşerim Seikilos’un vakitsiz ölen eşi Euterpe’ye yakıp notalara döktüğü. Yeryüzünün kayda geçmiş, en eski ikinci şarkısı; Sözlerin ve notasının kayıtlı olduğu, o gömüt taşı sütun, şimdi Kopenhag’daki Danimarka Ulusal Müzesi’nde. 1880’lerde İzmir-Aydın Demiryolu’nun yapımı sırasında bulunup yurtdışına kaçırılmış.

Notalara dökülmüş ilk şarkı, Hurriler’e ait. 3500 yıllık. O da ülkemizin sesi, Mardin’in güneyinden. 

Söyleşiye bu ağıtla girmemin nedeni, iki nedeni var: Bir, hem Dünya Kadınlar Günü’ne hem Afrodisyas’a yapacağımız edebiyat yolculuğuna uygun düşeceğini düşünmem. İki, coğrafyanın sesinin onca gelip geçene karşın pek de değişmediğini, yani coğrafyanın tarihten daha hakikatli, gerçekçi olduğunu görmenizi istemem.

Ne diyor Seilikos, vakitsiz ölen o güzeller güzeli eşi Euterpe için:

Işılda henüz yaşıyorken
Gamı tasayı at bir kenara
Hayat çok kısa
(İzin verme hiçbir şeyin seni üzmesine.)
Her şey, yenik düşerken zamana.

Taşta bir de dipnot var: “Ben bir taşım, bir imgeyim. Seikilos ölümsüz anısının sonsuz bir belirtisi olarak beni buraya koydu.”           

Dünya Emekçi Kadınlar Günü’de bu şarkı anımsansın, coğrafyamın bir “aşk coğrafyası” olduğu görülsün; aşkın ölümsüzlüğü, kadınla somutlansın istedim.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün, 163 yıllık bir geçmişi var. 8 Mart 1857’de New York’ta, 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle, bir grev yapıyor. Teknolojinin, yaşamı insansızlaştırmasına isyan ediyor. Bu grev zor kullanılarak bastırılıyor; 146 kadın işçi yaşamını yitiriyor. 1910’da Kopenhag’da toplanan II. Enternasyonal’de, Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul ediliyor.  Birleşmiş Milletler de16 Aralık 1977’de aldığı bir kararla, 8 Mart’ı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan ediyor. 1978’den beri de 8 Mart, bütün dünyada ve ülkemizde, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. Peki, bu 42 yıl içinde küreselleştik mi, evrenselleştik mi? Bacağa bakmayı bırakıp da göze bakar hale gelebildik mi?

Gelin hepimize örnek olan, yol gösteren bazı kadınların adlarını özellikle analım, emekleri ve anıları önünde saygıyla eğilelim. Sizler elbette bu adlara yenilerini ekleyebilirsiniz.

Önce coğrafyamız bağlamında Miletli Aspasya’yı analım. Aspasya, Milet’ten Atina’ya gelin giden bir kadın. Perikles’in eşi. Çeyiz sandığında Tales’ten, Anaksimandros, Anaksimenes’ten bilgiler…  Onu dinlemek için Sokrat’ın derslerini kaçırdığı bir bilge kadın. Anadolu’dan bugüne kalan ilk ses.

Sonra da İskenderiyeli Hypatia, Fransa’nın ulusal kahramanı JeanneD’arc, Fransız feminist Christine de Pizan, kadın hakları savunucusu Clara Zetkin, bilim kadını Madam Curi, örnek devrimci Rosa Luxsemburg, Meksikalı Ressam Frida Kahlo, Fransız yazar Simone de Beauvoir, soğuk savaşın kurbanı Ethel Rosenberg, İsveçli oyuncu İngrid Bergman, Kaldırım Serçesi Edith Piaf, Fransız yazar Sylvia Plaht, İranlı şair Füruğ Fehruzzad’ı, Filistinli devrimci Leyla Halid

Gelelim yakın tarihimize, bu günlere; varlıklarıyla kıvanıp gönendiğimiz kadınlarımıza:

Ulusumuzun anası Zübeyde Hanım

Kurtuluş savaşı kadınlarımız: Kara Fatma, Tayyar Rahime, Çete Ayşe, Şerife Bacı, Gördesli Makbule

Kamuoyu önderlerimiz: Nezihe Muhiddin, Yaşar Nezihe, Behice Boran, Sabiha Gökçen, Leyla Atakan, Türkan Saylan, Tülay Tuğcu, Arzu Çerkezoğlu, Gezi’nin “Kırmızılı Kadın”ı Ceyda Sungur

Bilim kadınlarımız: Afet İnan, Nüzhet Gökdoğan, Jale İnan, Muazzez İlmiye Çığ, Halet Çambel, İoannaKuçuradi, İvet Bahar, Sema Birler, Feryal Özel

Sanatçı kadınlarımız: Mihri Hatun, Afife Jale, Neyyire Neyir, Semiha Berksoy, Keriman Halis Ece, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Cahide Sonku, Yıldız Kenter, Leyla Gencer, Suna Kan, Ayten Gökçer, İdil Biret, Türkan Şoray…  

Yazar ve şair kadınlarımız: Fatma Aliye Hanım, Halide Edip Adıvar, Suat Derviş, Azra Erhat, Leyla Erbil, Gülten Akın, Sevgi Sosyal, Ayla Kutlu, Tezer Özlü, Erendiz Atasü, Nilgün Marmara

Ve eğilelim emeklerinin, anılarının önünde; 16 Şubat 1969’da 6. Filo İstanbul’a demir attığında, Amerikan askerlerine boykot uygulayan Zürafa Sokak kadınlarının önünde…

Ne diyordu Gülten Akın: “Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya

Ne diyor İoanna Kuçuradı: İnsan değer yaratabildiği için değerlidir.

Ve diyorum ki, kadınlar her şeyi evcilleştirdiler de bir tek biz erkekleri evcilleştiremediler.

Gelin, şimdi de hepsinin anısına bir şiir sunalım. Şiir, 2. Irak Savaşı günlerinde, acının her türlüsüyle tanışan o kadınlarla kurmaya çalıştığım eşduyumun (empati) dışavurumu. I. Irak Savaşı günlerinden de “Babil’de Zehirli Otlar Savaşı” kalmıştı; ilk kitabımda Külaltı Söz’de..

IRAK’TA ANA OLMAK[2]

I.

Dinleyerek çoğaldım hep
Rahmimde atan yürekle
Adam gibi çarpan bir sevdada
Çiçeğe durdukça tepeden tırnağa
‘Doğ’maktan doğurgan
bu nardenk doğa

Bedenimi çoğaltırım
Narçiçeği göğüslerimde
“Bin Bir Gece” bir ömür
Tomurcuklandı düğme düğme
“Gök”ten göğüs olan
bunareng meme

Kültür emzirdim hep
Asma bahçelerinde
Önce şiire yakıştım
Dizeler döşendikçe diz dize
“Sev”mekten sevecen
bunarcil gövde

II.

Ve sonra modern köleler tanıdım
Yaşam pınarlarını satan
Kültür sülüklerini emzirirken
Memeleri utançtan mor mor
“Kara”dan da karanlık
öylesi karadul bir yaşam

Ve sonra binlerce fersah ötenin
O kancıklarını, petrol sarhoşu
Malbro-Bağdat yollarında tanıdım
O bayrakta sözümona yıldız yıldız
“Bat”maktan battıkça bataklaşan
öylesi karafatma bir beden

Ve dinleyerek öldüm hep
Oğullarıma sıkılan kurşunu
Körolası bir teslimiyette
Nükleer soludukça yarın yarın
“Yan”maktan da beter yangı yangı
öylesi karaiğne bir acı

III.
Seatle’ın havasını satın almaya kalkan
Gördüğünü işleyen o görgüsüzler
Kalkanlarıyla kapımızdalar şimdi
Petrolümüzde boğdukları geleceğimizi
“Can”dan çoğaltacak elbet, cansuyu cansuyu
           
Bu onur ülke

Yüzyılların açı, o aç gözler
Babil, Samarra, Ninova’da şimdi
Güneş erken doğunca Felluce’de
Ve telgrafın tellerine Tel-Afer’de
“Doğ”maktan doğurgan doğu doğu
           
Bu direnç ülke

 Anamızı ağlattılar demokrasilerinde
Altın, petrol ve uranyum hamburgercileri
Kanlı basurunuzla kirletmeyin artık havamızı
İki diz üstü fellik fellik ağlayacaksınız
“Zıkkım”dan bile açar elbet, zakkum zakkum
           
Bu renk ülke

Şiirden söz açmışken anımsatayım, Bu konuda yapılmış en yetkin çalışma, Gülsüm Cengiz’in Kadınlar İçin Söylemiştir adlı yapıtıdır.  “Anadolu’da Kadınların Şiirli Tarihi” alt başlığını taşıyan bu büyük boy kitap tam 648 sayfa. Kitapta benim de bir şiirim var. Çilelidir Anadolu kadını. Beni susam silkerken doğuran ananı anlattığım şu şiirimde olduğu gibi:

 Sabahtan akşama yoksulluğun alafı
Akşamdan sabaha dipsiz kör zifir
O teri kurutamadı ne kaba
ne kara hiçbir yel

Hep yiten bir sevgiyi yokladı dört aç el
onlardı işte
ki onlar benim anam babam!

Ah eller,
Birbirine yâd yaban eller
Daha otuzuna varmadan kocayan
Kulak ardı unutulmuş hor fesleğenler[3]

Kadınlarımızın niye ağıtlarla konuştuğunu sorgulamanın, vakti gelip de geçmedi mi? Kadın cinayetleri bu çağa, Cumhuriyet’e yakışıyor mu?

Evet, kadınlarımız, artık ne “kulak ardı unutulmuş hor fesleğenler” ne de saksılarda boynunu sarkıtıp kalmış  “hor sardunya”larla imgelenmeli. Dinçer Sezgin, o sardunyalar için “tenin burcundan doğar kaçamak yaprakları[4] dese de…

* Yeniden İmece, 63. Sayı Ekim 2020

[1]  Dünya Kadınlar Günü söyleşim (8 Mart 2020) – Nazilli Belediyesi 11. Kültür Sanat ve Edebiyat Festivali

[2] 2006 Aykırı Sanat Ödülü 1.’si

[3]Bir Gökyüzü Sohbetinden, Tahsin Şimşek, Afrodisyas Sanat Yayınları 2012 (II. Dünya Savaşı Kuşağı, sayfa: 70)

[4]Şiirden Şiire, Dinçer Sezgin, İle Şiir Dizisi 2009 (Sardunya I, sayfa: 108)

Tahsin Şimşek
Gerçek Edebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM