Parkcini / Ali Günay
Parka geziye gelenler onu görürlerdi ilkin. Upuzun bir selvi; ayaklı bir şişe sanki. Şişe, kadeh sevmezdi Erk Ağa. Bu nedenle mi emretmişti kesilmesini? Yalan, dedi. Bina yaptıracağım oraya, dedi. Park da benim ağaç da, dedi. Ben ne dersem o, dedi. Dedi de dedi. Bir şafak vakti geldiler kesmeye. Sıra gelmeden ona, sur’a üfledi bir fil. Kuşlar havadan süzülüp geldi, topraktan karıncalar, sudan balıklar. Toplandılar aslandan fareye, ceylandan kuzuya, arıdan kelebeğe, erkeği dişisiyle türlü çeşitli canlılar… Doldu park, taştı meydanlara. Mahşer… Korktu, telaşlandı, öfkelendi Erk Ağa. Kabuklu, kocaman, kara bir böcekti; çok kollu, çok gözlü, çok duyargalı. İstişareye çağırdı yardımcılarını. Yecüc mecüc bunlar, dedi. Yecüc mecüc bunlar, dediler. Beni yiyecekler dedi. Dediler: yedirmeyiz! Dedi: tümü imha edile! Özel donanımlı çevik güçler, dev püskürtücüler, sıvı, gaz haşere ilaçları, silahlar, coplar, yumruklar, tekmeler… Bir aslan vuruldu, bir kartal, bir yunus… Döve döve öldürüldü bir kuzu. Kaç sincabın kafatası çatladı, gözü çıktı kaç ceylanın. Bir kanaryanın boynu koparıldı, kanadı kırıldı ötücü kuşların. Karıncalar ezildi, gaza boğuldu arılar, uçamaz oldu kelebekler. Orantısız Güç: Şiddet… Orantısız Zekâ: Direniş… Orantısız Güç: Şiddet… Şiddet… Şiddet… Asılı kaldı, boşaltılmış, yasaklanmış meydanların üzerinde öfkeleri, çığlıkları, ahları... Ertesi gün şafakta, aldı bu öfkeleri, ahları, çığlıkları rüzgâr, getirdi o şişe ağacın dibine. Geçirdi sık dallarının, yapraklarının arasından. Yükseltip şişe ağzı gibi duran tepesinden, bir bulut şeklinde astı gökyüzüne. Görenler dedi: Cin şişeden çıktı! Erk Ağa da gördü gökyüzünde asılı kalmış, bu alaycı cini. Görmesiyle çarpıldı yüzü, pörtledi. Her bulut kıs kıs gülüp, muzipçe göz kırpar mı böyle? (Ankara, 21-27 Haziran 2014) Ali Günay
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR