Bu yazıyı yazmayacaktım, Selim İleri’ye söz vermiştim. Fakat birkaç cümle kurmazsam bir şeylerin eksik kalacağını düşündüm. Sözümü çiğnemek pahasına yazıyorum… Önceki gün can sıkıcı bir olay yaşandı, tabir yerindeyse bir bardak suda fırtına kopartıldı. Sosyal medyada tartışmalar, Selim İleri’yi savunan dostların, okurların yazdıkları… Geç haberdar olmanın şaşkınlığıyla aradım. Neydi mesele, olup bitenin kendisiyle ne ilgisi vardı? Kim, ondan ne istiyordu?


Kısaca şöyle: Kadıköy Belediye’si, Selim İleri’yi, Haydarpaşa Garı’nda düzenlediği 8. Kitap Günleri’nin Onur Konuğu seçmiş. Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği bir bildiri yayınlayarak etkinlikten çekilmiş. Yani olay, daha önce de anlaşmazlık yaşamış dernek ile Belediye arasında geçiyor. Peki, olup bitenin Selim İleri ile ilgisi ne? Dernek, meğer İleri’nin Onur Konuğu yapılmasından rahatsız olmuş. Neden? Selim İleri yıllar önce Cumhuriyet’ten ayrılıp Zaman’da yazdığı için… Sonra elmalarla armutlar toplanmış, bir dizi ‘günah’ icat edilmiş ve Belediyenin yaptığının, ‘yazarı aklamak’ olduğu görüşüne varılmış!


Son yılların çok bilinen deyişiyle, insan gerçekten hayret ediyor! Bu suçlamaları yapanların, Selim İleri’yi hiç tanımamış olması gerekir. Oysa bu mümkün değil. Onun, Türk edebiyatında nasıl bir yer tuttuğunu; siyasi kamplaşmalar, gruplar, klikler, kanonlar üstü bir edebiyat adamı olduğunu her okur-yazar bilir. Selim İleri’nin meselesi, bütün bir Türk edebiyatıdır, has edebiyatın yaşatılması… Uzun soluklu yazı yolculuğunun özünde kültürsüzlüğe ve bağnazlığa karşı mücadele vardır.
Evet, Selim İleri uzun yıllar Zaman’da yazdı. Birlikte çalıştık ve bu, benim için bir onurdu. O yılların yazı birikiminden çok sayıda kitap çıktı. Selim İleri, edebiyatımızın ve İstanbul’un pek çok değerini yeniden anımsattı, yok olup gitmiş sahneleri önümüze getirdi. Bir kent ve insanlık bilinci aşıladı okurlara. Kim ne derse desin, hazineler değerinde bir katkıydı.


Selim İleri gibi, kütüphane dolusu eser vermiş, hemen herkesin yazarı olmuş bir usta, nerede yazacağına, nasıl yazacağına ancak kendisi karar verir. Büyük bir yazarı, yazdığı gazeteden ötürü kınamak, suçlamak, en hafif deyişle had bilmezlik olmalı. Bu hoyratlığın bugün, bütün muhalif düşünceleri, aydınları susturan iktidarın söyleminden ne farkı var? Hızla tek adam rejimine geçilen ülkede yazar ve aydınlar tek tek susturulurken, aydınları ve yazarları savunma çabasında görünen insanların bir büyük yazarın nerede yazdığına karışmaya, onu yargılamaya hakkı var mıdır? Üstelik, iktidarın ürettiği ayrıştırıcı söyleminin şemsiyesi altına girerek…


Sosyal medyada bir ‘Selim İleri Olayı’ yaşanıyor. Dostları, sevenleri, okurları ona destek veriyor, yapılanın abesle iştigal olduğunu dile getiriyor. O ise bütün bunlardan uzakta, olup bitenin anlamsızlığını düşünüyor. Arayıp bir şeyler yazmak istediğimi söylediğimde, “Boş verin bunları” dedi, “üzerinde konuşmaya değmez.” Yazılmasını, haber yapılmasını istemedi. “Ben, bunlarla uğraşamayacağım. Siz de yazmayın, dolduracağınız sütuna yazık. Onun yerine, başka edebiyatçıların haberini yapın, kitaplarını tanıtın. Örnekse, Gülten Akın’ın Kestim Kara Saçlarımı kitabını yazın…”
 

Bu cümleler, Selim İleri’nin kim olduğunu, onun bütün yaşam felsefesini, edebiyata bakışını anlatmaya yetmez mi? O an vazgeçtiğim yazıyı, büroya geldiğimde sırf onun yüce gönüllülüğünün bir kez daha görülmesi için yazmaya karar verdim. Bu tavrı herkes bilsin istedim; onu tanımayanlar, tanımak istemeyenler de…

 

Ali Çolak

yarinabakis.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)