2012 Yılına edebiyatımızda bir değişim olacak diye umudumuz yoktu. Ancak 2013 yılına bir "umut"la girdiğimizi söyleyebilirim. Bunda 1 Haziran 2012'de yayına başlayan www.gerçekedebiyat.com'un da biraz "hareketlendirdiği" "ortam"ın payı olduğunu söylemek fazla abartı olmaz.
12 Eylül 1980 "Kültür Komuta Konseyi"nin tahrip ettiği ve yarattığı "yeni" edebiyat denen edebiyattan söz etmeden, olup bitenleri anlamamız zor.
*
Neoliberal saldırı aslında edebiyatla başlamıştı; Washington Uzlaşması'nda açıklanan ve Şikako Okulu'nda temelleri atılan bu saldırı tüm dünyada "ulusal" edebiyat(lar)ın temellerini sarsmıştı.
Bu gerçeği çok geç anladık. Türkiye'nin kısa tarihinde yazar olmanın bedelini hapislerle, hücrelerde çürümeyle ödemiş devrimci, demokrat, ilerici yazarların hepsi bu dönemde ya görmezden gelinerek ya da "ideolojiye eklemlenerek yazar / şair oldular" diye alçakça suçlanıp adeta "güdümlü yazarlar" olarak aşağılanarak kara propaganda yapılan "Eylülist yazarlar" dönemini de çok erken unuttuk.
Bu "embedded" yazarların aslında küresel efendilerinin hizmetkârları olduğu büyük oranda 2012 yılında açığa çıktı.
Bugün, Türkiye'nin malı mülkü yok pahasına satılırken, tüm demokratik ilerici birikimi siyasi ve ekonomik olarak tarümar edilirken ve ülke komşu bir ülkeye emperyalist, gerici bir saldırı üssü haline gelmişken bu yazarlar ve şairlerin kalbi buz kaplamış gibiydi; sesi hiç çıkmadı. Ancak anadilde eğitim talebiyle yapılan cezaevi açlık grevlerinde birden ortaya çıkıverdiler. Halkına önderlik etmesi gereken bir "aydın" olarak Adalet Ağaoğlu'nun "Yetmez ama evet" diyerek yanıldığını söylemesi, hayretle karşılandı ve Adalet Ağaoğlu ve ilişkileri üzerine kuşkuyla düşünülmeye başlandı. Yalçın Küçük'ün müthiş tanımı olan "maydın" tavrı sergileyerek yaptığı bu çıkışıyla Başbakan Erdoğan politikalarına saldırması, aslında Abdullah Gül'den yana bir destek olduğu yorumlarına neden oldu.
Fransa Cumhuriyeti Kültür Bakanı adına Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı, Temmuz 2012'de Beyoğlu’ndaki Fransız Sarayı’nda düzenlenen törenle Elif Şafak’a verildi. Törende Fransız Büyükelçinin "Romanda, Ermeni Soykırımı’nın unutulması konusunu büyük bir incelikle ele aldığınız bölümlerden dolayı geçirdiğiniz bu zor zamanlar, Türk toplumunun bilinçaltı üzerine çalışmanıza devam etmek konusunda cesaretinizi kırmadı." diyerek bu yazarların halkının değil emperyalist merkezlerin ilgisine mazhar "embedded" benzeri yazar olduklarını itiraf etmiş oldu.
Tam bu tören konuşulurken Orhan Pamuk'ça, benzeri bir kaç yazarla Fransız gazetesi Liberation'da yayınlanan, Nobel almış bir yazara yakışmayacak fütursuzluktaki mektubu, her şeyi tartışmasız açığa çıkardı. Mektup okuyanı hayrete düşürdü. Mektupta bağımsız bir ülkenin Devlet Başkanı Esat'a Kaddafi benzetmeleri yapılıyor, çoluğunun çocuğunun bile parçalanacağı dile getirilerek emperyalist vandalların ağzıyla konuşuyorlardı.
Böylece 12 Eylül yönetimince yalhızca edebiyatla ilgilenen politikayla ilgilenmeyen edebiyatçı tipine örnek gösterilen bu grubun, boğazlarına dek emperyalizmin politikalarınıa gömülmüş oldukları, birer alet oldukları ortaya çıkıyordu. .
Yalçın Küçük'ün o dönemde yazdığı ünlü kitabı Küfür Romanları'nda saptadığı gibi: “Türk solculuğunu günah keçisi saymak, dinciliği yasallaştırmak, bellek silmek” çabasını taşımışlar ve edebiyatımızın gerçek damarına karabasan gibi çökmüşlerdi. Edebiyatın artık siyasetin emrinden kurtulduğu, edebiyatın özgürleştiği -12 Eylül darbesiyle oluyor bütün bunlar elbet!- propagandasının nasıl büyük bir kandırmaca olduğu 2012 yılında -geç de olsa!- açığa çıkması edebiyatımız açısından en olumlu gelişmeydi.
2012 yılı içinde Mustafa Yıldırım'ın Ortağın Çocukları kitabında, İngilizce belgelerden hangi Türk yazarlarının Amerikan bursuyla, generallerin, polis şeflerinin eğitildiği gibi (inanılmayaz ama gerçek; aynı merkez eğitmiş bu üç grubu da!) ABD'de eğitildiklerinin belgeleriyle sergilenmesi, edebiyatımız açısından gerçekleri görmede, kimin kim olduğunu anlamada bir devrim gibi gelişme oldu. Edebiyat alanının asla masum olmadığını artık biliyoruz.
2012 yılındaki gelişmeler, Türk edebiyatını, “ahlaki yetileri zayıf, tüccar edebiyat+çı” anlayışının toplumsal meşruiyetinin zayıfladığı, yazar ve şairlerin bu zengin dili, Türkçeyi yaratan halkın yanında yeniden yerini almasını sağlayan gelişmeler olduğunu söylemek fazla iyimserlik sayılmaz.
“Bir zamanlar!” düşünce özgürlüğü için mücadele, halka sömürüyü, “gerçek”leri anlatma mücadelesi içindi. Yukarıda söz ettiğimiz elemanlarca araya sokulan “düşünce özgürlüğü / sınırsız bir hak”tır iddiası ve mücadelesi ise, özgürlükçülük postuna bürünmüş emperyalist yalanları savunmanın elbette en alçak biçimiydi. Bu anlayış tuttuklarını becerir anlayışıyla aldatabildikleri kadar sürüyor; ama bunu biliyoruz; bu önemlidir.
*
2012 yılında özellikle edebiyat dergileri arı gibi çalıştılar, dünyanın en zor işlerinden biri olan edebiyat dergiciliği, büyük yayınevlerinin bürokratik yapısının dışında, Türkiye'ye özgü olduğunu düşündüğüm tekil kahramanlar tarafından çıkarılan dergilerin, hareketli sayılar yaşadığını ve çok yeni öykü ve şiirler yayınladığını gördük.
Ulusal kültürü oluşturan zenginlikler yerine, bu bütünü parçalayan yerelcilik, kimlikçilik, etnik, kaybolmuş kültürler kitapların, dergilerin bir numaralı konusuydu. Bir moda gibi yazar ve şairlerin ilgisine mazhar değerler olmuşlardı. 2012 yılında, bundan uzaklaşılma eğilimi sergilendiğini, Türkçe ve Türk emekçi halkı üzerine (de!) düşünüldüğünü gördük. Şair Abdülkadir Budak'ın çıkardığı Sincan İstasyonu, Veysel Çolak'ın yıllardır çıkan dergisi Dize, Kapadokya'da Fuat Çiftçi'nin Şiiri Özlüyorum dergisi, Turgay Fişekçi'nin Sözcükler dergisi, Ahmet Özer/Ali Mustafa'nın bitmez emeği Kıyı, Özcan Karabulut'un Dünyanın Öyküsü ve Özgür Edebiyat, Roman Kahramanları, Kalem gibi onlarca dergide önemli şiirler ve yazılar yayınlandı. Türkçenin, edebiyatımızın asıl damarı buralarda büyük bir emek ve kahramanlıkla sergilendi.
*
Edebiyatımızın, yayınevi, eleştiri kurumu, yayın yönetmenlerinin (şimdilerde "editör!" oldu) seçimi, nitelikleri, dergilerimizin durumu, en önemlisi edebiyat ortamımızdaki düşünsel ortam, tartışmalar -ya da hiç tartışma niye yok-, yayıncılığın teknik sorunları, kağıt fabrikaları niçin kapatıldı gibi açık açık tartışılması gereken yaşamsal sorunları var. Bunların 2013 yılında tartışılacağını umuyorum.
*
Bugün Anadolu'nun en ücra yerlerinde ve büyük kentlerimizde yüzlerce edebiyat yapıtı yazılıyor. Yazar ve şairlerimiz önemli yapıtlar yaratıyor, yayınlıyor; bu kuşatmayı Türçeyi en iyi biçimde kullanarak iyi öyküler iyi şiirler yazarak -raf memurlarının gözüne giremeseler de- yarmaya çalışıyorlar. Artık "büyük" yayınevleri önemli değil; yeni kurulmuş bir yayınevi de var olabiliyor.
Hüseyin Haydar'ın bağıran şiiri, Ataol Behramoğlu gibi şairlerin örgütlü enerjisi en son binlerce sanatçının "Reddediyoruz" başlığı altında Aralık ayı sonunda İstanbul'da bir araya gelip buluşması çok önemli hareketlerdi. Sedat Simavi Ödülleri töreninde eleştirmen arkadaşımız Sadık Albayrak'ın Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi"ne bunca olanlardan sonra ödül verme cesareti bulanlara protestoyla karşılık vermesi bir kopuş noktasıydı. Devamında arkadaşımızın çirkin bir saldırıya uğraması, buna karşı da -fiili olarak da- kahramanca savaşan "Sadık Albayrak tavrı"nı 2013 yılında yaygınlaştırmak gerekiyor.
*
Bütün dünyada aynı sorunlar yaşanıyor demiştik: Kabul etmek gerekir ki artık iki edebiyat olacak dünyada. Biri, bu yüzeysel, derin olmayan günlük dille yazılmış palavra edebiyat, ikincisi Orhan Yazıtları'ndan İkinci Yeni şiirine akan zenginlik, Dede Korkut'tan, Karacoğlan'dan, Balzac'tan, Dostoyevski'den, Gorki'den, Fakir Baykurt'tan beslenen bizim bildiğimiz, değer verdiğimiz gerçek edebiyat.
Bütün bunların bilincine varmanın yaygın görüş haline gelmesi çok önemli bir gelişme olarak 2012'ye damgasını vurdu.
Artık biliyoruz ki karşımızdakiler kağıttan birer kaplandır ve her zaman "gerçek edebiyat" kazanacak. Neoliberal kuşatma önce kültürel ortamı, enetelejansiyayı ele geçirerek işe başladı. Yine edebiyatla yıkılacak.
Bu anlamda 2013 yılına umutla bakıyoruz.
Ahmet Yıldız
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR