Son Dakika



Avrupalılar Fazıl Say’a “Türklerin Mozart’ı” adını vermişler. Biz yalnız ülkemizde değil, dünyanın her yerinde koskoca salonlarda, kendine güveniyle, piyano tekniğiyle, sahne karizmasıyla, özel yeteneğiyle bilinen, tanınan, ünlenen Fazıl Say’ı yargılıyoruz!

Otoritelerin “deha” sözcüğüyle tanımladığı Fazıl Say’ı tahammülsüz olduğumuz için, 12. yüzyılda yaşayan Ömer Hayyam’ın dizelerini sosyal medyada paylaştığı için yargılıyoruz!

Ülkemizin adını evrensel ve çağdaş platformlara taşıyan, ülkemizin sanatını, yaratıcılığını, birikimini, niteliğini dosta düşmana kanıtlayan Fazıl Say’ı yargılıyoruz!

Adaletin olmadığı ancak adalet saraylarının birbiri ardına yükseldiği ülkemizde taassuptan tahakküme hızla ilerlerken eloğlunun baş tacı yaptığı Fazıl Say’ı biz yargılıyoruz!

Fransızların önemli gazetesi Le Monde şöyle diyor: “Fazıl Say’a ilahi bir göçmen olarak kucak açmak, bizi onurlandırır. Fransa’nın kapıları vatandaşlık dâhil, ona ardına kadar açıktır. Paris’te bir dayanışma konserine ne dersiniz?”

Sanat evrenseldir. Tayland’ın pirinç tarlalarından, Latin Amerika’nın sambalarına uzanır.

Sanat çokseslidir. Fas’ın çöllerinde, Moğolistan’ın steplerinde duyulur.

Sanat sınır tanımaz. Suna Kan’ın kemanından, İdil Biret’in piyanosundan yayılır.

Onun için; aydınlanmayı, özgür düşünceyi, akılcılığı sınırları aşarak, Erasmus’tan, Descartes’ten, Montesquieu’den, Voltaire’den, Rousseau’dan, Kant’tan, Marks’tan, Sartre’dan, Camus’tan öğrenmişiz.

O nedenle; bilimsiz, sanatsız, hürriyetsiz, Mustafa Kemal’siz, çağdaş gençlikten habersiz, toplumsal bilinçten yoksun, dogmaların, hurafelerin, korkuların cenderesinde kıvranan kitlelerden değiliz.

O yüzden; tiyatrodan, mizahtan, fıkradan, heykelden, karikatürden nefret edenler, daha doğrusu korkanlar, bilinçli halkları korkutamazlar.

Stefan Zweig der ki; “Bağnazlığın öldürücü ateşini körükleyen en büyük güç nefrettir.”

Kars’taki heykelin yıktırılması, Fazıl Say’a açılan dava; nefretin, şiddetin gözdağının, baskının resmiyse, tarihin her dönemi de sanatın, güzelliğin, yaratıcılığın gücünün bu baskıları yenilgiye uğratmasının sayısız örnekleriyle doludur…

Hele biri var ki, anmadan geçemeyiz. Yazıya da noktayı O’nunla koyalım.

Yer: Çanakkale Cephesi. Atatürk cepheyi dolaşırken çok güzel bir hat örneği görür ve hemen sorar:

- “Bunu kim yaptı?”

- Bir asker öne çıkar: “Ben yaptım komutanım” der.

- “Ne zaman yaptın?”

- “Dün gece nöbette cigaramın ışığında komutanım”.

- “Sen bunun eğitimini aldın mı?”

- “Yedi sene komutanım”.

- “Çağırın bu erin subayını. Bu askeri terhis edelim, sanatına devam etsin”.

- “Hayır! Komutanım, ben vatanım için ölmeğe geldim”.

- “Hayır çocuk! Öleceksek biz ölelim, sanatçılar yaşamalı”.

Evet, sanatçılar yaşamalı… 

Neşe Doster

www.gerçekgündem.com

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM