Şiir uğruna canını verdi! Nefi'yi ölümünün 385. yılında saygıyla anıyoruz
27 Ocak 1635'te ölen ünlü hiciv şairimiz Nefi 385. ölüm yıl dönümünde anılıyor. Muhteşem Yüzyıl dizisinde Şeyhülislam Yahya'yla tartışma sahneleri ise hala akıllarda.
Ünü dünyayı tutmuş dizilerimizden Muhteşem Yüzyıl Kösem'in on sekizinci bölümünde büyük Kasideci, Hiciv şairimiz Nef'î'nin Sultan Murat'ın huzurunda "Müftü Efendi"yle tartıştığı ünlü sahne nefesleri kesti.
Tüm edebiyat öğretmenlerinin ve üniversite hocalarının izlemesini ve öğrencilerine izletmesini istediğimiz bölüm, şair/iktidar/din adamı ilişkilerinin Türk yönetim kültüründeki yerinin incelenmesi için bolca malzeme veriyor.
(DİZİNİN İLGİLİ BÖLÜMÜNÜ İZLEMEK İÇİN…)
Kendisi de bir şair olan Müftü Şeyhülislam Yahya Efendi Nef'î 'yi öven ancak içeriğinde Nef'î' ye kâfir diyen bir kıt'a söylemişti:
Şimdi hayli sühanverân içre
Nef'î de buna karşılık çok ağır bir yanıt vermişti.
Müftü efendi bize kâfir demiş
Bu tartışmanın çok iyi oyuncular tarafından dizinin en önemli yerinde canlı olarak sahnelenmesi edebiyatımızın toplumun gündemine yeniden taşınması anlamında da önemlidir.
Emeği geçen dizi yazarlarına ve yönetmenlerine, oyunculara gercekedebiyat.com olarak çok teşekkür ediyoruz.
NEF'î KİMDİR?
Gerçek adı Ömer olan ve iyi bir eğitim gördüğü eserlerinden anlaşılan Nef’i, 17. yüzyıl Osmanlı şairlerindendir. Çok genç yaşlarda şiir yazmaya başlayan Nef’i gelmiş geçmiş en yetkin kaside üstadı olarak kabul edilir. Ayrıca bir kaside türü olan hiciv konusunda oldukça önemli bir şair olup, en güzel ve önemli hicivleri yazan da yine Nef’i’dir. Nef’i tahmini olarak 1570 yılı civarında Erzurum’da doğmuştur. Bu yüzden ona Erzenur’i Rumi de denir. Arapça ve Farsça’ya çok hakim olan Nef’i, Hafız divanı, Şadi’nin Gülistanı gibi pek çok önemli eserleri ogenç yaşında kudu. Nef’i’nin ilk mahlası “zarri”dir. Bu mahlas “zararlı” manasına gelir! Daha sonra Erzurum defterdarı olan Müverrih Ali bey Zarri’nin şiirlerini görmüş, çok beğenmiş ve “sen zarri(zararlı) değil, ancak nefi(yararlı) olursun” demiş ve şairin adı Nef’i olarak kalmıştır. Nef’inin eserleri: Türkçe Divan, Arapça Divan, Siham-ı Kaza (hicivlerini topladığı eser) dır.
Nef’i, I. Ahmet döneminde İstanbul’a gelmiş ve kısa sürede tanınmıştır. Maden mukataacılığı, maden katipliği, çeşitli katiplikler gibi çeşitli devlet memurluklarında çalışmıştır. Nef’i, I. Ahmet’in yanı sıra, II. Osman ve IV. Murat’ın padişahlıkları dönemlerini de görmüştür. Özellikle IV. Murat’ın zamanında yazdığı kaside ve hicivlerle bu padişahın gözüne girdi ve ününün doruğuna ulaştı. Özellikle dönemin müftüsünün kendisi için kafir demesinin üzerine yazdığı kaside oldukça ünlüdür.
Yazdığı hicivler yüzünden Nef’i’nin başı dertten kurtulmamıştır. IV. Murat genellikle onu korusa da pek çok kez zindana atılmaktan kurtulamamıştır. Öyle ki yaşadığı dönemde Sadrazamlara bile ağır küfürler içeren hicivler yazıp zindanlara atılıp yine dönemin padişahı tarafından affedilmiştir.
Nef’i’nin ölümü de hicivleri yüzünden olmuştur. IV. Murat artık en sonunda Nef’i’ye hiciv yazmayı yasaklamıştır. Nef’i bu durumda, aklına gelen yeni hicivler olsa da bu hicivleri dillendirmemiştir. Fakat bir gün IV. Murat “var mı yeni hiciv?” diye sorduğunda “var padişahım” deyip IV. Murat’ın sadrazamı Bayram Paşa için yazdığı bir hicvi okur. Aslında padişah bu hicvi çok beğendiyse de Bayram Paşa doğal olarak memnun kalmamıştır ve padişah da Bayram Paşa’nın baskılarına dayanamayıp 1635 yılında Nef’iyi boğdurtarak öldürtmüştür.
Nef’i’nin idamıyla ilgili, bir de çok efsane vardır. Bir efsaneye göre, aslında Nef’i’nin idamı son anda iptal edilip affedilmiştir. Zenci olan infaz memurunun idamla ilgili kağıdı yazarken kağıda siyah mürekkep damlatması üzerine Nef’i, kendini tutamamış ve “kağıda terinizi damlattınız” demiştir. Artık bu olaydan sonra affedilme şansını kaybeden Nef’i’nin idamı kaçınılmaz olmuştur. Tarihçi Katip Çelebi ve Naima'ya göre ise Bayram Paşa tarafından Boynueğri Mehmed Ağa'ya teslim edilerek saray odunluğunda boğdurulan şairin cesedi denize atıldı.
Nef’i, oldukça yetkin ve mükemmel kasideler yazmasının, mükemmel bir şair olmasının yanı sıra, kendinin mükemmelliğinin farkındadır ve kendisini oldukça fazla metheder. Kasideler bilindiği gibi birini övmek için yazılırlar. İşte Nef’i kasidelerinde kendisini övdüğü de olmuştur. En azından bir dizede kendisinin mükemmel sanatından bahseder. Mesela aşağıdaki şiire baktığımızda bunun bir örneğini görürüz:
Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi ahır
Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin
Ma’mûr idügin bilmez idim böyle harâbât
Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef’î
Kasidenin açıklamasına bir bakalım:
Düşmana yüz vermediğinden naz sanırdım
Gülümsemenle cihana beni rezil eyledin
Yüzünün aynadaki yansımasını görmesem
Yapıcı olduğunu bilmezdim böyle harabat
Sihir yaptığı yeni senden işittim
Özellikle son dizede Nef’i kendini övmüştür. İcaz sözü en mükemmel şeklinde kullanmaktır. Nef’i kendi kendine diyor ki “şiirlerini icazlı sanırdım ama bunlar meğer sihirmiş” Yani icaz muhteşem ve zor bir sanat olduğu halde Nef’i kendisinin icazı da aştığını, şiirlerinin mükemmelliğinin ancak sihirle açıklanabileceğini söylemiştir.
Nef’i ile ilgili bir rivayet daha vardır;: IV. Murat, Siham-ı Kaza’yı okurken ayağının dibine yıldırım düşmüş, bu durumu olumsuz yorumlayan padişah, Nef’i’ye bir daha bu kadar kuvvetli hicivler yazmayı yasaklamıştır.
GERCEKEDEBİYAT.COM
Nef'î manendi var mı bir şair
Sözleri seba'-i mu'allakadır
İmrü'l-Kays kendidür kâfir
Tutalım ben O'na diyem müselman
Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız orda yalan
NEFİ SULTAN'IN HUZURUNDA ŞARAP İÇERKEN
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım
Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım
Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım
Yoksa sözünü hep senin i’câz sanırdım
(Meğer) çok lütuf imiş ben az sanırdım
Oysa ben seni en yakın arkadaşım sanırdım
Güzellikde seni ay gibi seçkin sanırdım
Sarhoşları seni ev yıkıcı sanırdım
Nef’i yoksa sözünü hep icaz sanardım.
YORUMLAR