Yirmili yaşlarının başında Roma’ya giden Caravaggio, eserlerini oluştururken canlı modeller kullanarak benzeri görülmemiş bir psikolojik drama ve gerçekçilik yaratmayı başardı.

"Katil ressam" olarak anılan Caravaggio’nun sanatındaki derinlik ve cüretkarlık, tıpkı hayatı gibi pek çok tartışmaya yol açıyordu.

Caravaggio, resimlerinde konu ne olursa olsun olağanüstü bir gerçekçilik tasvir etme yeteneğine sahipti.

Aziz Petrus’un şaheseri, onu yüceltilmiş bir figürden ziyade sıradan bir insan olarak gösterdiği için bu yaklaşımın mükemmel bir örneğidir.

Döneminin normlarına meydan okuyarak dini karakterleri sıradan insanlar seviyesinde betimlemesi, onun hem cesur hem asi olduğunu göstermekte.

Bu eserde Aziz Petrus, İsa’nın klasik çarmıh pozunda değil, baş aşağı bir haç üzerinde tasvir edilmiştir. Kirli ayaklarına ve vücuduna çakılan çivilerle tablo, dikkat çekici bir gerçeklik hissi uyandırırken koyu arka plan dramatik bir atmosfer yaratır.

Omnia Vincit Amor, yani "Aşk her şeyi fetheder" sözü, M.Ö. 70 yılında şair Virgilius tarafından ilk kez kullanılmıştır. Caravaggio ise bu temaya farklı bir boyut kazandırdı. Onun yorumunda "Aşk Tanrısı", Roma mitolojisindeki standart görünümden oldukça uzaktı. Michelangelo’nun Zafer’inden ilham alan Caravaggio, kendi eserine eşsiz bir dokunuş ekledi. Bu versiyonda Eros, canlı, cinselliği ön planda ve çıplaklığını saklama ihtiyacından uzak bir şekilde tasvir edilmiştir.

Eserin dikkat çeken diğer detayları arasında keman, taç, kalem, el yazmaları, defne yaprakları ve çiçeklerin düzensiz şekilde Aşk Tanrısı’nın ayaklarının altında ezilmiş olarak tasvir edilmesi bulunmaktadır.

Bir diğer önemli eseri Saul’un Şam yolundaki dönüşümünü anlatmaktadır. Tablo, Saul’un Tanrı’nın sesiyle kör olduğu ve atından düşmesine neden olan anı canlandırır.

Sahnenin odak noktası, Saul’un ellerini kaldırarak ilahi güce teslim olduğu an ile Tanrı’nın etkisinin fiziksel düzlemde vücut bulduğu çarpıcı kompozisyondur. Bu eserde tenebrizm tekniği ustaca kullanılmış olup, dramatik etkinin güçlendirilmesini sağlamıştır.

Bu etkileyici eser, Caravaggio’nun sanatsal dehasını ve psikolojik derinliğini gözler önüne seriyor. Caravaggio’nun sanatı dönemindeki estetik normlara uymadı ve sıklıkla Katolik kiliseleri tarafından reddedildi. Rönesans döneminde Tanrı’nın alemi ile insan dünyası arasında keskin çizgiler çiziliyordu; ancak Caravaggio’nun çalışmalarında bu sınırların silikleştiği ve Tanrı’nın gücünün doğrudan insan bedenleriyle temasa geçtiği görülüyor.

Sanatçının asi kişiliği ve sık sık fiziksel çatışmalara karışması da eserleri kadar dikkat çekiciydi. 1606 yılında işlediği cinayet sonucu hayatının geri kalanını kaçak olarak geçirmek zorunda kaldı. Bu süreçte, birçok eserinde kendi yüz hatlarını modellendiği detaylar göz ardı edilemeyecek kadar belirgin.

Dahası, pek çok yakın arkadaşını ve ailesini modeller olarak kullandığı biliniyor. Örneğin Bacchus adlı eserinde öğrencisi ve aynı zamanda aşk ilişkisine sahip olduğu düşünülen Mario Minniti’yi şarap tanrısı olarak tasvir etti.

Minniti’nin gençlik enerjisi yayan bir tanrı olarak betimlendiği bu çalışma, Caravaggio’nun geleneklere meydan okuma cesaretini gözler önüne seriyor.

Bacchus’un insanlaştırılmış hali aracılığıyla Tanrı’yı ölümlü biri gibi tasvir etmesi o dönemde oldukça devrim niteliğinde bir adım olarak kabul edilebilir.

Ancak sanatçı burada sıra dışı bir yaklaşım daha benimseyerek Bacchus’u canlı ve çekici bir şekilde değil, soluk tenli ve hasta bir şekilde resmetmiştir.

Bu detayın nedenini anlayabilmek için farklı yorumlar geliştirilmiştir: bazı sanat tarihçiler eser için Caravaggio’nun akut sarılık geçirdiği döneme ait otoportresi olduğunu öne sürerken bazıları hasta Bacchus'un, Caravaggio’nun şarap tanrısı rolüne girdiği ve aynadan yansımasını çizdiği bir  otoportre olduğuna gerçekten emin.

Davut Golyat'ın Kafası İle (1610) tablosundaki kesik kelleyse Caravaggio'nun kendi kafası olması çok ilginçtir. 

Caravaggio, sık sık fiziksel tartışmalara karışan asi bir adamdı. 1606'da bir adamı öldürdü ve hayatının geri kalanını da kaçak olarak geçirdi.

*Tenebrizm (Caravaggioculuk) bir sanat terimidir. Bu tarz eserlerde objeler daha derin ve aydınlık gözükürken, fon koyudur. Tenebrizm için ışığın ve karanlığın etkileyici bir kontrastı diyebiliriz. Bazıları 'dramatik aydınlatma' olarak da tanımlamaktadır.

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)