Su problemi ve tesisat hataları
Dünyada tatlı su krizi giderek derinleşiyor. Ülkemiz sanılanın aksine tatlı su zengini değildir. Binalarımızdaki yanlış su tesisatları tatlı su kayıplarının önemli nedenlerindendir. İskandinav ülkeleri bu sorunu çok basit bir biçimde çözmüş.
Binalar için için sinsi sinsi milyonlarca litre su sızdırıyor ve yapı malzemesi çürüyor. Türkiye’de yaklaşık otuz sekiz milyon konut var ve bunların birçoğunda betona tek kat gömülmüş borular su kaçırıyor. Küresel düzeyde gittikçe ürkütücü oranda kendini gösteren tatlı su sıkıntısı acil çözüm bekleyen bir sorun haline geldi. Dünyanın yüzde yetmişi sularla kaplı ama insanın en çok gereksinim duyduğu tatlı su bu oranın yalnızca yüzde iki buçuğudur. İşte bu en önemli yüzde iki buçukluk altın değerindeki tatlı su kutuplarda buzul ve yeraltı suları olarak bulunmaktadır. İklim değişiklikleri, nüfus artışı, değişen yaşam biçimleri kuraklığı ciddi bir sorun olarak önümüze getirdi. Özellikle büyük kentlere su veren ve gittikçe kurumakta olan baraj gölleri nedeniyle bu endişe iyiden iyiye hissedilmeye başlandı. Tatlı suyun yaklaşık yüzde yetmişi tarım, yüzde onu da evlerde tüketilmektedir. Kalan yüzde yirmi ki ciddi bir oran olarak sanayi tesislerinde kullanılmaktadır. Ancak evlerin kullandığı oran da artış göstermektedir. Bir örnek büyük kentlerin dron görüntülerine bakın, kaç tane havuzlu villa ya da site göreceksiniz. Bir yandan su kesintileri bir yandan hoyratça kullanım ve kaçaklar. Psikolojik problemler nedeniyle her gün aşırı deterjan ve su kullanarak temizlik yapanlar. Sürekli porçöz kullanıp denizleri kirletenler... Toplumu bilinçlendirmek için öğretici videolar da çekiliyor ve suyun daha dikkatli kullanılması için uyarılar yapılıyor. Yağmur sularının boşa gitmemesi için oluk giderlerinin akıllıca yönlendirilmesi, daha fazla toplama rezervuarının olması, yaz aylarında bazı göllerin üzerlerinin güneş enerji panelleri içeren dev sallarla kaplanması gibi birçok proje ve bilimsel çalışma var. Bunların hepsi de faydalı olacak gibi görünüyor. Bu yazıda kaleme almak istediğim konu iste tesisat taktikleriyle ilgili. Hepimizin dikkatini çekmiştir, duvarlarda, yerlerde, tavanlarda kabarma, küflenme, rutubet, kabaran parkeler ve su lekeleri oluşur. Kontroller yapılır, tüm vanalar kapalı olduğu halde su sayacı fırıldak gibi döner ve en sonunda sıhhi tesisatçı çağrılır. Görevi devralan tesisatçının işi zordur çünkü duvar delici devreye sokulacak, dev ve pahalı bir proje tamamlanacaktır. Sonuç olarak nemin oluştuğu duvar iki daire arasındaysa iki komşu arasında tartışma ve hatta hukuksal süreç de olabilir; yüksek giderli işlemlerle duvar açılır ve tamir yapılır ÇATLAK BORU KİMİN SORUMLULUĞU? Peki duvarların içindeki bu su boruları neden çatlıyor? Tesisatçılara sordum ve aldığım yanıt hep aynı: “Kötü malzeme, eskime, kalitesiz işçilik, değişken su basıncı ve ısı değişiklikleri...” Hmm… Türkiye tektonik bir deprem bölgesidir. Toprak sürekli hareket halinde üstelik metal ya da sert plastik borular direk betona gömülüyor. Beton donarken daha daralarak boruyu çatlatabilir mi? Beton donduktan sonra yerküre hareketleri yüzünden, binanın ağırlığı da boru çatlayabilir mi? İşte bu bağlamda Türkiye’de yapılan bir ihmale dikkat çekmek istiyorum. İskandinav ülkeleri tesisatçılık konusunda çok ileridir. Soğuk ve nemli iklim olduğu için buradaki binalarda oluşabilecek az miktar kaçak bile çoğu ahşap olan binalara ağır hasar verebilir. Peki bu iş burada nasıl yapılıyor? Su borusu çifte boru olarak koruyucusuyla duvara ya da taban betonuna gömülüyor. Böylece herhangi bir kaçak olduğunda yapı malzemesi zarar görmüyor ve duvarlar kabarmıyor. Su kaçağı dışarı sızdığı için kolay tespit ediliyor. Tesisat ustası çatlak boruyu içeriden ve dışarıdan montaj somunlarını gevşetip ’sadrazamın kılıcı gibi’ çekip alıyor ve yerine yenisini yerleştiriyor. En azından bundan sonra yapılacak binalarda ya da yenileme operasyonlarında çift boru kullanılması çok faydalı olacaktır. Hem pratik, ucuz tamir ve değişme hem de suyun idareli harcanması konusunda katkı sağlayacaktır. Umarım bu yazı yapı sektöründeki girişimcilerimizin ve sıhhi tesisatçılarımızın dikkatini çeker. Kuraklığa karşı mücadele çok yönlü olacak ve zaman kaybedilmeyecek. Bu konuda mühendislere, bilim insanlarına ve mavi yakalı- eli öpülesi değerli emekçilere çok önemli görevler düşüyor. Cem güneş Gercekedebiyat.com














