frankenstain-dracula-nosferatu-karsisinda-turk-gotik-yazini-78685.webp


Tür olarak korku ya da gotik yazın 18. Yüzyılda aydınlanmanın gerçekliğinden kaçış olarak ortaya çıktı. Türk yazınına girmesi yaklaşık iki yüz yıl sonra. Tür olarak korkudan bu denli uzak durulmasının gerekçesi onun tür olarak popülerliği ciddi yazından sayılmaması oldu. Somut doğada doğaüstünün yeri ancak uçlarda olabilirdi. Gotik ya da korku yazınının ortaya çıkması ve giderek varlığını duyumsatması mitolojiyle ve kutsal kitaplarla desteklenmesiyle gerçekleşti.

Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?

Kutsal kitaplar evrimi reddederek yaratışla başlar.  Tanrı başlangıçta göğü ve yeri yaratır, önce gök sonra da yer. Altıncı gün yeryüzünü dolduracak canlı yaratıklar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler. Bununla da yetinilmez aynı gün ‘Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ denilir. Tanrı toprağı işleyecek insanı yaratmak için Âdem’i topraktan aratır ve burnuna yaşam soluğunu üfler. Onu doğuda diktiği ve adına Aden dediği bir bahçeye koyar. Tanrı Âdem’i bu bahçeye koyuyor. Bahçede ‘iyi meyve veren türlü’ ağaçlar var. Bahçenin tam ortasında ise Yaşam Ağacı ya da Hayat Ağacı (Tekvin 2:8-14) bulunuyor. İncil bu ağacı ‘iyiyle kötüyü bilme ağacı’ olarak adlandırıyor. Tanrı Âdem’e bir görev veriyor ve bir yasak koyuyor. Görev, Aden Bahçesi’ndeki ağaçlara bakması, toprağı işlemesi… Açık yazalım, tarım yapmasını istiyor. Yasağa gelince; her meyveden yiyebilecektir Âdem, yalnızca ‘iyiyle kötüyü bilme ağacı’ meyvesini yemeyecektir. Kuran’da da; “Ve dedik ki: ‘Âdem! Eşinle birlikte cennete yerleşin, oradaki nimetlerden istediğiniz şekilde bol bol yiyin, sadece şu ağaca yaklaşmayın. Böyle yaparsanız zalimlerden olursunuz.’ ” (Bakara, 2/35).

Yaratıcı Âdem’e derin bir uyku verip, kaburga kemiğinden birini alıyor, etle kapatıyor ve bir kadın yaratıyor. Tam da burada devreye ‘Tanrının yarattığı yabanıl hayvanlardan en kurnaz’ olanı, yılan devreye giriyor. Yılan kadına Tanrının Aden Bahçesindeki ağaçların meyvelerinden yememelerini söyleyip söylemediğini soruyor. Kadın yılanı Tanrının bütün ağaçların meyvelerini yemelerini serbest bıraktığını yalnızca bahçenin tam ortasındaki Hayat Ağacı’nın meyvesini yememelerini yasakladığı fısıldıyor. Ölürsünüz sözünü kadın da kullanıyor. Yılan ölmeyeceklerini, Hayat Ağacı meyvelerini yerlerse gözlerinin açılacağını ve iyiyle kötüyü bileceklerini, Tanrı gibi olacaklarını söylüyor. Yılan’a gelince… Şeytan olduğunu biliyoruz. Başka kanıt göstermeye gerek yok. Kuran’a göre ‘cin’, İncil’e göre ‘melek.” Kuran’da Hicr Suresinde (28-35)  şöyle anlatılır: “Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum’dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek kapanın.’ Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp, dayattı. ‘Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?’ dedi. Dedi ki: ‘Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?’ Dedi ki: ‘Öyleyse ondan çık, çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın. Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.’ Şeytan’ın Âdem’in önünde secde etmeyişi, kendisinin ateşten, Âdem’in topraktan yaratılmasıdır. Şeytan ateş’i topraktan üstün tutar ve kendini bu gerekçeyle üstün görür. Cennetten kovulunca da, kendisinin cennetten uzaklaştırılmasına neden olan insanların aslında inançta ve imanda samimi, içten, dürüst olmadıklarını, sapabileceklerini kanıtlamak ister. İlk baştan çıkardığı ve saptırdıkları da kadın ve erkek, Âdem ve Havva’dır.

Korku yazını mitolojik söylenceler ve kutsal kitaplarla başlar.

Şunu rahatlıkla diyebiliriz, ilk korku öyküleri, mitolojik kaynaklıdır ve onu korku ya da gotik yazınına gerecek olan şeytan imgesi izler, öyleyse korku yazını mitolojik söylenceler ve kutsal kitaplarla başlar. Şeytan imgesini yine kutsal kitaplardaki Keruvlar izliyor. Tanrı önce yılanı cezalandırıyor. Hayvanların en lanetlisi olarak nitelendiriyor, karnının üzerinde sürüneceği, yaşam boyunca toprak yemesi cezasını veriyor. Bu yüzden de kadın sosuyla, yılan soyunu birbirine düşman ilan ediyor. Kadın’a verdiği ceza ise; acı çekerek doğum yapması, erkeğe karşı cinsel istek duyması ve kadının erkek tarafından yönetilmesi. Sıra Âdem’e, erkek’e gelince de, kadın sözü dinlediği için yaşam boyu emek harcamadan yiyecek bulamayacağı, ölümlü olduğu, topraktan yaratıldığı için yine toprak’a döneceği, Aden Bahçesi’nden kovulacağı cezalarını veriyor. Tekrar bahçeye girmelerini engellemek için bahçenin doğusuna Keruvlar -kanatlı doğaüstü varlıklar, bekçiler- ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştiriyor. Vahiy 4:6-9'da Keruvlar şöyle anlatılıyor: “Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu. Birinci yaratık, aslana; ikincisi, danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü, insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık, uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı.”( Kutsal Kitap Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur ve İncil), Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul 2002, s. 1616)

Cadı, cin, peri, hortlak, vampir gibi doğaüstü yaratıklar spiritüalizm, ezoterizm gibi akımlardan beslenerek, yaşayan ölülere değin gelişerek günümüze geliyor. Geçmeden hemen belirtelim Teolojik olarak polisiye ya da cinayet öykülerinin başlangıcı da Âdem, Havva söylencesinin bir uzantısı olarak ortaya çıkar. Âdem karısı ile yatar, Havva hamile kalır Kayin’i -Kabil- doğurur, ardından Habil. Kabil tanrıya sundukları armağan yüzünden kıskandığı kardeşi Habil’i öldürür. Kutsal kitaplarda ve mitolojik kaynaklarda gotik yazına kaynaklık eden yüzlerce anlatıya rastlanabilir. İbrahim’in oğlunu kurban etmesi, ya da tufan bu anlatılardan yalnızca birkaçı… İlk yazılı kaynak olarak bilinen Sümer söylencelerinde de Gılgamış’ın önce düşmanı sonra en yakın dostu olan Enkidu –ki halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salmıştır- hayvanlar tarafından büyütülmüş vahşi bir insanken tapınak rahibesi olan Tehiptilla tarafından canavarsı yönleri ehlileştirilmiştir. Enkidu gotik yazının ya da aynı anlama gelmek üzere korku yazının vazgeçilmez ögelerinden olan ve çoğunlukla rastlanılan vampir ya da kurt adamların atası olarak kabul edilebilir. Daha çağdaş gotik yazına gelindiğinde olağanüstü varlıklar ilk biçimleriyle varlıklarını sürdürürler, öte yandan türler arasına yenileri katılır. Mary Shelley’nin Frankenstain’ı günümüz korku yazının yaşayan ölü ya da zombinin ilk örneğidir. Bram Stoker’in Dracula, Nosferatu’nun ilk vampir atalardır.

Frankenstain, Dracula, Nosferatu’dan Anadolu korku öykülerine gotik yazın

Türk mitolojisinde de öne çıkan tanrı ve tanrıçalar var: Ülgen, Ak Ana, Erlik, Umay Ana, Su İyesi (Su Perisi), Kübey Hatun, çift kartal başlı Semrük Bürküt, Kartal Ana, Asena, Al Karısı (Al Bastı), Yer Tanrıçası Ötügen, Ateş Tanrıçası Od Ana, Gök Kurt, vs.  Bu tanrılar, tanrıçalar, olağanüstü varlıklar giderek Türk Korku/Gotik Yazını’nın karakterleri olarak karşımıza çıkıyorlar.

Ne yazık Türk Yazını korku türünde önemli yapıtlar veremedi. Türk sineması da öyle, Cin’e takıldı ve orada kaldı.

Halit Payza
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler