Prag 1968
Yazarımız Mehmet Tanju Akad 'Çekoslovakya işgali sosyalizmin dünya çapında inandırıcılığını yitirmesinde büyük rol oynadı.' diyerek gelişmelerin öncesi ve sonrasını ayrıntılarıyla yazdı.
İstila sadece kaçınılmaz olanı geciktiriyor... Ama o günlerde bunu kimse bilmiyor... Çekler bağımsızlıklarına kavuşmak için 20 yıl daha bekleyecekler... 21 Ağustos 1968. Prag'ın Wenceslas meydanındayız. On binlerce Çek, meydana tepeden bakan süvari heykelinin etrafında toplanmış, Rus tankları kalabalığı yarıp ilerlemeye çalışıyor. Zırhlı araçlardaki bazı Rus askerlerinin sabrı taşmış, ama yine de şimdilik kendilerine hakim oluyorlar, kalabalığa değil havaya ateş ediyorlar. Kimileri de ulusal müze binasını hedef almış. Kitleler rüzgarda sallanan sazlar gibi dalgalanıyor, fotoğrafçılar telaşla koşuşturuyor. Sonra işler karışmaya başlıyor. Bazı Rus tanklarının arkasına bağlanmış benzin bidonları tutuşturuluyor. Yorgun troylebüsler devriliyor, son görevlerini barikat olarak yapıyorlar. Tetikteki parmaklar sıkılıyor. Sovyet askerleri Vinohradska Caddesindeki Çek Radyosu'nun binasına girmeye çalışıyor. Burada da on binler var. Sabahın köründen beri sansürsüz haber veren son kanallarını korumaya çalışıyorlar.
İpler kopuyor ve on beş Çek burada radyoyu korumak için hayatını veriyor. Radyo son dakikalara en önemli mesajlarını sıkıştırmaya çalışıyor: "Sabırlı olun, provokasyona gelmeyin... Biz sadece insancıl bir sosyalizm istiyoruz...." Radyo susuyor... Beş ay önce başlayan "Çek Baharı" yanan araçların dumanları arasında bitiyor. Tekrar gelmesi için yirmi yıl beklenecek... ÇEK BAHARI NASIL BAŞLADI 1968 Ağustos'unun tanklarına giden yol aynı yılın Ocak ayında Dubçek'in Komünist Parti'nin başına gelmesiyle başladı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet nüfuz alanına terk edilen Çekoslovakya'da komünistler 1948 yılında yaptıkları bir darbe ile tüm iktidarı ele geçirmişler ve aradan geçen yirmi yıl içerisinde hiçbir muhalefete izin vermemişlerdi. Ne var ki muhalefet muhalefetti ve tıpkı bir fizik kanunu gibi er veya geç bir yerden kendisini gösterecekti. 1968 yılında muhalefet iktidardaki Komünist Parti içerisindeki reformcu kanat olarak ortaya çıktı. Yıllardır ülkeyi Stalinist bir anlayış içerisinde yöneten Antonin Novotni 5 Ocak parti liderliğinden ayrılmak ve sadece devlet başkanı sıfatıyla yetinmek zorunda kaldı. 22 Mart'ta bu görevini de eski generallerden Ludvik Svoboda'ya bırakarak siyasi hayattan ayrıldı. Bu iki olay 6 Nisan tarihinde reformist Oldrich Cernik'in başbakanlığa getirilmesiyle devam etti. Bu arada çoğu Mart ayının ilk yarısı içerisinde gerçekleştirilen değişikliklerle statüko yanlılarının çoğu görevden alındı; hem parti, hem de devlet kurumları içerisinde reform yanlıları kilit görevlere getirildiler.
Antonín Josef Novotný, 1953'ten 1968'e kadar Çekoslovakya Komünist Partisi Birinci Sekreteriydi ve aynı zamanda 1957'den 1968'e kadar Çekoslovakya Cumhurbaşkanı görevini de üstlendi. Keza Nisan ayından itibaren sansür fiilen kalktı. Artık içeride reformistlerin önü açılmıştı. Ama bir de dışarıdakiler, yani hesap verecekleri sözde "kardeş" komünist partileri vardı. NE İSTİYORLARDI 1968 Nisan'ında Çekoslovakya'da baş gösteren reform hareketi aslında Komünist Partisi içerisindeki eski kadroların liderliğinde gelişti. Dubçek uzun yıllar Rusya'da kalmış inançlı bir komünist, Svoboda ise İkinci Dünya Savaşı'nda SSCB'deki Çek kuvvetlerinin başında olan bir kişiydi. Dubçek Çekler ile Slovaklar arasında bir denge olarak görüldüğü için bu göreve biraz da itilerek gelmişti. Komünist Partisi tarafından kabul edilen reform programı, rejimi köklü bir şekilde değiştirmeyi değil, daha liberal ve ılımlı bir hale getirmeyi amaçlıyordu. Bürokrasinin suistimallerden arınması, sendikaların göstermelik olmaktan çıkartılıp gerçek fonksiyonlarına kavuşturulması ve sansürün kaldırılması istenmekteydi. Ne var ki ekonomide arzu edilen liberal yaklaşımlar ve hele düşünce ve ifade özgürlüğü hem Çekoslovakya'daki tutucu kesimler, hem de diğer Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya'daki iktidarlar tarafından büyük bir endişeyle izleniyordu. Çoğulculukla ilgili söylemler de etnik olarak karmakarışık olan Sovyet cumhuriyetlerinde milliyetçilik eğilimlerinin kontrolden çıkacağı korkusu yaratıyordu. Bu koşullar altında, ülke içerisindeki reform karşıtları ülke dışındaki "kardeş" partiler ile temaslarını hemen artırmışlardı. Slovak Parti şefi Vasil Bilak ile arkadaşları Alois Indra ve Drahomir Kolder durumu uzaktan ama yakın bir ilgiyle izleyen Brejnev'e gönderdikleri gizli mesajlarla telaş yarattılar. Reformcu kanat karşısında hiçbir şansları olmayan bu kişiler, dış müdahale ile kurulacak olan yeni hükumette görev almayı umuyorlardı. Bu nedenle komünist partileri arasında Temmuz sonunda Slovakya'nın sınıra yakın Cierna kasabasında yapılacak olan "mutabakat arama" toplantısında ortaya çıkabilecek herhangi bir uzlaşmayı önlemek için tekrar çağrıda bulundular: "Karşı devrimi önleyin, her ne pahasına olsun." Bizzat Brejnev'e ve Rusça yazılan bu mektup kendi yurttaşlarına karşı dış güçleri askeri istila hareketine teşvik etmekten başka bir anlam taşımıyordu. 1968 yazında hala Slovak Parti şefi olan Bilak, Ağustos ayında bu görevden uzaklaştırılacağını düşünerek müdahaleyi çabuklaştırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. KGB raporları da durumu abartarak bu telaş havasını körükledi.
Alexander Dubcek, Slovak asıllı Çekoslovak devlet adamı. Çekoslovakya Komünist Partisi birinci sekreterliği sırasında uyguladığı reform programı, Çekoslovakya'nın Ağustos 1968'de SSCB ve Varşova Paktı üyesi devletler tarafından işgal edilmesiyle sona erdi. Bürokratlaşmış ve baskıcı Doğu Avrupa Komünist Partileri 1968 yılında aynı derecede reform ihtiyacı içerisindeydiler ama bunu yapmaya cesaretleri yoktu. Demokratikleşme bir kez başladıktan sonra her şeyin kontrollerinden çıkacağını biliyorlardı ki nitekim yirmi yıl sonra da aynen öyle olacaktı. Mart ayında Dresden'de yapılan bir toplantıda Dubçek'i reformlardan vazgeçirmeye çalıştılar ama başaramadılar. Bu dönemde Brejnev "bekle gör" politikası izlerken özellikle Doğu Alman parti şefi Ulbricht ile Polonya parti şefi Gomulka şiddetle müdahele taraftarıydı. 1956 yılında Sovyet tanklarının acısını yaşayan Macarlar orta bir yol izliyor, Romenler ise Çekleri destekliyor, çoktandır bağımsız bir yol izleyen Yugoslavlar da onları destekliyorlardı. Diğer yandan Ruslar da tereddüt içerisindeydiler. 1956 Macaristan olaylarının tekrarından çekiniyorlar ama müdahalenin siyasi yükünü de çekmek istemiyorlardı. Soğuk Savaş'ın sürmesine rağmen giderek gelişmekte olan yumuşama adımlarını kesmek işlerine gelmiyordu. 1968 başka şeylerin yanında dünya komünist partileri arasındaki son bağların da kopmak üzere olduğu bir yıldı. Artık herkes kendi yoluna gidecekti! HAREKAT BAŞLIYOR Ne var ki Çekoslovakya Çin değildi. Her şeyi tarttıktan sonra Ruslar ve uydu rejimler güç kullanmaya karar verdiler. Ama askeri harekata geçmeden önce son bir deneme yapmak zorundaydılar! 29 Temmuz günü yukarıda söz edildiği şekilde, Slovakya'nın Cierna kasabasında Çek liderlerini reformlardan vazgeçirmeye çalıştılar. Dubçek ağır baskı altında kalarak söz vermek zorunda kaldı ama toplantıdan sonra yine ayak sürterek politika değişikliği konusunu Çek Komünist Partisi'nin Eylül ayında yapacağı kongreye bırakma eğilimi sergiledi. Diğer taraftan, Cierna toplantısı yapılırken Varşova Paktı'nın başka temsilcileri de yine Slovakya'da, bu kez Bratislava'da toplanıp konuyu kendi açılarından görüşüyor, burada Antonin Kapek, tıpkı Bilak gibi istilacılara davetiye gönderiyordu. ASKERİ MÜDAHALE KARARI NE ZAMAN ALINDI Bugüne kadar açığa çıkan kaynaklar askeri müdahale hazırlıklarının daha önce başlamasına rağmen son kararın Ağustos ortalarında alındığını gösteriyor. Bu arada hem Cierna toplantısının somut bir sonuç vermediğini görmüşler, hem de işbirlikçilerini iktidara hazırlamışlardı. 20 Ağustos gecesi Sovyet, Doğu Alman, Polonya, Macar ve Bulgar kuvvetleri sınırı geçmeye başladılar. Gece yarısından sonra Prag havaalanına her dakika bir uçak inerek kuvvet yığmaya başladı. Çek ordusu direnmedi.
Avrupa'nın en kuvvetli istihbarat teşkilatlarından birisi olan Çek gizli servisi StB'nin bundan hiç haberdar olmaması düşünülemez. Ancak bu servis KGB ile yakın işbirliği içerisindeydi ve ağırlıkla batı ülkelerine yapılan istihbarat ve karşı istihbarat faaliyetlerinin taşeronluğunu üstlenmişti. Daha sonra istilanın ilk saatlerini ve ilk günlerini anlatan Dubçek, yönetimin askeri karşılık vermeme konusunda konuşulmamış bir mutabakat içerisinde olduğunu söylemiştir. Savunma Bakanı Dzur ve Başbakan Çernik de silahlı direniş için hiçbir emir vermediler. İstila kendi hızıyla ilerleyecek kan dökülmeyecekti. Ne var ki Çek halkı sabah sabah 4'den itibaren durumdan haberdar oldu ve sabahın ilk saatlerinde Sovyet tankları Prag'a girerken on binler sokaktaydı. KGB ve işbirliği yapan StB görevlilerinin ilk işi yanlarında askerler olduğu halde Dubçek ve hükümet üyelerini tutuklamak, diğer yandan da radyo ve iletişim tesislerini işgal etmekti. Parti ve hükumet yetkililerinin tutuklanması kolay oldu ama halkın savunduğu radyo binasına girmek için kan dökmek zorunda kaldılar. Yönetimden direnmeme kararı gelmesine rağmen halk direndi ve Çek halkı Ağustos ve Eylül ayları içerisinde 100 ölü ve 800 yaralı verdi. Radyo işgal edildikten sonra gazeteler, sonra da bildirilerle halk gelişmelerden haberdar edildi. Bu arada bütün yol tabelaları ve sokak isimleri söküldü, işgalcilere zorluk çıkartacak her şey yapıldı. Batılı ülkeler ise olayı kınadılar ama tepkileri bundan ibaret kaldı ve dünya çapında güçler dengesinin altüst olması anlamına gelecek olan bir karşı müdahaleyi akıllarından bile geçirmediler. "Yumuşama" Çekoslovakya'nın işgaline rağmen kendi mantığı içerisinde sürecekti. DUBÇEK MOSKOVA'YA KAÇIRILACAKTI Halk direnirken Prag'da iki önemli gelişme oluyordu. Bunlardan birincisi Dubçek, Svoboda, Çernik ve Dzur'un diğer bazı reformist liderlerle birlikte Moskova'ya kaçırılmalarıydı. Çek liderler işgalin ilk saatlerinde kaba bir şekilde tutuklanmış ve ülke dışına götürülmüşlerdi. Onları tutuklayıp sevk eden askerler kim olduklarını bilmiyor, rejim düşmanları olarak gördükleri -ve başlarına bela açan- kişiler olarak sert davranıyorlardı. Ne var ki üç gün sonra vardıkları Moskova'da nispeten yumuşak bir tutumla karşılandılar ve müzakere masasına oturtuldular. Ülkelerine dönüp eski çizgiye gelmeleri için sürekli baskı altında bırakıldılar ve bir süre sonra ülkelerine iade edildiler. Ama niçin? Bunun yanıtını almak için tekrar Prag'a dönmemiz gerekmektedir. İşgalcilerin planı işbirlikçilerini meşru bir zeminde iktidara oturtup durumu kontrol altına almaktı. Ne var ki böyle bir zemin yaratamadılar. PARTİNİN ONURLU DURUŞU Parti Kongresi işbirlikçi rejimi kabul etmek bir yana, tam tersi bir karar aldı. Çekoslovakya'da karşı-devrim olmadığı ülkenin işgal kuvvetleri ve hainler hükumetini kabul etmeyeceği yönündeki bu karar bildiri şeklinde basılarak ve gazetelerde yayınlanarak derhal tüm halka duyuruldu. Bu durumda işbirlikçilerin ülkeyi yönetme şansı olmayacağı açıktı. İşte bu nedenle uçak ve trenlerde itile kakıla Moskova'ya götürülen Dubçek ve arkadaşlarına yapılan muamele orada birden değişmişti. Tabii ki baskı altında kaldılar ama bir süre sonra ülkeye iade edildiler. Halkın işgale karşı kesin direnişi onları bir süre daha yönetimde tuttu. İŞGALDEN SONRA Çek halkının direnişi devam etti. 16 Ocak 1969 tarihinde Jan Palach, Wenceslas Meydanı'nda kendisini yakarak Sovyet işgalini protesto etti. Bu olay bütün dünyada yankılandı.
Nihayet işgal güçleri 17 Nisan 1969 tarihinde Dubçek'i görevden alarak yerine kendi kuklaları olan Gustav Husak'ı getirdiler. Bu arada Komünist Partisi'nin yönetimine de işbirlikçilerini tayin ederek Eylül 1969 tarihinde Merkez Komitesi'ne reformları iptal ettiren bir karar çıkartabildiler. Ama tüm bunlar nafile olacak, Doğu Avrupa'nın bürokratik diktatörlükleri yirmi yıl sonra birbiri ardına ve önlenemez biçimde çökmeye başlayacaklardı. Dubçek'de 1992'de şüpheli olduğu ileri sürülen bir trafik kazasında ölmeden önce, 1991'de son Sovyet askerinin ülkesini terk ettiğini görecekti. BREJNEV DOKTRİNİ Çekoslovakya'nın işgali sırasında Sovyetler Birliği Komünist Partisi 1. Sekreteri olan Leonid Brejnev kendi adıyla anılan bir doktrin ortaya atarak işgali meşrulaştırmaya çalıştı. Buna göre her komünist parti sadece kendi halkına değil fakat aynı zamanda tüm sosyalist ülkelere ve tüm dünya komünist hareketine karşı sorumluydu. Bunu unutan her sosyalist rejim tek taraflı ve karşı devrimci bir hale geliyordu ve her komünist devletin herhangi bir komünist ülkedeki karşıdevrimci unsurların başarısını önlemek için müdahale hakkı vardı. ÇİN YUGOSLAVYA ve ARNAVUTLUK Tam da bu sıralarda dünya komünist hareketi kavramının bir efsaneden ibaret olduğu giderek ortaya çıkıyordu. Uzun zamandır Moskova ile çatışma halinde olan Çin, Yugoslavya ve Arnavutluk bunun geçici bir anlaşmazlık olmadığını ilan ediyorlar, uzlaşma köprülerini atıyorlardı. Keza Kuzey Kore ve bir ölçüye kadar da Küba -Sovyet yardımına olan büyük ihtiyacına rağmen- farklı yollardan ilerlemeye başlıyorlar ve Moskova ile uyduları yalnız kalıyorlardı. Batı Avrupa Komünist partileri de giderek marjinalleşirken, kısa bir süre sonra rafa kalkacak olan Avrupa Komünizmi kavramına sığınmaya çalışıyorlardı. Böylece Ruslar için müdahale olanağı ancak Varşova Paktı ülkeleri ile sınırlı kalıyor, Afrika'daki bazı hareketleri de doğrudan veya Kübalılar aracılığıyla desteklemeye çalışıyorlardı.
Gustáv Husák, 1969'dan 1987'ye kadar Çekoslovakya Komünist Partisi'nin uzun süreli Birinci Sekreteri ve 1975'ten 1989'a kadar Çekoslovakya cumhurbaşkanı olarak görev yapan Slovak komünist bir politikacıydı. Leonid Brejnev'le birlikte. Che Guevara'nın Güney Amerika çapında başlatmayı umduğu gerilla mücadelesi Bolivya dağlarında boğuldu ve Che 1967 yılında öldürüldü. Avrupa'daki 1968 olayları da Avrupa komünistlerinin en çok korktukları şeyin devrim olduğunu herkese ispat etti. Dünya komünist hareketi efsanesi hızla çöküyordu! Vietnam bir süre buna biraz prestij kazandırdı ama Kamboçya'da Kızıl Khmer'lerin katliamları büyük nefret uyandırdı. 1979 yılında Kızılordu Afganistan'daki zayıf rejimi desteklemek için Kabil'de başlayarak tüm ülkeyi işgal etti. Bu Sovyetler Birliği'ni ve "dünya komünist hareketi" adına arta kalan ne varsa onu çöküşe götüren yolun son aşamasını başlatacaktı. Tüm bu gelişmelerin ortasında meydana gelen Çekoslovakya işgali sosyalizmin dünya çapında inandırıcılığını yitirmesinde büyük rol oynadı. Ama en büyük inanç kaybı da bizzat bu işgale karışan ülkelerde meydana geldi. İşin felsefi temelleri ise ayrı bir konudur. Mehmet Tanju Akad
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR