2013'ün milli bayramları yaklaşıyor / Hüseyin Atabaş
Yeni yılın başlarındayız; milli bayramlar yaklaştıkça daha ne atraksiyonlar göreceğiz kim bilir?
Size çok garip bir çelişkiyi anımsatmak istiyorum: Bundan otuz kırk yıl önce birileri bizi, benim kuşağımı Cumhuriyet’i yıkmaya çalışmakla suçluyordu. Bugün ise Cumhuriyet’in kurumları tümüyle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor; bu kez de ona sahip çıkıyor olmakla yine biz, bizim gibi düşünenler suçlanıyor. Ama nedense bu durum karşısında gene bir avuç gerçek yurtseverden başka kimsenin sesi çıkmıyor. Çünkü bu bağlamda gıkını çıkaranlar, Cumhuriyet’in kurumlarına sahip çıkmaya çalışan azınlık, iktidar partisinin yürüttüğü çeşitli yıldırma, baskı(n) ve operasyonlarla sindirilmeye kalkılıyor. Eğitim alanında yapılan ani operasyon ve değişiklilerle gençliğin, bugünkü yönetim erkinin kurmayı amaçladığı düzene uyumlu, yani biat kültürüne göre yetiştirilmesine çalışılıyor. İktidar neredeyse tüm gücünü bu kapsamdaki çalışmalara ayırmış durumda. Bu çaba üzerinde düşünmek gerekmez mi? Yarım yüzyılı aşkın bir süredir ülkemizin sokulmaya çalışıldığı Avrupa Birliği’ne bağımlı ilişkiler süreci, günümüzde ekonomiden kültüre, eğitimden sağlığa dek bütün yaşamımızı kuşatmıştır. Egemenlerce geliştirilen “Bağımsızlığın modası geçmiştir!” gibi önemli değerleri önce sulandırmaya, sonra da belleklerden silmeye dönük geniş çaplı propagandaya karşın, halkın gönlünden çıkaramadıkları bağımsızlık bilincini inatla yok etmeye çalışmanın boş bir çaba olduğunu biliyoruz. Bunu aklımızdan hiç çıkarmadan, işbirliğine evet, bağımsızlık savaşımına devam diyoruz... Hüseyin Atabaş Gerçekedebiyat.com
Saymaya gerek yok sanırım, o baskıların, yıldırma hareketlerinin neler olduğunu herkes biliyor. Ama yine de örnekleme bağlamında, onlardan birine kısaca değinmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bu yolla ülkenin temel değerleri kökten değiştirilmek, ülkenin geleceği hem küreselleşme piyasasına hem de onun buyruğu ve denetiminden çıkamayacak olan dinselleştirmeye açık bir politikayı, farklı her görüş ve sesi kısarak, yok ederek uyguluyor. Örneğin 4+4+4 olarak formüle edilen eğitim ayarlama ve uyarlaması bunun göstergeleri ile amaçlarının en belirginlerinden biridir.
Gene bu kapsamda, ulusal bayramların kutlanmasına, daha doğrusu kutlanmamasına ilişkin son yıllardaki girişimler, onların gerçek amaç ve niyetlerinin ne olduğunu bir daha açığa vurma anlamında önemlidir. Uzun süredir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın görkeminin, Kutlu Doğum Haftalarıyla gölgelenmesine, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın kutlanışına getirilen kısıtlama ve engellemeler eklendi. İktidarın bu tutumu, bütün ülkede geçen yıl, biri devletin, daha doğrusu hükümetin, öteki de halkın kutlayacağı iki ayrı 19 Mayıs Bayramı’nı ortaya çıkardı. Önce, bu bayram hazırlıkları sürecinde öğrencilerin derslerini aksattıkları, üşüdükleri gibi gülünç gerekçelerle stadyumlarda yapılacak törenler kaldırıldı. Buna ilişkin olarak açılan bir davada Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararını, o zamanki Milli Eğitim Bakanı’nın “garabet” olarak nitelemesi ve yine o bakanın, bu kısıtlamaların yalnız 19 Mayıs için değil, diğer ulusal bayramları da kapsayacak biçimde yeniden hazırladıkları genelgeyle genişleteceklerini söylemesi, bütün alanlarda yaratılan toplumsal kamplaşmanın ulusal bayramlarda daha da somutlaşacağı ortadadır.
Gerek bir önceki Milli Eğitim Bakanı, gerek ondan önceki Milli Eğitim Bakanı olan bugünkü iktidar partisi sözcüsü aracılığıyla dillendirilen, 19 Mayıs’ın “ruhuna uygun kutlanması”ndan ne amaçlandığı belirtilmese de, hem 19 Mayıs hem öteki ulusal bayramların içi boşaltılmış, biçimsel ve sıradan törenlere dönüştürülmek istendiği çok açıktır. Ama aslında 19 Mayıs’ın anlamı da önemi de, tam bağımsızlık ilkesine inanan milyonlarca yurttaş için dün olduğu gibi bugün de değişmemiştir… Yeni yılın başlarındayız, milli bayramlar yaklaştıkça daha ne atraksiyonlar göreceğiz kim bilir?
*
YORUMLAR