Hasta ve doktor / Selim Esen
“Öksürün,” dedi, “öksürün…” “Öhö… öhö!” “Bir daha.” “Öhö… öhö!” Doktor, hortumlu aletin uçlarını kulaklarından çıkardıktan sonra: “Dikkat etmelisiniz, çok dikkat etmelisiniz.” İri yarı, kırmızlı yüzlü hasta: “Çok mu önemli doktor?” “Çok önemli… Dediklerimi yapmazsanız daha da önemli olabilir.” Hasta derin derin içini çekti: “Peki, ne olacak şimdi?” “Tuzlu yemeyeceksiniz… Tuz yok!” “Tuzlu…” “Sonra, yağ da yok.” “Başka?” “Unlu yiyecekler de öyle.” “Unlular!” “Makarna, çörek börek gibi…” “Ama doktor bey…” “Bunlar yasak efendim… Tamamen yasak.” “Ben böreği de çok severim.” “Haaa… Et de yok. Katiyen et yemeyeceksiniz. Bunlar hep tehlike, hele et…” Peki ama doktor, yağ yok, tuz yok, et yok, unlu yok… Ben ne yiyeceğim?” “İyi ki aklıma getirdiniz… Tatlı da yok, yani şekerli… Öyle muhallebiydi, kazan dibiydi, Kemal Paşa tatlısıydı, tulumbaydı bunlar yok artık, tarihe karıştı.” “Hastanın rengi değişti. Doktor devam etti: “Sonra acılı şeyler de yemeyeceksiniz… Biber falan anlaşıldı mı?” Hasta başını iki yana salladı… Anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı… Cebinden bir sigara paketi çıkardı. Tam kapağını açıyordu ki, doktor atıldı: “Ne, sigara mı? Sen intihar mı etmek istiyorsun… Tek bir nefes bile almak yok…” “Yani, sigara da mı yasak…” “Sigara, kahve… Bunlar hep yasak.” Hasta elini kulağının arkasına götürdü, hafifçe öne doğru eğildi: “Ne! Kahve mi dediniz?” “Kahve ya…” “Demek kahve de…” “Tabii efendim çok rica ederim, çok rica ederim… Katresi ağzınıza değmeyecek.” Hastanın yüzü kireç gibi oldu. “Doktor Bey, ben işyerinde çok çay, kahve içerim.” “Ay… Aman Allah… Neler duyuyorum… Siz nasıl yaşadınız şimdiye kadar, vallahi mucize… İyi ki hatırlattınız çay da yok… İşittiniz mi? Çay’ın bardağını elinize bile almak yok.” “Ama ben çaysız yapamam.” “Yaparsınız efendim, yaparsınız.” Hastanın dudakları titremeye başladı. Doktor sağ elinin işaret parmağını şöyle bir şakağına dokundurduktan sonra: “Az daha unutuyordum… İçki içer miydiniz?” “Yirmi yıldır içerim.” “O da bundan sonra yok.” Hasta dişlerini gıcırdattı: “O da mı yok?” “İçkinin ‘İ’ si yok… Tamam mı?” Hastanın alnında terler birikti. Sağ gözü hafifçe seğirmeye başladı. “Demek artık Kulüp Rakısı’na elveda doktor bey…” “Hepsine efendim, hepsine elveda.” “Bari iki gecede bir, bi tek atsam.” “Olmaz efendim, olmaz.” “Üç gecede bi tek…” “Hayır, hayır… Olmaazzz!” Hasta ayağa fırladı… Gözleri araba tekeri kadar büyümüştü. “Yaa,” dedi…” Demek olmaz, öyle mi?” “Olmaz, dedim ya… İşitmediniz mi?” “Hiç mi yok?” “Hiç yok… Anlamıyor musunuz… H-İ-Ç.” Hasta birden elini pantolonun arka cebine attı. 357 Magnum bir tabanca çıkardı. Namluyu doktorun böğrüne doğrulttu, tetiği çekti… Doktor oracığa yıkıldı… Hasta yerde yatan doktora dik dik baktı: “Vay namussuz vay, dedi… Ben öldürmeseydim, o beni öldürecekti.” Açtı kapıyı çekti gitti... Selim Esen
Gerçekedebiyat.com