Son Dakika



Başbakan geçen hafta, tek parti iktidarı döneminde, alkol teşvikinin abartılı bir propagandaya dönüştürüldüğünü, lokantalara afişler asıldığını, alkolün ne kadar faydalı olduğunun anlatıldığını belirterek, "O dönemde, alkollü içkilere adeta 'halis gıda süsü' verilmek istenmiştir. Dahası, alkollü bir içki olan bira, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, yayınlanan bazı kitaplarda, maalesef, 'milli bir halk içkisi' olarak takdim edilmiştir. Hâlbuki bizim milli içkimiz ayrandır" dedi.

“Cambaza bak”ın bu seferki adı “Ayran mı?” Belki öyle, ama ben onunla ilgilenmek istemiyorum. Nasıl olsa, gündemi değiştirmek isteyen için binlerce “milli konu” bulunabilir. Şişede durduğu gibi durmayan bir sıvıdan bahsediyoruz. “Ayran uyutur, bira algıları açar”, diye biliyorum, kararında kalırsanız.  İlginçtir, ikisi de bıyıkta iz bırakıyor!?

Ben de babama bakkaldan rakı alarak başlamıştım. 70’lerde rakıyı gazete kâğıdına sararlardı. Bakkaldan çıkınca herkes anlardı ne aldığını!? Bir nev’i “kral çıplak”. Gündüzleri de almaya başlayınca, taciz bakışlarından zor sıyrılarak varırdım eve. 80’lerde siyah poşet icat edildi ve mertlik daha da bozuldu. Bir gün inadına poşetten çıkarıp şişeyi sallaya sallaya eve döndüğümü bilirim. Yine de alkolizmin acısını doğrudan çekmiş biri olarak, içki satışına karşı değilim. Ben içmiyorum diye herkes de mi içmeyecek!? Yasakçı bir kültür dört bir yanımızı sardı, sarıyor. Benim itirazım buna. Yarın nefes almayacaksınız deseler, almayacak hâle mi geleceğiz?

“Kabahatler kanunu” çalışıyor içinde yaşadığımız bu sistemde, toplumda. İçki nasıl kullanılır gibi bir nizamname de yayınlasınlar da herkes rahat etsin. “Saat 22’den sonra içki satışı yasak.” Bilelim de, ona göre... Alkol tüketicisi, şişeleri tek tek alacağına, toptan mı alacak, ne olacak? Özgürlük geldi şişenin dibinde mi boğuldu? Kimin özgürlüğü nerde başlar, diğerininki nerede sonlanır kesin bir tarifi yok. Sokaklarda içimi insanları korkutuyormuş, çirkin oluyormuş. Doğrudur. Ancak yasaklamak dışındaki bütün her şeyi denedik de sıra ona mı geldi? Yok mu başka bir çözüm? Yoksa işimize mi gelmiyor?

Dedelerimiz içtiği, hatta bazıları alkolik olduğu için, bu bildiğimiz içki markaları hâlâ var. Hâlâ yaşıyor, ayakta ve revaçta. Konu bugünün konusu değil, besbelli. Tarım toplumundan sonra arpa suyu üretip biraya ulaşıyor insan. Ilık ılık yüzyıllarca içiyor birayı. Buzdolabı ne büyük icat, şimdi daha iyi anlaşıldı mı!?

*

Dünyada nasıl diye soranlar var. ABD’de öyleymiş, İngiltere’de böyleymiş, Rusya’da hakeza şöyleymiş, ama bizde öyle olmayabilir. Çünkü biz Müslüman bir toplumuz. Zamanla ölümler bile meydana gelebilir. Toplum ikiye bölünebilir, “içenler kâfir, içmeyenler Allah’ın sevgili kulu”, diye. Örnekler çeşitlendirilebilir. İran’daki gibi oluverir. İran’da telefonla sipariş veriliyormuş alkol. İstediğiniz her marka ücreti mukabili kapınıza geliyormuş. Duyuyoruz. Bizde 11 ay içerler, 1 ay oruç tutar, tövbe ederler. Hem saygıdan hem de biraz korkudan. Ramazan biter bitmez de yapışırlar şişeye. Dostlar ibadette görsün...

*

Yasak listesi hızla kabarıyor. Yasaklanırsa, gizli, karaborsa satışına yöneleceklerdir. Bunu kontrol etmek daha zor olur. Alkol yasak dinleyecek bir madde değil. Yasakçı zihniyet, herhangi bir şeyi yasaklayınca sorunun ortadan kalktığını düşünür. Aslında sorun yeraltına itilmiş olur. Yasak listesi yapsam bana yazacak yer kalmayacak. Demokrasinizin içini yasaklarla dolduramazsınız. Yasakçılık hayatımıza kamp kuruyor. Tek tek baktığımızda “Aman ne var bunda!?”, diyebiliriz, ama hepsi bir araya gelince etrafınız sarılmış oluyor. O zaman da “Ne arada yaptılar bunu!?”, diyoruz.

*

İnsanoğlunun repertuvarı var, bilgi, duygu repertuvarı. Yarım yamalak bildiğimiz şeyleri tamamlıyoruz aklımızda. Genelde de olumsuzladığımız şeyleri tamamlayıp, senaryosunu yazıyoruz. Alkol deyince, akla hep en kötü görüntüler geliyor. Şiddet, küfür, saldırganlık... Alkolikleri hatırlayıveriyoruz. Rakamlarla ispat etmeye çalışıyoruz alkolizmi. Ne kadar içtiklerini merak ediyoruz. Aslında sorun şişede değil, içendedir. Alkolizm zihindedir. Alkolü yasaklayarak baş edemezsiniz. Neyi yasaklıyorsunuz ya da kimi? Eğri tencereye doğru kapak olmaz. Yine olmuyor. İçki aynı zamanda yaşam biçiminin bir göstergesidir. İçkiyi yasaklarsın, reklamını da yasaklarsın, saatlerini de değiştirirsin, ama bu bir kültür, onu nasıl kaldıracaksın, nasıl yok sayacaksın? “Biz sizi günahkâr olmaktan kurtarıyoruz.”, fikri bile olabilir bu yasakçı zihniyetin altında.

*

Birisi dayak yemeye alışmışsa çocukluğundan beri, dayak arıyor hayatında. Yasakçılık da böyle. Siz yasaklanmaya alışmışsanız, artık itiraz etme hakkınızın peşine düşmüyorsunuz. Kimse de sizin hakkınızı size teslim etmiyor. Gençliğimde Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisinin “Yasaklar” diye sahne gösterileri vardı. Darbe sonrasındaki halimizi hicvediyorlardı. Hiç konu sıkıntısı çekmiyorlardı. Aradan yirmi beş sene geçti, biz hâlâ yasakları konuşuyoruz. Yasağın konusu değişiyor sadece. Birisi çıkıp yasaklamayı yasaklayana kadar da böyle gidecek galiba.

Şeflerden “Milli Şef”, iktidar biçimlerinden “Başkanlık Sistemi”, içkilerden “Milli Ayran”... İçinde dolaşacak bir üçgen daha kurduk. Unutmayalım ki alkol uçar, paranoya kalır. Hadi herkese yarasın... “Kararında İçiniz...”

(30 Nisan’13/ Ver saki tazelensin...)

Tarhan Gürhan

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM