Son Dakika



İnsanların öldürülmesine “homocide”, kralların öldürülmesine “regicide” deniliyor. İnsanlar derken kralların dışındaki sıradan insanları kastediyoruz tabii. Ama kralları da mutlu azınlık sanmayın. Ne dertleri var, inanın onların yerinde olmak istemezsiniz. Mutlu kral yoktur ama mutlu insan olabilir. Bununla birlikte, ilginçtir, çoğu kişi iktidar ister. 
 
Birinci terimi Amerikan polisiye dizilerinden biliyoruz. Homocide department cinayet şubesi oluyor. (CSI’lar da cinayete bakıyor ama onlar daha çok teknik incelemeden gidiyor). Ankara’nın ayyaş polisi Behzat’ın hepsi ayyaş olan cinayet şubesi ise olay yeri inceleme ekibiyle nedense hep kavga ediyor. Behzatgiller daha kolay bir yoldan sonuca gitmeyi tercih ediyor. Canilerin kendilerinden daha fazla aptallık yapmasını bekliyorlar. Biraz da benim balık tutma yöntemime benziyor. Yeterince ısrar ederseniz başarı elde edilebiliyor. Tabiatta ve toplumda aptallık genelleşmiş olmakla birlikte, eşitsiz bir dağılım gösteriyor. Kader herkesin karşısına bir gün daha aptalını çıkarıyor ama herkes bundan aynı şekilde istifade edemiyor!
 
Bir de verbicide var. Kelimelerin öldürülmesi için kullanılıyor. İlk kez, bir sahaftan bulduğum Studies in Words (C.S.Lewis, 1960) kitabında rastlamıştım. (Hani şu meşhur Narnia Günlükleri’nin yazarı. Üstelik Tolkien’in yakın arkadaşıymış. Ben bu kitabı Yüzüklerin Efendisi’nin neredeyse 60 yıllık ilk paperback baskısını aldığım yerde bulmuştum. Nereden nereye.) Aklıma düşüp de bu yazıya oturunca bir Googıllayayım dedim. (İşte burada küçük bir katliam oldu bile – varalım bir googıllayalım, oradan Yalova’ya gidelim, bir sefamız olsun– hatta hiç dönmeyelim). Meğer ilk kez 1858 yılında Oliver Wendel Holmes tarafından The Autocrat of the Breakfast Table başlıklı –tefrikası iki yıl süren- yazılarında kullanılmış. 
 
Latince “kelime” anlamına gelen “verbum”  ile İngilizce “cide” ekinden oluşuyor.  Diğerleri de aynı mantıkla türetilmiş. Holmes’ın tanımı 19. yüzyıl Amerikan yazarının üslubuna ne kadar da uyuyor: “Bir kelimenin, meşru anlamı için ölümcül sonuçlar doğuracak şekilde şiddete maruz kalması”. Tam da aynı dönemin insanı olan Samuel L. Clemens herhalde böylesi laflara takarak Mark Twain’e dönüşmüş olmalı (ağır laflarla hızlandırılmış metamorfoz geçiren bir yazar hayal edin). Bunu yazar olma umudumu canlı tutacak bir yöntem olarak düşününce sırıtmayı kesemiyorum doğrusu. Etrafa ayıp oluyor ama, niçin sırıttığımı bilmiyorlar neyse ki. 
 
Merriam Webster’in büyük sözlüğü ise (10. baskı) daha iyi bir tanım yapmış: “Bir kelimenin manasını kasten bozmak.” Bu daha genel ve kullanışlı bir tanım. Ama bence hala biraz eksik. Örneğin boykot edilerek ya da gayrı resmi bir yasaklamayla unutturulmaya çalışılan kelimeleri de kapsama almak gerekir gibi geliyor. Hem, unutulmaya mahkum edilerek sosyal olarak öldürülen insanlar da yok mu? Öte yandan doğal bir süreç içerisinde eskiyerek kullanımdan düşen kelimelerin durumu ise tabiatıyla cinayet değil, doğal ölümdür. Anahtar kelime “kasıt.”
 
*
 
Kelime cinayetlerinin başına “yurtseverlik” dosyasını koyuyorum!
 
Emperyalizmin açık ve gizli işbirlikçileri yurtseverliğin anlamını o hale getirdiler ki, adeta faşizmle eş anlamlı olarak kullanıyorlar. Bağımsız olmayan bir ülkede demokrasi bekleyen gafiller!
 
Şimdi burada en azından bir “cinayete tam teşebbüs” kastı var. Ama faillere ne yapacağız. Hangi mahkemeye sevk edeceğiz. Hürriyet ve İtilafçılar bile vatanperver kelimesine bu şekilde dokunmaya cüret edememişlerdi. Bugün kendilerine solcu diyen kimi şaşkınlar yurtsever kelimesinden irkiliyor. Yemin ederim gafletin bu kadarına aklım ermiyor. Bakalım dosyayı kim kapatacak, ne zaman kapatacak. (Cold case –polisiye meraklıları bilir- olmazsa iyi. Biz şimdi Mütareke işbirlikçilerinin dosyasını tekrar açabilir miyiz?). 
 
Kesin eminim (ful dolu gibi), bizdeki işbirlikçiler bu kadar akıllı değil. Amerikalı akıl hocaları yurtseverliği ile bilinen Türklerin aklını karıştırmak üzere bunu tezgahlamış olmalı. Bu işlerde uzmanlıkları eskidir. Hitler, Kondor Lejyonu’nu İspanya’ya gönderince de fazla karşı çıkıyor gibi görünmemek için saldırganlık (agression) yerine müdahale (intervention) lafını ortaya atmışlardı. Son Irak savaşında da “embedded journalist” (yani eklenmiş, bağlanmış, -limon için olduğu gibi- yatağa konmuş…, -lale soğanı için olduğu gibi- gömülmüş de denilebilir) gazetecileri yanlarına almadılar mı? Bence çok iyi bir terim seçmişler. Samimiyetle kutlarım. Bunlara “inbeds” (yataktakiler) diye yeni bir isim takan dürüst Amerikalı gazetecileri de ayrıca kutlarım. 
 
*
 
Geçen yıl, eskiden Ankara’dan tanıdığım, vaktiyle meslek odasında yöneticilik yapmış eski bir solcu ile karşılaştım. Laf lafı açarken “bağımsızlık ne demek, artık herkes birbirine bağımlı, emperyalizm diye bir şey mi var, tek dünya” gibi liboş lafları sıralamaya başladı.
 
Onun kafasındaki kelimeleri, hatta kavramları bile öldürmeyi başarmışlardı! Üstelik, bu çok okuyan bir kişiydi. Solcuların liboşa dönüşme süreçlerini anlamayı çok isterim. Kafalarındaki değerler nasıl yıkıldı? Demek ki bu değerler ne kadar iğreti duruyormuş zihninde…
 
Bazen bir akımı itibarsızlaştırmak için dolaylı bir yöntem kullanıldığı da oluyor. Örneğin kapitalistler dünyayı korkunç üretim teknikleriyle ve fuzuli ambalaj atıklarıyla doldurmalarına karşı çıkan çevrecilere doğrudan pek saldıramıyorlar. O zaman “ekoterörist” diye bir laf icat ediliyor. Çevreci-terörist yani. Son derece pis bir taktik ama tüm bilgisini televizyondan ve bulvar gazetelerinden alan eblehlerin beyni pekala bulunabiliyor. Kapitalizme dokunma. Dünya onların kar etmesi için yaratıldı. İster pisletir, ister temizler. Sana ne? Böylece çevreci kelimesine bir kurşun daha sıkılmış oldu. Bir de “İslami-teröristler” var. Karmakarışık bir konu bu. Siz, siz olun, İslami terörist değil “ılımlı-İslamcı” olun. Liboşlara katılın. Modadan sapmayın, ötesini kurcalamayın.
 
*
 
Kelimeleri ya da onlarla birlikte kavramları öldürmek için başka taktikler de var. Sürekli tekrarlayarak yıpratma ve sıradanlaştırma yoluyla anlamsızlaştırmak da kullanılmıştır. 12 Eylül zindanlarında tutuklulara her gün copla ve sopayla sayısız kez "Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi" ve "Türk Ordusuna Değişmeyen Mesajı" tekrarlatılırken negatif bir sonucun çıkacağı son derece açıktı. Bağımsızlık mı istiyorsunuz, alın size bağımsızlık… Kim oluyorsunuz, neyinize, diyorlardı. Ezberlemeyenlere her gün fazladan otuzar cop. Buradan çıkıp da aklına mukayyet olmayan az değildi, şu anlamda ki, bazıları her türlü liboş etkiye açık hale gelmiş olabiliyorlardı. Baskıyı uygulayanların kaç tanesi aradan manipüle ediliyordu, ne kadarı olayın bütününü anlıyordu, ne kadarı olayların akışında sürüklenip gitti, kaç tanesinin bilinmeyen bir hikayesi var?
 
Bunlar Türkiye’de oldu ama tarihimizde o kadar çok baskı ve adaletsizlik var ki, bunlar da sıradanlaşıp raflara kondu, gitti. Türkler unutmaya fazlasıyla eğilimlidir. İlk anda yırtarsan muhtemelen bir daha asla hesap vermezsin. Birisi ihmal ya da eşeklik nedeniyle kaza yapıp adamın kolunu koparsa, etraftan “olan olmuş, kopan kol geri mi gelecek, dava etme, özür dilesin, kopmayan elini öpsün, affet gitsin” derler. Böyle kişilerin az olmadığı bir toplumda her şey daha kolay unutturulabilir, bunlara değerleri eriten ve kelimeleri öldürenler de dahildir. Ya hesap sormayız, ya da yanlış kişiyi mahkum ederiz… Garip bir halkız vesselam, kırk yılda ancak anladım diyeceğim ama, gene de tam anlamış değilim.
 
*
 
Dil en etkili silahtır. Sermayenin ve gericiliğin saldırılarına “liberal demokrasi” diyenler, eskisine bin kere rahmet okutan yobazların iktidarını “Arap Baharı”, bir buçuk milyon kişiyi öldüren işgali “özgürlük harekatı”, trilyonların hortumlandığı de-regülasyonları “girişim özgürlüğü” olarak niteleyenler, demokrasi ve özgürlük kelimelerini de katlediyor. Bunlar faili meçhul değil ama, kasabanın şerifi haydutlarla içki içiyor. Ahali erkenden evlerine kapanıyor. İşbirlikçiler bara doğru seğirtiyor… Ortada kalanlar nereye gidecek…Özgürlük nedir? Yeni uluslararası düzeni kabul etmektir. Özgürlük savaşçısı ise buna karşı çıkanları vurandır.
 
Arabo-grotesk bir dünyaya itildik, içinde çalkalanıp duruyoruz. Kelimeler de buna uyuyor. Onları kırpıp kaleidoskoplara koyuyorlar, sürekli anlam kaymasına uğratıyorlar.
 
Bu kargaşayı kafası bulanmadan atlatanlar bizdendir! 
 
 
Mehmet Tanju Akad
 
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM