Şiir, varsa eser kişisi, mekân, zaman ve yaratıcısı gibi nirengileri kadar onları örten, onları kavrayan bir evren sunabilmelidir okuruna. Dil ve onunla etkileşim içinde gerçekleşen estetik kavrayış ve deneyim bu evrenin aynı zamanda sonucu ve nedenidir. Şiirin sunduğu mekân, dil ve deneyimle bir birlik oluşturur. Ne kendi başına bir mekân, ne kendi başına bir dil, ne de kendi başına bir deneyim söz konusudur.

Şiirin sunduğu bu evren, okurun alışageldiği gündelik ve gerçek evren kadar ona seçenek olan kurgusal evrenleri de dönüştürüyor, genişletiyor, sarsıyor, zenginleştiriyor ya da çoğaltıyorsa o şiir makbuldür. Böylece okur yeni bir mekân, dil ve deneyim katmanına ulaşmakta ya da var olanları zenginleştirmektedir.

Okurun mevcut evrenini ya da onun dekoruna dönüşmüş ‘alternatif’evren(ler)ini (ki buna ‘şairanelikler’ diyebiliriz) onaylamakla yetinen eserler gönül okşarlar, var olanı teyit ederler; daha çok dibek dövücünün hık deyicisi olurlar; cari dönemde bir ihtimal sevilseler de zamanın sınamasından geçerek kalıcı eserler listesine giremezler.

Bu yüzden edebiyatta yenilik dediğimiz şey başka (mümkünse bilinmedik) evrenler açmak, açılmışları genişletmek ve zenginleştirmek işidir. Bu, var olandan duyulan sıkıntının giderilmesine yönelik olan derinliksiz ‘moda’ işlerden farklı, nerdeyse köktenci bir iştir. Dolayısıyla şiirin muhafazakarı ve gericisi ol(a)maz. Siz bunu muhafazakarın, gericinin şairi olmaz diye de anlayabilirsiniz. Şiirse, o yenilikçi, ilericidir!

Poetika, günümüzde kendisi dışında kalan dejenere veya azmış kavrayış biçimlerinin (politika, din ve ekonomik düzencilik) ipini boynunda hissetmektedir. Buna politikanın ilericisi de gericisi de dahildir. Dinin merkezde ya da köktenci yakada oturmuş sistematiği de böyledir. Ekonomik düzencilik, doğru ve yanlışı, değerli ile değersizi, güncel yarara ve ekonomik çıkara indirgemiş durumdadır. Böyle olunca, bir eser geride kalanlardan söz ediyor, onları özlüyor ve yitirdiklerini yad ediyorsa gerici, tersi ise ilerici sayılıveriyor. Aynı şekilde bir eser; mekansızlaşmış (sokak, mahalle, köy, kent, yöre, yurt bölge, dünya everen; kır, kent; çöl, orman, kıyı, göl, deniz, dağ, ırmak; bahçe, oda, sofa, ev; pazar yeri, meydan, kahvehane, hamam, ibadethane, AVM, kumsal, park) ve varlık nedeni ve temel değerlerle ilintili deneyimden arınmış bir gündelik haz üretiyorsa baş tacı ediliveriyor ekonomik düzenciler tarafından; tersi küçümseniyor, modası geçmiş sayılıyor.Edebiyat ortamımız düzencilik parantezinde ortak olan ekonomik düzencilik ile ritüel dinciliğinin, devrimci- aydınlanmacı ve sosyalist poetikadan ödünç kavramlarla birbirini tu kaka etmesine, yalınkat siyasetin de sanat eserinin doğasına inmeden  bunlar arasındaki tarafgir gelgitlerine şahit oluyor. Oysa yenilik(çilik) sanatın varlık koşuludur. Sanatı folklordan ayıran budur. Şiiri şairanelikten ayıran da budur. Yalnız, yeniliğin mutlaka radikal, ‘avant-garde’, kaba algının fark etmeden kendini alıkoyamayacağı sertlikte ve sarsıcılıkta olması şart değildir. Yeniliğin çiçek açımı sessizliğinde olanı da vardır, dünyayı yeniden kurmak gürültüsü çıkaranı da. Onu, yavaş çekimle şafak sessizliğinde izler, deneyimler, evreninizi genişletir ya da zenginleştirmiş olabilirsiniz. Aynı sonucu dehşetle, sarsılarak izleyerek, etkileşime girerek de elde edebilir sanat alımlayıcısı.

Her şairin bir şiir evreni ve bu evrenin yaklaşık bir merkezi vardır. O merkez neresidir derseniz Nasrettin Hoca’nın eşeğinin sağ arka ayağının bastığı yerdir, derim! Yazdıkça, bu evreni bir yandan genişletmeye, bir yandan da belirginleştirmeye çalışırız. Genişleme merkezin dayanağı olan referansların gerçekliğini, gücünü ve kavrayıcılığını sağlamlaştıran, zenginleştiren ‘şiirsel deneyimler’imizin çoğalmasından oluşur. Belirginleştirme ise merkezin ve referans(lar)ımızın özgün renginin, tınısının evrenimizin merkeze uzak alanlarına da git gide daha çok sinmesidir. Şiirle, içinde yaşadığımız zamanın üzerine yürüdüğümüz gibi, uzak geleceğin veya çok gerilerde kalan, hatta var olduğu bile tartışılan zamanların peşinde de oluruz. Evren genişlerken, dil ve duyarlık çeşitlenir, tazelenir; merkez belirginleşirken, şiirin daha anlaşılan bir dili oluşur.

Ferruh Tunç
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)