Bugüne kadar, 1928 yılında gerçekleştirilen Türk Harf İnkılâbı ile kullanmaya başladığımız Latin alfabesi hep tartışma konusu olmuş ve Harf İnkılâbının sonucu olan Latin alfabesi kullanımı ile ilgili görüşler iki uçta incelenmiştir: 

“Okuma yazma oranı çok düşüktü, Arap harfleriyle okuma yazma çok zordu, Harf İnkılâbı ile okuma yazma oranı arttı.” 

“Bu inkılap bizi bir gecede cahil bıraktı, dedelerimizin mezar taşını dahi okuyamaz olduk, bu inkılap bizi Kur’ân rabıtasından koparmayı gayeledi.”

 

Şimdi bütün bu görüşlere karşı sadece tarihi gerçeklerin ışığında bu meseleyi ele alalım ve Harf İnkılâbı’nın tarihsel sürecine tarihi gerçeklerin ışığında bir göz atalım: 

Evet, tarihsel süreç diyorum çünkü hiçbir inkılap veya ıslahat gösteremezsiniz ki bir perde gerisine, uzunca bir tarihsel sürece dayanmasın. Her inkılap, her ıslahat bir sürecin sonucunda vücut bulur. Hiçbir inkılap, hiçbir ıslahat gökten zembille indirilme yoluyla gerçekleştirilemez. 

Artık bu gerçeğin farkındaysak o halde Latin alfabesinin Türkiye’de kullanımının ilk defa ne zaman başladığına bakarak Latin alfabesinin Türkiye’deki kullanım sürecini ele almaya başlayabiliriz. Buyursunlar efendim: 

Zannedildiği gibi Türkiye’de Latin alfabesini ilk kullanan başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu kadroları olmadığı gibi Türkiye’de Latin alfabesi ilk defa 1928’de de kullanılmadı. 

Her ne kadar resmî tarih atladıysa da Latin alfabesini Türkiye’de ilk kullanan zümre Cumhuriyet’in kurucu kadroları değil, Osmanlı’nın üst düzey şahsiyetleriydi ki o şahsiyetlerin en başında gençken bilinmeyen bir sebepten dolayı esir alınıp İstanbul’a getirilerek sarayın hizmetine sokulan, süreç içerisinde Osmanlı için çalışan bir tercüman olan ve Osmanlı himayesine girdikten sonra Alberto Bobowski olan adını Âli Ufkî olarak değiştirerek İslâm’a geçen Polonya asıllı bir zât idi… 

Bu zât, çok sayıda kitap da kaleme almış ve bu kaleme aldığı eserlerin en mühimi de Mecmua-i Sâz ü Söz’dür. 

Bu eserde Arap harfleriyle yazılan Osmanlı Türkçesi ile hem de Latin alfabesiyle yazılmış yüzlerce şiir ve şarkı güftesi yer alır.

 

Bu eserin sonuna bir de mukayeseli alfabe tablosu koyan Âli Ufkî, bu tabloda Osmanlı Türkçesi ile Latin alfabesini karşılaştırmıştır. 

Âli Ufkî’den yıllar sonra Latin alfabesini kullanacak olan yine Osmanlı’nın üst düzey şahsiyetleri olacaktır ki bu defa Latin alfabesini kullanacak olan Hanedan-ı Âl-i Osman’ın neferleridir. 

Bu hanedan mensubu neferlerin başını Avrupa’da ilk kez daimî anlamda elçilikler açan, Fransız tarzda Nizam-ı Cedit ordusunu kuran ıslahatçı ve inkılapçı bir padişah olan III. Selim’in kız kardeşi olan Hatice Sultan çekmektedir.

 

O süreçte Osmanlı’da modernleşme bağlamında Fransız menşeili her şey modaydı ki Nizam-ı Cedit ordusunun Fransız ordusu model alınarak kurulması bunun en bariz göstergesi olup bu durum haliyle Osmanlı sarayına da yansımış, sarayda mimar olarak görev yapan şahsiyet de Fransız kökenli biri olan Antoine Ignace Melling idi. 

Bu Fransız kökenli zat ile mektuplaşmada her ne kadar yazı dili Türkçe olsa da Arap harfleriyle yazılan Osmanlı Türkçesi ile değil, Latin alfabesiyle yazılmış bir Türkçe kullanılmıştı. Gelgelelim Fransız mimar Melling ile Latin alfabesine dayalı bir Türkçe ile yazışan kişi de biraz önce belirttiğimiz gibi III. Selim’in kız kardeşi olan Hatice Sultan’dı. Yani padişah kurduğu Nizam-ı Cedit ordusunu Fransız tarzda şekillendirirken padişahın kız kardeşi de sarayın hizmetine giren Fransız mimarla Latin alfabesine dayalı bir Türkçe ile mektuplaşıyordu.

 

Yine Osmanlı’nın en uzun yüzyılı olarak tarihe geçen ve Yaş Antlaşması’ndan saltanatın kaldırıldığı sürece kadar devam edecek olan Dağılma Devri’nde devlet telgrafları Latin alfabesiyle yapılmıştır. 

Ayrıca 1876 tarihli, Adana’dan İstanbul’a gönderilen bir telgraf mevcuttur ki, işte meselenin bam teli de buradadır.

 

1876 yılında Adana’dan İstanbul’a gönderilen bu telgrafta Adana Ticaret Meclisi üyeleri Adana Valisi Nusret Paşa’yı İstanbul’a şikayet ediyor.

 

Sonuç olarak Harf İnkılâbı, bir gecede Türkiye’ye dayatılmış bir gelişme değildir ve yüzyıllara uzanan bir tarihsel süreç gerçekliğine dayanmaktadır. 

Yani Harf İnkılâbı, yüzyıllara dayanan bir perde gerisine sahiptir. 

 

Uğur Utkan 
Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)