Son Dakika



Bir insanın biyolojik doğumu çekirdek aile etrafında yer alan herkesi sevince boğar. Daha da öte genişletecek olursak bu sevinç kümesine üç beş komşuyu da ekleyebiliriz. O günün tarihi, hem gelen her yeni yıl içinde kutlanmak üzere hem de kaydıhayat için nüfus kütüğüne not düşülür. Bu doğum, sadece o dar topluluğu ilgilendirirken geri kalan toplumun ruhu bile duymaz. Toplum, onu ancak ülke nüfusunu bir arttıracak belirsiz bir birey olarak algılar genel sayı toplamı içinde.

Öyle doğumlar vardır ki biyolojik saatle anılmaz. Toplumsal bir hareket sonucunda var olduğu kimliğiyle anılır. O hareketin tarihi, tüm toplumun hatta toplumların hafızasına kayıt düşülür. Bu doğum, kendi toplumunu aşarak dünya toplumlarını derinden etkileyebilir.

Mustafa Kemal’i sırf bir fani olma vasfıyla düşünürsek evet, 1881’de Selanik’te doğmuştur. Fakat onun topluma mal olan asıl doğumu, daha doğrusu bizim bildiğimiz Mustafa Kemal’in doğumu 1915 Çanakkale Zaferi’yledir. Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu’na tarihlerinin en büyük yenilgisini yaşatan başarılı bir asker olarak doğmuştur Çanakkale’de. Çanakkale’deki bu doğum, Mustafa Kemal’den bir toplumun Atatürk’üne doğru evrilecek bir doğumdur. Buna yeniden doğum diyebiliriz.

“O yeni doğan”, Atatürk olma yolundaki bu parlak başarının eseriyledir ki 1918 yılı sonunda Birinci Dünya Savaşı’nda hiçbir yenilgiye uğramadan çıkan tek Osmanlı komutanı olmuştur. Onun göğsünde taşıdığı nişanın adı “başarılı bir asker” madalyasıdır.

“O yeni doğan”, bu başarının büyümesiyledir ki dört yıllık süre sonunda yaygın bir şekilde halkıyla bütünleşerek emperyalist güçlerin oyuncağı olmuş işgalcileri yurttan söküp atarak bir ulusa bağımsızlık yolunu açmıştır.

“O yeni doğan”, dünyadaki gelişimlerin gerisinde kaldığı için sendeleyerek parlak günlerini yitirmekle kalmayıp “Avrupa’nın hasta adamı” ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu üzerinde 1923 yılına kadar Anadolu Devrimi’ni ilmek ilmek örerek bir güneş gibi yükselttiği Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır. Bir imparatorluktan ulus devlet çıkartmayı başarmış bir devrimcidir o.

“O yeni doğan”, kurduğu laik Cumhuriyet’in önündeki taassup engelleri tümden kaldırmak için teokratik bir düzene karşı mücadelesini yeniden başlatarak kısa süre (3 Mart 1924)  içerisinde toplumunu ikna etmek suretiyle Ortadoğu coğrafyasında mücadelesini kazanan ilk devrimci lider olmuştur.

“O yeni doğan”, bölgede ve dünyada kurulu dengeleri tümden sarsmıştır. Belki hasislikten, belki emperyal savaş stratejilerinden, belki de sırf ideolojik hasımlıktan dolayı kimi kapı komşusu ona faşist demişken, dünyayı kana boyayan kimi komşu kıta diktatörleri komünist demiştir. Kimileri de hızını alamayıp diktatör demiştir. Yoluna baş koyduğu mazlum halkı ise ona sadece “Atatürk” demiştir.

Mustafa Kemal Hareketi’nin tarihe yansıyan yüzünden biliriz ki içte ve dışta bu gibi tekil yıpratma ve karalamalar objektif değerlendirmelerin ürünü olarak değil, bilimsellikten uzak ideolojilerin pragmatik konumlanmalarına göre yakıştırdıkları sübjektif tanımlamalardır.

Absürtlükler olarak örneklemeye çalıştığımız birkaç özel amaçlı söylem dışında asıl genel görüş, zamanın bir devlet başkanının dediği gibi “O büyük insan, yalnız Türkiye için değil, bütün Doğu milletleri için de en büyük bir önderdi.” Bilindiği üzere tarihte birçok mazlum ulusun kurtuluş mücadelesine rol model olmuştur Mustafa Kemal.

Fani olan Mustafa Kemal Atatürk’e yeniden dönecek olursak…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çankaya günlerinde kendisine mutlu olup olmadığını soran bir gazeteciye, “Mutluyum! Çünkü başardım.” cevabını verir. Onun başarısında ne dostun ne de düşmanın kuşkusu gerçekten yoktu. Fakat kuşku duyulmayan bir hayat gerçeği daha vardı: Cephelerde, sahralarda, çadırlarda geçen bir ömür içinde düzensiz uyku, düzensiz beslenme, bitmek bilmeyen bir çalışma arzusu, savaş altındayken bile -çadır içinde- saydığımız temel gereksinmeleri ihmal ederek okuma arzusu ve zihninde örgülediği toplum yapısı için sürekli devrim düşünceleri… Böylesi çileli hayat içerisinde kalan bünyesi onu siroza doğru yol aldırmıştır. Son bir yıl içinde daha da bozulan bir sağlık ve…

10 Kasım 1938 saat 9’u 5 geçe!..

Dünyada onca devrim oldu, rejim kuruldu. Tepetaklak oldu ya da en azından revizyona uğradı. Yaşayanlarınsa ömrü daha ne kadar olacak kim bilir? Bu yandan da hiçbiri geçerliliğini, gerekliliğini yitirmeyen Atatürk Devrimleri…

Hayır!

10 Kasım 1938 saat 9’u 5 geçe, bir faninin nüfus kütüğüne düşen sadece bir kayıttır.

Girişte, biyolojik doğumundan ziyade toplumsal doğumunu tanımlamıştık. Ölümünü de biyolojik gerçekliğin dışındaki bir ölümsüzlükle tanımlayabiliriz:

Atatürk, 1881’de doğmadığı gibi 1938’de de ölmedi!

Onu bugüne kadar yaşatan ve bundan öte de yaşatacak olan devrimleridir.

Sami Günal
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM