Son Dakika



(…)

Bu Fransız usulü hürriyetçilik bizim adamlarımızı nasıl kavrıyor anlayamıyorum. Orada hürriyetçilik, iş adamlarının idareyi kendi çıkarlarına göre işletmek isteğinden geliyor. İsteğinden bile değil, zorunluğundan...

Bizde şimdilik böyle bir zorunluk bulunmadığına göre, bizimkilerin istediği hürriyet, bizim iş adamlarımız için değil, ancak, Fransız, İngiliz, Alman iş adamları için söz konusu olabilir. O zaman da bunun anlamı değişir!

Bu kadar açık bir şeyi, nasıl olur da orta akıllı insan anlayamaz.

Bazı yüksek memurların bu, ya da şu büyük devletin politikasını gütmesi; yürütülen politika yerli politika olursa, bu başkasının politikasını gütmek, yerli politikayı, yerli amaçlardan saptırmazsa tehlikeli sayılamaz. İyi kullanıldığı zaman yararlı bile olur.

Buradaki tehlike, elde edilen yararla zararın yüzdesindedir. Sonunda biz zararlı çıkıyorsak hainlik olur, kârlı çıkıyorsak vatanseverlik... Yani, bir yabancı devletin politikasından yana olmak, yerli politika için başvurulmuş bir yolsa doğru sayılır.

Aslında bir devlet güçsüz düşmüşse, böyle politikalar her zaman tehlikeli görülmemeli, güdülürken çok ihtiyatlı davranılmalıdır. Ayrıca kişilerin düşünce, vicdan, paraya karşı tutumları da, burada çok önemli...

Çünkü tutkuları olan kişilerin çoğu zaman hiç farkında olmaksızın, yerli amaçtan sapmaları da mümkündür.

O kadar ki, bir politikanın yarısına kadarı yararlı, yarısından sonrası gayet zararlı olabilir. Ya da, zararlıya döndürülebilir.

Bana vesveseli, evhamlı diyorlar. Ben kendi işlerimde vesveseli de değilim, evhamlı da... Başkalarının işlerine geldi mi, orada kılı kırka yarmamak olmaz. Burada iki defa yanılmak iki defa pişman olmak vardır.

Bir, adamın gücünde yanılmış olurum, bir de, politikanın kendisinde... (Batı Çıkmazı Roman Notları 2 Bağlam y. İst. s. 191-192)

POLİTİKA ve GERÇEK

1) Politikada gerçek hem kurtarıcıdır, hem yanıltıcı... Kurtarıcıdır, gerçekte yanılmadınsa; ona göre aldığın tedbirler, kurduğun planlar, hatta yaptığın blöfler yararlı olur.

Gerçek yanıltıcıdır. Çünkü çok oynaktır, çok değişkendir. Bir an önce yüzde yüz gerçek olan bir şey, senden habersiz, birden değişmiş olur. Çünkü birçok halkaları, başkalarının elindedir. Değişmeden önceki gerçeğe göre imkânsız olan bir şey, senden uzakta bir şeyler değiştiği için birdenbire değişen imkânsızlıklar, imkânlar haline getirilmiş olur.

Böyle durumlarda, gene bir çıkar yol vardır, eğer güçlü isen... Yani zor oyunu bozabilirse... Güçsüz, bilmediği, sezinleyemediği değişmeler karşısında napsın? 

2) Olacakları bir sakin dönemde telaşsız beklemek başka bir şeydir, en önemsiz de olsa, bir telaşın içindeyken karşılaşmak başka bir şey. Bu sebeple akıllı devlet adamları, pürüzlerden, mümkün mertebe çabuk kurtulmaya bakmalıdırlar.  

3) Bir devlet Başkanı, bence, ya en ağır durumların hakkından gelecek kadar güçlü olmalı, ya da, kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış kadar güçsüz olmalıdır. İkisinde de bunaldığı zaman sıçrayıp ölüm eri olabilir. Durumun en kötüsü, kaybedecek çok şey varken güçsüz düşmektir. Bizim durumumuz çoktan beri böyledir. (s. 192)

1) Abdülaziz'in indirileceğini, Abdülaziz'den başka herkes çok önceden biliyor.  (s. 192)

BATI OYUNLARI

93 Savaşında İngiltere'nin Osmanlı'ya oynadığı oyun, düpedüz orospuluktur.

Bütün Türk ordularının Çarlık tarafından tamamiyle dağılmasını bekledikten sonra işe, sanki bu namussuzluk sırf Hariciye Vekili'nin hüneri imiş gibi, onu istifaya mecbur ederek donanmasını Marmara'ya sokması, kimsenin yutmayacağı pis bir Yahudi oyunuydu.

- Abdülhamit bu oyunu, İngiltere'nin burnundan getirmek için, Alman politikasını uzun yıllar kullanmış, İngiliz namussuzluğunun öcünü almıştır. (Buradaki namussuzluk, dürüst görünmeyi sürdürmenin meydana getirdiği namussuzluktur. Yoksa İngiliz'den Osmanlı'nın hayır umması eşeklik olur.)  (s.196)

- Ali Suavi Buhara'lıydı. Bir İngiliz mürebbiyesi ile sevişip evlenmiş, böylece yükselmesi yolu karışmıştı, Fena şöhret sahibi olan bu karı, kocasına hem iyice hakim olmuş,  hem de onu aldatmağa başlamıştı. Vay canına! Bu da dümbükmüş yahu!

Bu sarıklı ihtilâlci (!) Karı Beyoğlu'ndaki bir zengin Ermeni tüccara kaçarak Ali Suavi'yi, şu sarıklı ihtilâlcimizi yüzüstü bırakınca, dümbük vatanı kurtarmağa kalktı. (İngiliz yazarına göre, Ali Suavi işsiz ve serseri ortada kaldı.) - Yahu bütün bizim sarıklı ve sarıksız ihtilalcilerimiz (!) hep mi bu halde ve bu tiynette olurlar?

- Milliyetçi kılığına giren Rus ajanları da, Ali Suavi'ye, şu sarıklı ihtilalcimize yardım ettiler.

- Abdülhamit, Yıldız Parkı'nı, bayramlarda, zengin-fakir bütün halka açıyordu.   (s. 197)

BATILILAŞMA OYUNLARI

1) Yeniçerilerden sonra kurulan ordu, yüksek kadrolarıyla ister istemez Batılaşmacı kesilmiştir. Bu hal, orduyu, son hesaplaşmada, Osmanlılığa, Osmanlı halkları çıkarlarına karşı batılı soyguncuların dayanağı haline getirmiştir.

Bu sebeple kendisine göre bir Doğulu şuurla Batıya karşı silahla direnmek istiyen Abdülaziz, asker sivil batılaşmacılar - Batı Ajanları - vasıtasiyle baskına uğratılarak hürriyet ve yaşama adına alaşağı edilir.

Sonra da, ordunun alt tabakalarının herhangi bir başkaldırmasından korkularak kendisini öldürmeye zorlanır. (Burada, göz göre göre yardım edilmiyerek kendisini öldürmeye Zorlanan Alemdar ile batılaşmacılardan yana görünen alık Alemdar ile gene başka çeşit baskılarla Batıya karşı çıkmak istiyerek haddini bilmediği için kendisini öldürmeye zorlanan Abdülaziz arasında tersinden bir kader benzerliği vardır.)

2) Orduyu, Batılıların kestanelerini ateşten çıkarmak için kullandığını belki de, apaçık bilmiyen, kendi kişisel çkarlarıyla kişisel kinlerini doyurmak için içerdeki batılaşmacılarla dışardaki batılıları oynattığını zanneden aptal Hüseyin Avni (Malak Hüseyin) Paşa batılaşmacı ajanların müttefiki Mithat Paşa'nın belki gerçekten bütün umudunu bağladığı, belki de, batının düpedüz pis bir ajanı olduğu için üstüne gerilen askeri gücün şefi, ya Çerkes Hasan aracılığı ile kendisi ortadan kaldırır, ya da bu beklenmez olay karşısında alanın önünde rahatça açıldığı umuduna kapılır. İki ihtimal de, Mithat Paşa'nın rahatlamasındaki aptallığı göstermektedir... (s. 201)

3) Batılaşmacı Mithat Paşa çetesi Abdülaziz'i devirmek için orduyu yanına aldığı, askeri çetenin güçlü sergerdesi Malak Hüseyin'den de kolay kurtulduğu halde, oyun kurallarında büyük ve hakkından gelemeyeceği hilelere gittiğinden, böyle pis politikalarda ve soygunda ve de vatan satıcılığında zaten hiçbir gerçek güven söz konusu olamayacağı halde, gereğinden fazla güven aradığından Osmanlı tahtına hem Mason bir serseri ayyaş, hem de metelik hesabını bilmez bir deliyi oturtmanın rahatını umarken, Osmanlı temel yasalarına çarparak bütün hayallerinin yıkıldığını, hem de karşısında hiçbir esaslı güç yokmuş gibi iken yıkıldığını görmüş, düpedüz apışmıştır.

Bundan sonra, Abdülaziz'i batılıların çıkarları için deviren vatan hainlerine dünya zindan ve cehennem kesilmiştır.

4) Abdülhamit ile çalışmak işlerine daha elverişli geldiğinden İngilizler nasıl Mithat Paşa'yı kolayca bıraktılarsa, 93 bozgunu da, Abdülhamit'i çok ağır baha ödemesine rağmen Abdülaziz'i batılıların çıkarları hesabına alaşağı eden yüksek kademesi satılmış ordunun baskısından kurtarmıştır.

5) Bundan sonrası artık yeni Padişah için, bilhassa oluşundaki özelliğin Osmanlı toplumuna çok uygun düşmesinin de yardımiyle çocuk oyuncağı haline gelmiştir.

Aslında, kendisini vesveseye düşürdüğü, evhamlı, korkak, sonuna kadar mütereddit bir ruh hastası haline getirdiği söylenen olaylar, Abdülhamit'e kendisinde bulunmayan şeyleri dayatmamış, çağında 33 yıl hüküm sürmesini sağlayan büyük meziyetlerini gerçek hükümdarlar için Abdülhamit'te ruh hastalığı sayılan özellikler kullanılabildiği derecede, büyük meziyetlerdir. Ancak kendisini gerçekten dünya padişahı bilenler tarafından işe yarar hale getirilebilirler. - Evet, büyük meziyetleri rahatça işletmek imkanını sağlamıştır. (Aziz Bey Komitası - Çırağan Baskını,  Millet, Meclisi denilen o zamanki maskaralık, büyük askeri yiğitliği - Anayasa ile güçlendirilmek daha doğrusu batılılara memleketi satmak imkanını ele geçirilmek istenen Babıali'nin nüfuzu - bunlar hep gerçek bir hükümdarın gerçek idaresini kolay kurmasını sağlayan düşman faktörler olmuştur.)

Bu imkanları Abdülhamit'e hazırlayanlar, 3’üncü Mustafa, 3'üncü selim, 2'inci Mehmet, Mecit, Genç Osmanlılar, Mithat Paşa çetesi batılaşmacılarıdır. Böyle imkanları nasıl kullanacağını ise Abdülhamit, tarihte hiçbir Osmanoğlu'na nasip olmayacak şuurla biliyor, ustalıkla uygulamak yeteneğine sahip bulunuyordu. Arada, ölümle biten padişah indirmelerine karışmış, aklının katiyyen ermediği işleri İngiliz elçileriyle çeşitli namussuz yollardan giderek çevirmeye çalışmış Mithat Paşa'nın da tepelenmesi gerekiyordu.

Abdülhamit, böyle haddini bilmezlikleri, haddini bilmezlerin yanına kâr bırakacak adamlardan olmadığı gibi, gerçek hükümdarlık ödevleri de istesin istemesin onu zorluyordu.

Burada Abdülhamit, bu zorlamaya ancak Mithat Paşa'yla Mahmut Celalettin Paşa'ları Çadırköşkü önünde asmayacak kadar direnebilmiş, idam cezalarını, kendi açısından hakkı olmadığı halde, ebedi hapis cezasına çevirmiştir.

Buna hakkı olmadığı, Saltanat Şurası'nı meydana getiren Osmanlı büyüklerinin, idam cezasının uygulanmasına çoğunlukla oy vermelerinden bellidir. Buradaki ölüm cezası Abdülaziz'i kendini öldürmeye zorlama suçunun karşılığı değildir. Vatanı batılılara satmak için batılılar karşısında direnmeye kalkan bir padişahı, kendi ordusunu kandırarak alaşağı etmek suçudur ki, gerçek Osmanlılar, idamdan da daha büyük cezalara çarptırılmayı burada haklı olarak haklı görürler. (s. 203)

Kemal Tahir
(Batı Çıkmazı Roman Notları 2 Bağlam y. İst. Yayına hazırlayan: Cengiz Yazoğlu)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM