Türkiye halkı 21 Aralık 1943’te önemli bir siyaset ve devlet adamını, Cumhuriyet Devrimlerinin bir teorisyenini ve ezilen Türkiye emekçilerinin bir dava adamını kaybetmişti.

SALDIRILARIN NEDENİ VE KAYNAĞI

Günümüzde Mahmut Esat Bozkurt, bazı çevrelerce eleştiriliyor, saldırı ve hakarete, hatta hayasızca iftiralara uğruyor. Neden? Çünkü o, yaşının ilerleyen yıllarında dönekleşmeden, davasına ihanet etmeden, bildiğini, inandığını yaşamının en son anına dek başı dik olarak ifade etmiştir de ondan.

Mahmut Esat hayatı boyunca yoksulların ve emekçilerin davasına sahip çıkmıştır. Bunu hiçbir mevki, makam ve dünya malı beklentisi içine girmeden yapmıştır.

Mahmut Esat Bozkurt’a yönelik saldırılar hep şeriatçı çevrelerden gelirdi, ama son yıllarda onlara solcu dönekler, “yetmez ama evetçiler” de katılmışlardır. Neden?

Çünkü onlar, Avrupa Parlamentosu'nun 2003 yılında yayımladığı Türkiye raporunda, “Kemalizm'in AB'ye üyelik yolunda köstek oluşturduğu” ve AB elçisi Karen Fogg’un “Kemalizm’in üstesinden gelinmelidir” talimatına uygun hareket etmektedirler.

Mahmut Esat 1892 yılında doğdu. O, Cumhuriyet Devrimi’ni gerçekleştiren kuşağın en genç olanıdır. 1908 Jön Türk Devrimi onun siyasi bilincinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Devrimin ilk yılında kaydını Hukuk Fakültesi’ne yaptırmış, öğrencilik yıllarından itibaren de sürekli okuyup yazmıştır.

MAHMUT ESAT'IN ÖNEMİ

İsviçre’de hukuk eğitimi almış ve Cenevre Üniversite’sinde Türkiye’nin sömürgeleşmesinin bir ifadesi olan imtiyazlar konusunda doktora tezini sunmuştur. Tezini Avrupalı hocalara kabul ettirmekle kalmamış, yıllar sonra 1926’da Atatürk’ü de ikna ederek, Türkiye’yi Lahey Adalet Divanı’nda Bozkurt-Lotus Davası’nda başarıyla savunmuştur. Bütün bunlar ona dünyalı bir ufuk da kazandırmıştır.

Mahmut Esat yurtdışında yaşadığı dönemde Türkiye’nin milli davasını savunmak için olağanüstü bir çaba göstermiş ve birçok gazete ve dergide Türk tezlerini dile getirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşen Türkiye’nin işgal edilmesi üzerine hemen yurda dönmüş ve Ege bölgesindeki direnişçi çevrelerde etkin bir rol oynamıştı.

Mahmut Esat Anadolu’ya, yani Ankara’ya yerleştikten sonra da ezilenden yana toplumcu görüşlerini açıklamaktan hiçbir zaman çekinmedi. Hatta kimi zaman Atatürk’ü kızdıracak kadar İttihatçı ve solcu kimliğine de vurgu yapmıştır. Onun bağımsızlıkçı ve antiemperyalist tutumu siyasi konjonktürden değil, fakat edindiği felsefi-siyasi duruşunun bir sonucuydu.

Ona göre yeni Türkiye’nin istikameti halkçılıktır ve bunun gereği yerine getirilmek zorundadır. Yazıları bir bakıma işbaşına yeni gelmiş Cumhuriyetçi iktidarın eleştirisi olarak da okunabilir. En azından yazılarında bunun bazı izlerini görürüz.

Yazılarında ihtilal ve inkılapların başarılı olabilmesi için ezilenlerin ve emekçilerin siyasi ve ekonomik haklarının hukuki alanda da perçinlenmesini savunmuş ve bir dizi tedbirlerin alınmasını sağlamıştı.

1924 yılında kabul edilen Kanuni Esasi’nin hazırlık komisyonlarında görev aldı, İktisat Vekilliğinin yanı sıra Adalet Bakanlığı görevlerinde de bulundu. İktisat Vekilliği döneminde köylülerin iktisadi durumunun düzelmesi için bir dizi yasanın çıkmasını sağladı. Devrimlerin kalıcı hale gelmesi için “Medeni Kanununu, Türk Ceza Kanununu, Borçlar ve Ticaret Kanunlarını hem kaleme almış hem de bunların yasalaşmasını sağlamıştı.

MAHMUT ESAT BOZKURT'UN ÖDEMİŞ KONUŞMASI 

Mahmut Esat Bozkurt’a saldıranlar, onun en çok 1930 yılında Ödemiş’te yaptığı konuşmasına atıfta bulunmaktadırlar.

Ne demiştir orada:

“Mebusunuzun bütün maddi varlığı, son nefesiyle beraber Cumhuriyet Halk Fırkası'nın malıdır; malı olarak da kalacaktır.

Mebusunuz günde iki elbise değiştirenler gibi milli kanaatlerini değiştirecek cibilliyette bir adam değildir.

Muhalefet fırkasının İzmir'de kuruluşu günlerinde Fırka'nızın uğradığı hakaret, faizle iade edilebilirdi. İade edilmediyse, Cumhuriyet Halk Fırkası, hasımlarından değil, tarihten korktu. Aldatılmış, temiz yürekli vatandaşların kanından korktu. Vatandaş kanıyla resmi açılış yapmaktan sakındı. Onun için öcünü, tarihe ve Cumhuriyet kanunlarına bıraktı. Bir kısım vatandaşlar hakikatin nerede olduğunu yakında anlayacaklar, aldatılmış olduklarını görüp anlayacaklardır.”

Nitekim bu konuşmadan üç ay sonra, 23 Aralık’ta Menemen isyanı patlak vermişti. Şeriatçılar kentte terör estirmekle kalmamışlar orada askerliğini yedek subay olarak yapan öğretmen Kubilay’la birlikte iki bekçiyi de öldürmüşlerdir. Kubilay’ın kafasınıysa tıpkı bugün IŞİD’çıların yaptığı gibi kör bir bıçakla kesmişler ve yeşil bayrağın tepesine asmışlardır.

Bozkurt’un konuşması şöyle devam etmektedir:

“Cumhuriyet Halk Fırkası üyelerindenim; çünkü bu fırka, vatanın kurtulma siyaseti mesuliyetini yüklenen, vatanı kurtaran fırkadır. Bu fırka, dünyanın en büyük inkılabını yapmış ve öldüğü zannedilen Türk milletini, bugün dünyanın en medeni milletleri sırasına dizmiştir. Cumhuriyet Halk Fırkası üyelerindenim; çünkü bu fırka bu vatanın maddi, manevi varlıklarını yabancıların ellerinden alarak Türk milletine verdi... Düne, bugüne kadar Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan olup da bugün nedense dönmüş olanlara soralım. "İlmi düşünce" diye Cumhuriyet Halk Fırkası'na sövdükleri şu anda taşıdıkları saadeti hangi fırkanın siyaseti sayesinde edindiler? Düne kadar vapurlarda, trenlerde, memleketimizin bugün ticari ve mali müesseselerinde kimler çalışıyordu ve bunlar kimlerin ellerinde bulunuyordu? Türk olmayanların, değil mi? Bugün kimin elindedir? Türklerin.

Düne kadar bağlar, bahçeler hatta dağlar, ovalar, mal mülk, memleketin iktisadiyatı baştan başa Türk olmayanların elinde değil miydi? Bugün bütün bunlar Türklerin eline geçti...

Cumhuriyet Halk Fırkası'ndanım; çünkü bu fırka bugüne kadar yaptıklarıyla esasen efendi olan Türk milletine mevkiini iade etti. Benim fikrim, kanaatim şudur ki, dost da düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. Dünyanın en hür bir memleketindeyiz. Onun adına Türkiye diyorlar.”

Her ne kadar nutkun son iki cümlesi yanlış anlaşılmaya müsaitse de gene de yazının bütününe bakıldığında bu konuşmanın korkmayan ve cesur birinin, halkın-emekçinin dostu olan ve Büyük Fransız Devrimi’nden tanıdığımız Robespierreler gibi rüşvet yemeyen bir devrimcinin ağzından çıktığı anlaşılmaktadır. 

Ayrıca bu konuşmanın bir de arka planı vardı. Neydi bu arka plan? Atatürk’ün tavsiyesi üzerine Serbest Cumhuriyet Partisi kurulmuş ama bu parti kısa bir sürede Cumhuriyet düşmanlarının faaliyet odağı haline gelmişti. Ayrıca emperyalizmle cebelleşen genç Cumhuriyet, Hatay sorunuyla ve hemen ardından da Ağrı isyanıyla boğuşmak zorunda kalmıştı. Bu konuşmadan hemen sonra başta CHP içindeki palazlanan burjuvazinin sözcülerinin başlattığı bir kampanya sonucu, sırf partisi ve Atatürk yara almasın diye bütün görevlerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştı.

Bugün, “artık CHP, Atatürk’ün CHP’si değildir” diyen CHP genel başkanlarımız var. Bugün, “artık Mahmut Esat Bozkurt dönemi kapanmıştır” diyen hukukçularımız var. O halde biz de “iyi ki Türkiye’mizin engin bir tarihi ve Mahmut Esat Bozkurt gibi büyük teorisyenimiz var” diyoruz. Kaynak Yayınları şu ana kadar Mahmut Esat Bozkurt’un kaleme aldığı Atatürk İhtilali dışında, yazdıklarını ve yaptığı bütün konuşmalarını Toplu Eserler’de toplamıştır. 

Sadık Usta

Kaynak Yayınları Genel Yayın Yönetmeni

KİTABI EDİNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)