Oğul gider anne yaşlanır
Oğul okumaya devam ediyor. Master ikinci dönem. Yurt zamanı ayrılıklar zamanını başlatır. Onca zaman özlemle geçti... Bitti mi özlem? Bitmez... Dahası hep olur... Yaşam bunu dayatıyor anneye... Zaman bunu dayatıyor... Ülke ekonomisi de... Siyaseti de... Bir gün her şey ama her şey her yerde gönlümüzce düzelsin ümidim hep içimde... Gebze, 27.9.2024. Koca bir yıl geçti kara gözlü kardeşim tam iyileşti derken çok ünlü bir özel hastanede "hastane enfeksiyonu" kapalı evine çıkmak üzereyken... Zatürreye döndü durumu kanseri alt etmişken... Zatürre deyip geçilmeyecek bu çağda, bağışıklık düştüğünde en ufak esinti, efor, ter şifayı kaptın dedirtiyor insana ve bakım paraya endeksli yerlerde gönülden olmadığı için paraya tapanlar temizlikçisinden uzmanına hastaya şifasını vermek için değil olabildiğince parasını almak için yaklaşıyorlar artık... Kardeşçiğim on beş gün dayandı yoğun bakımdaki bu insafsız tedavi etme-etmeme sürecine... Beş Şubat gecesi yitirdik onu geçen yıl, tam yurdun güneydoğusunu yakıp yıkan altı şubat depremine uyanılan gecenin yıldönümünde... Devletin tüm kurumları taşerona devir ve kamusal hizmetteki kurallı bellek, dirlik, birlik yok edildiği için hiçbir hizmet olması gerektiği gibi yürümediğinden o depremde yıkım ve can kaybının hesabı hâlâ alınamadı sorumlulardan. Biz de kardeşçiğimin hesabını bu sağlık sistemini bu hale getirenlerden alamadık, alamayacağız bu düzensiz, kuralsız süreçte. Çünkü kardeşçiğim kendisinin ölümünü bile unuturdu o 'yenidoğan çetesi'nin varlığını öğrenebilse... Daha dün Bolu - Kartalkaya'ya kayak yapmaya giden yüzlerce insandan ölenlerin, yaralananların sayısını öğrense ve bu kez bir günlük 'milli yas' ilân edildiğini bilseydi... "Bu ülke bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi" mi demişti Tezer Özlü... Öyle işte... Kalbimizde acı, yasımız bu kez resmen" milli". Sorumlu kim diyecek olursak... Her olayda olduğu gibi ihmalde en üst düzeyde sorumlu olanlar istifa etmeyecek, birkaç göstermelik gözaltı, yıllara yayılacak yargılama süreci ve birkaç göstermelik yetkisiz sorumlu ceza alacak... Emekli bir yargı insanı olarak siyasetin maşalığına soyunanları görmek canımı yakmaya devam edecek. Ünsal Çankaya Gercekedebiyat.com
Anne uyumadan düşünür... Eksik gedik kalmasın... Belki bu da gerekir, bulunsun, ya bu; tadımlık...
Bu da olsun... Onsuz yenilmeyendir. Anne pencereden bakar gidişe. El sallar otomobile... Bir bardak su niyetine bir damla, sızar gamzeye... Su gibi gel, yolun aydın olsun demektir anne dilinde.
Oğul gider. Anne yaşlanır. Bu hep böyledir.
Oğul döner. Anne gülümser. Türkülenir dilleri.
Oğul hayat verendir. Ömürler uzar.
Öyle söylenir. Bunlar meseldir.
Günlerden pazar. Bayramdır güya... Son günü... Ama anneye ne ki? Bayram özlemdir. Anneler için mesellerin hepsi gerçektir. Gebze, 27.9.2015.
Dört yıl önce eklediğim bir cümle: “Oğul özlenmiş, hemen gidilemeyen mesafede, ama dün görmüş, gelmiş ve yine de doyamamış bir anne... Yıllar geçtikçe yanındayken bile özlem artıyor diye diye...”
İki yıl önce sevinçle yazdığım bir cümle… (Doktora tezini sunmuştu iki Amerikalı üç Türk profesör önünde bir hafta öncesinde… Sonuç açıklanmış, beklendiği gibi oybirliği ile artık sen doktoranı tamamladın denmiştir.) Ve Medikal Yüksek Mühendis oğul artık Dr. sıfatını kazandı.
Bir yıl geçti… Oğul yurt içinde akademik bir kadro açılmadığı için işsiz… Eve dönmedi, yalnız yaşamaya alıştığından belki… Belki bir iş başvurusu kabul oldu olacak ümidiyle… Yurt dışında ülke yurttaşları olarak itibarımız aldığı retlerle iyice ezberinde… O kadar özlemişim ki… A İstanbul sen bir han mısın? Diyen türküyü dinlemişim geçen yıl… Hisarlı Ahmet’ten alınma bir Kütahya türküsü…
“A İstanbul (beyim aman) sen bir han mısın?
Varan yiğitleri (de beyler aman) yudan sen misin?
Gelinleri yarsız goyan (bi danem) sen misin?
Gidip de gelmeyen (de beyler aman) yâri ben neyleyim?
Vakitsiz açılan (da beyler aman) gülü ben neyleyim?
A İstanbul (beyim aman) ıssız kalası.
Taşına toprağına (da beyler aman) güller dolası.
O da bencileyin (aman) yarsız galası.
Gidip de gelmeyen (de beyler aman) yâri ben neyleyim?
Vakitsiz açılan (da beyler aman) gülü ben neyleyim?”
Asıl içimden geçense her gün, ama her gün anneciğimin canımın içi kardeşim için 1987 yılında ağlaya ağlaya yaptığı ağıt… Bu yıl yine tekrar ediyorum… Anneciğimin kayıttaki sesi Ali kardeşimden sonra daha da acı veriyor ama o sesten bir zamanlar içinde olduğumuz o hayatı dinlemek benim için vazgeçilmez bir alışkanlık artık. Anneciğim oğluna özlem duya duya gitti ölüme. Ağıdım aynı;
” Yedi dağ üstünde duran İstanbul
Ali’mi elimden alan İstanbul…
Dalımı kolumu kıran İstanbul…”
Ah… Anneciğimin bizi nasıl da özlediğini böyle anlarda daha çok anlıyorum, göz yaşlarım onun özlemi için de akıyor böyle… Oğul ona olan bu özlemi fazla duygusallık sayıyor kendince… Anne kalbi onu da anlıyor işte. Var uzakta kal, çalışma, ölene dek özlerim de, maddi manevi desteklerim de…
Sonrası tufan zaten diyorum artık… Hem özlemin diğer yanı için… Hem varlığımın yokluğu için…