Kanlı Dört Yıl - Rus İç Savaş Tarihi 1917-1920 kitabı üzerine
Ramin Sadıgov’un yazdığı Kanlı Dört Yıl Rus İç Savaş Tarihi 1917-1920 kitabını okuyunca kesinlikle kararımı verdim: Dünyada cehennem yıllarını 1917-1920 yılları arasında Rus milleti yaşadı.
Dünyada cehennemi yıllar yaşamış bir devlet/millet kimdir diye sorsalar elbette Amerikan İç Savaşı’nda Amerikalılar (1861 –1865); Türkler (Balkan Savaşı, 1912 – 1913, İşgal yılları, 1918 – 1923); Almanlar (1944 – 45) vs. hemen ilk akla gelir. Ancak Dr. Ramin Sadıgov’un yazdığı Kanlı Dört Yıl Rus İç Savaş Tarihi 1917-1920 kitabını okuyunca kesinlikle kararımı verdim: Dünyada cehennem yıllarını 1917-1920 yılları arasında Rus milleti yaşadı. Özellikle sosyalist kökenden gelen biz Türkler bu yılları, o dönem sosyalist önderlerin yalan yanlış eksik çevrilmiş kitaplarından el yordamıyla anlamaya çalıştık. Bu karanlık dört yıl hakkında –belki diğer ülkelerde de böyledir– Sovyet “resmi tarih”inden sızabildiği kadarıyla ancak “gerçek” bir şeyler biliyoruz. Örneğin Lenin’in Nisan Tezleri’nin hangi şartlar altında hangi nedenlerle ne zaman yazıldığını Sadıkov’un “Kanlı Dört Yıl”ını okuduktan sonra ancak yerine oturtabiliyoruz. Sosyalist Devrimci Partili Rus siyasetçi Aleksandr Fyodoroviç Kerenski (1881-1970) 1917 Şubat Devriminden sonra Rus hükûmetinin üyesi, Temmuz ayından itibaren de Geçici Hükûmetin Başbakanıydı. Rusya İmparatorluğu o dönemde 21 milyon kilometrekareyi geçen yüzölçümü ve o tarihte 180 milyonun üstündeki nüfusla müthiş bir büyüklüğe sahipti. Olaylar böyle bir ülkede gelişiyordu; öyle bir durumdu ki girip işgal edilebilecek işgal edilse bile yönetilmesi mümkün bir ülke değildi. (Dahi iyi anlamak için anımsamak yerinde olur: 1893 nüfus sayımına göre Osmanlı Devletinin nüfusu topu topu 20 milyon 488 bin 562 kişiydi ve bunun 5 milyona yakını da Hristiyandı!) Sovyetler Birliği’nin dağılması hakkında, dağılma sonrası belgelere erişimin kolaylaşmasına rağmen, ülkemiz dahil hiçbir ülkede doğru dürüst bir çalışma yapılmadı. Azerbaycanlı Türk akademisyen Ramin Sadıkov hem o dönem Rus basınından, hem resmi belgelerden yararlanarak müthiş aydınlatıcı dipnotlarla birinci sınıf bilimsel çalışma yapmış. Çalışmanın özgünlüğü, “hem Sovyet dönemi kaynakları, hem muhaliflerin hatırat ve çalışmaları, hem de son dönemde gerek Rusya’da gerekse Batı’da yapılan çalışmaların incelenmesi ve değerlendirilmesi”nden ileri geliyor.
Lavr Georgiyeviç Kornilov (1870-1918) aslen Kazaktı ve kaşif bir generaldi. Rus askerî istihbarat mensubuydu. Rus İç Savaşında Rus İmparatorluk Orduları komutanıydı. Ancak bütün bu dipnotlar ve “akademik” yapısına rağmen 400 sayfalık kitap çok rahat okunuyor. Akıcı, anlaşılır bir Türkçe’yle her sayfası şaşırtıcı ve yeni bilgilerle dolu. Dipnotlarda bu döneme damga vurmuş sayısız kişi ve liderin hayatlarını da öğrenebiliyorsunuz. Bu tarihi kişiliklerin hayatı, neredeyse psikolojik durumlarına kadar ekonomik-politik konumlarıyla birlikte bir roman akıcılığıyla okunuyor. Aynen romanlardaki gibi olayların nereye evrileceğini, kahramanın nasıl bir davranış sergileyeceğini, akıbetinin ne olacağını merak ediyor, kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Örneğin Kolçak’ın son umutsuz tren yolculuğunda karşılaştığı ihanetler ve infazı, Andrey Kravçuk’un onun son zamanlarını anlattığı filmi Admiral’ın sahnelerini aratmıyor. Rus tarih yazımı Rürik Hanedanlığı’nın sona erdiği 1598’le Romanov Hanedanlığı’nın başladığı 1613 yılları arasındaki dönemi “Karışıklık Dönemi” olarak kaydetmektedir. Ramin Sadıkov, “Rusya tarihindeki ikinci karışıklık dönemi Romanov Hanedanlığı yıkıldıktan sonra ortaya çıktı.” diye belirterek bu kitabı niçin yazmaya başladığını açıklıyor. 1917-1920 arasındaki bu dönemde iki devrim yapıldı. Şubat 1917’deki ilk devrimde 300 yıllık Romanov Hanedanlığı ve son Çar Nikola alaşağı edilmiş, siyasi egemenlik Geçici Hükûmet'e bırakılmıştı. Aynı yılın Ekim ayındaki ikinci devrimse, Geçici Hükümet'i ortadan kaldırmış, demokratik seçimleri iptal etmiş ve bir Bolşevik (komünist) hükümeti kurmuştur. Almanlarla cephede, ilk başlarda kazandığı zafere rağmen peşinden büyük bir yenilgi alan Geçici Hükümet, şehirlerde kıtlık ve büyük mitinglerle iyice yıpranmıştı. 1917 yaz sonu hükümetin iyice “reyting” kaybetmesini fırsat bilen Lenin, zekice zamanlamayla “ya şimdi isyan, ya hiç” şiarıyla silahlandırdığı başkent Petrograd işçileri ve Bolşevik safına katılan 1. Makinalı Tüfek Alayı’ndan bir grup askerden aldığı destekle ünlü devrimi yaptı. Ancak kitapta anlatılan kanlı yıllar bu dönemden sonra başladı: Rusya siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel çöküşe sürüklendi; 4 yıl boyunca en kanlı akla hayale gelmeyecek nitelikte iç çatışmalara sahne oldu.
Anton İvanoviç Denikin (1872-1947) Rus İç Savaşı sırasında öne çıkan Beyaz Ordu generaliydi. Sadıkov’un kitabını okuyunca, bu kanlı yıllarda zor durumda olan yalnızca Rus halkı veya Çar generalleri değil, belki de dünyanın en berbat durumunda kalmış olan ama iktidarı bırakmayan Bolşevik liderliği ve yönetimi olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle de söylenebilir: “Allah kimseyi o dönem Rusyası iktidarı gibi bir iktidarda bırakmasın!” Almanlar'la süren acımasız savaşta barış istemek ama hem Almanlar’ın hem içerde Rus halkıyla beraber tüm güçlerin bu barışa karşı olması... Rusya’nın gıda ihtiyacını karşılayan köylülüğün üzerinde büyük etkisi olan (Bolşeviklerin gücüyse yalnızca işçiler ve kent halkından oluşuyordu) kırsal kesimde örgütlü, iktidarı paylaştıkları (koalisyon ortağı) Sosyalist Devrimcilerle papaz olmaları ve işin silahlı çatışmaya dönüşmesi (Lenin’i vuranlar Sosyalist Devrimci militanlardı!); ülkenin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde dört bir yanda birbirinden ünlü Çar generallerinin ordu toplaması ve önemli kentleri ele geçirmesi karşısında tutunmak ve bunlarla tek tek başa çıkmak kolay değildi. Şehirlerde sizi destekleyen halkın 100 bin kişilik kitlelerle aleyhinize miting yapması; ekmek kıtlığı; Rusya topraklarına dört bir yandan, müttefik devletler dahil dönemin emperyalist devletlerinin hemen tümünün toplam 400 bin asker çıkarmış olması (Doğuda Japonya’dan batıda Almanya’ya, güneyde Fransız / İngilizlerden kuzeyde ABD’lilere kadar!); parti içinde her önemli kararda değişik görüşlerin ortaya çıkması ve onların ikna etmek zorunda kalınması vs. bir iktidarın yönetmesi ve üstesinden gelmesi mucizevi işlerdir.
General Nikolay Nikolayeviç Yudeniç (1862-1933), I. Dünya Savaşı'nda Rus Kafkas Ordusu'nun, Rus İç Savaşı sırasında da kuzeybatıdaki karşıdevrimci Beyaz birliklerin komutanıydı. Gerçekten durum tam bir cehennemdir. Örneğin Lenin’in 23 Ekim 1917’deki Bolşevik Partisi Merkez Yürütme Kurulu toplantısında “tam zamanıdır, silahlı isyan” tezine partinin ağır topları Lev Kamanev ve Grigoriy Zinovyev karşı çıkıp tepki göstermişlerdi; gel çık işin içinden! (Lenin’se ısrar etti, delegeleri ikna etti ve başardı.) İktidarın (Bolşeviklerin) örgütlü, muhaliflerin bir türlü tek bir amaç etrafında birleşememeleri her seferinde Bolşevikleri başarılı kılmaya yetmişti. Sadıkov’a göre, Bolşevikler’in yeni bir vaadi / önerisi vardı, muhaliflerin sunacağı eski durumdan başka bir şeyleri yoktu. Kitabın sayfalarına dalınca, Bolşevikler’in kazanmasındaki önemli unsurun, propaganda yapmadaki başarıları ve bunu önemsemeleri olduğu fark ediliyor. Denikin, Kolçak ve diğerleri çatışma bölgelerine silah takviyesi yaparken, Bolşevikler yüzlerce kişiden oluşan propagandist göndermeyi yeğliyordu! Propagandistler yalnızca halk içinde değildi; (düşman) Beyaz Ordu askerlerini bile ayartmayı başarıyordu! (Bu arada Kolçak’ın, Denikin’in başarısızlıklarında rol oynayan en büyük etkenin birer Rus yurtseveri olmaları olduğunu söylesem tuhaf kaçabilir. Ama gerçekten iki generalin de kendisini destekleyen etnik bölgelerden gelen özerklik taleplerine hep karşı gelip tek Rusya’yı savunmaları, “iş icabı/politika icabı” bile bu işe yanaşmamalarındaki inatları olmuştur. Bu durum emperyalist devletlerin bu isyancı generallerin kurduğu hükümetleri yasal olarak tanımaması ve nihayetinde desteği çekmelerinin nedenidir: Bu generallerin bir türlü bölünmüş Rusya fikrini savunmamaları karşısında tek ve bütün bir Rusya’yı istemeyen Batılı emperyalistler ne oldukları belirsiz Bolşevik iktidarın Rusya’yı yönetmesini yeğlemişlerdir.)
Lenin ve Troçki halkın içinde Bugün bizim “Büyük Ekim Devrimi”, “Büyük Sosyalist Devrim” olarak andığımız “devrim”in, kitabı okuyunca ne kadar büyük tesadüflerle ve sosyalizmle ilişkisi olmayan uygulamalarla başarıldığını görüyor ve “Hayat tesadüflerle doludur!” demek zorunda kalıyorsunuz. Örneğin Şubat Devrimi’nde “Geçici Hükümet”in başı ve Savunma Bakanı Kerenski’nin yanlış tercihi –ve elbette Lenin’in ustaca siyaseti – Ekim Devrimi’nin kaderini belirleyen en önemli dönemeçti. Kerenski, Rus Orduları Başkomutanı Kornilov’la Sosyalist örgütler arasında kalmıştı. Ya Bolşevik ve sosyalistleri arkasına alarak Kornilov ile mücadele etmeli, ya da başkomutanın desteğiyle Sovyetlerden kurtulmalıydı. Başkomutandan kurtulmayı seçti ve bu sonu oldu!
Korgeneral Pyotr Vrangel (1878-1928) Güney Rusya'da karşıdevrimci Beyaz Ordu'nun liderlerinden. Başkomutan Kornilov, görevden alınmasını kabul etmedi ve görevi bırakmadı. Üstelik Kerenski’yi tutuklamaları için 3. Süvari Kolordusu’nu başkent Petrograd’a sevk etti. Bu açıkça askeri darbeydi. Korkan Kerenski, Bolşevikler dahil bütün sosyalist örgütlerden destek talep etti. İşte bu an Lenin’in ustalığını kullandığı bir andı: Hemen Kerenski’yi destekleme kararı aldı. (Bolşevik Partisi’nin diğer yöneticileri bunu bir türlü anlamamış ve uzun süre karşı çıkmıştır. Tarih Lenin’i haklı çıkardı.) Diğer komutanlar da Kornilov’a destek vermiş ve Kornilov “Başkent Petrogragdaki hainler Alman parasıyla iktidarı ele geçirmişler ve Rusya’yı satmakla meşguller” diyerek hükümete meydan okumuştu. Ancak Kerenski isyanı bastırdı, Kornilov’u tutuklamayı başardı. Artık Rusya’yı tek başına yönetiyordu. Ne var ki Kornilov olayında kendisine destek veren Bolşevikler bu yolla yeniden yasal faaliyet yürütme hakkı elde etmişlerdi. Derhal alana inerek propagandaya başladılar ve büyük taraftar kazandılar. Başbakan Kerenski onlardan yardım alarak yanlış yaptığını, en azılı muhalefetini kendi elleriyle büyüttüğünü çok geçmeden fark etti; ancak artık iş işten geçmişti!
Amiral Aleksandr Vasiliyeviç Kolçak (1874 – 1920), aslında bir kutup araştırmacısı, deniz mayınları uzmanı ve Rusya Coğrafya Derneği üyesi subayıydı. Rusya İç Savaşı sırasında Bolşevik karşıtı Beyaz Ordu komutanı, 1918 yılında Rusya Beyaz Ordu Mareşalı oldu. Büyük dedesi Hotin Kalesi kuşatmasında esir düşmüş İlyas Kolçak adlı bir Türktü. İşte Ekim Devrimi’nin yolunu açan bu önemli olay oldu. Devrimin ertesi günüyse Kerenski pes etmedi ve Çarcı birkaç generali toplayarak Petrograd’daki Bolşevik iktidarını devirmeye çalıştı. Gelişen birçok ilginç olaydan sonra yenildi, ancak hükümet arasındaki bu derin savaş giderek bir iç savaşa doğru evrilmeye başladı: Kanlı 4 yıl başlamıştı! (1881 doğumlu Kerenski’nin önce Fransa’ya, 1940’tan sonra da ABD’ye kaçtığını ve orada 1970 yılına kadar yaşadığını belirtelim. Aynı yıl doğan ah Atatürk diyesi geliyor insanın!) Tarih literatüründe iç savaşın tarafları olarak Kızıllar, Beyazlar ve Yeşiller anılır. Sadıkov yalnızca Kızıllar ve Beyazlar arasındaki çatışmayı incelemeyi yeğlemiş. Bunun nedenini, “1920 sonlarında Bolşevikler rakipleri olan eski Çar generalleri üzerinde kesin zafer kazanmayı başarınca bize göre İç Savaş sona ermiştir. İç Savaşın bir parçası gibi gösterilen Kızıl Ordu’nun Orta Asya, Güney Kafkasya ve Baltık ülkelerindeki operasyonları ve Polonya’ya karşı savaşına değinilmemiştir.” diye açıklıyor. Kitabı 4 bölüme ayıran Sadıkov “Devrime Doğru Rusya” bölümünde kanlı yıllara giriş öncesinin kısa özetini de veriyor. Kitapta Birinci Bölüm “1917: Devrimlerden Bolşevik Diktatörlüğüne Rusya”, İkinci Bölüm “1918: Bolşevik Muhalifi Bölgeler ve Hükümetler”, Üçüncü Bölüm “1919: Bolşeviklerin Kader Yılı”, Dördüncü Bölüm “1920: Bolşeviklerin Zafer Yılı” başlıklarını taşıyor.
Kitapta “General Kornilov’un Son Savaşı”, “Kızıl Ordunun Kurulması”, “Brest-Litovsk Barış Anlaşması’nın İmzalanması”, “Sol SR’lerin Sovyet Hükümeti’ne karşı İsyanı”, “Çar Nikola ve Ailesinin Katledilmesi”, “Çekoslovak Askerlerinin İsyanı”, “Geçici Sibirya Hükümeti” gibi onlarca alt başlıktan en çok ilgimi çeken “Çekoslovak Askerlerinin İsyanı” bölümü oldu. Meğer 1. Dünya Savaşı’nda Avusturya Macaristan Ordusu içinde Ruslara karşı savaşmak istemeyen 300 bin kişilik Çek ordusu Çar’a sığınmışmış. Devrimden sonra ülkesine dönmek isteyen ordunun yol güzergahında silahlarını teslim etmeyerek Bolşevik iktidara karşı muhaliflerin safında yer alıp kentleri ele geçirmiş! Gerçekten Ksenefon’un “Onbinlerin Dönüşü” gibi maceralı oldukça ilginç bir bölüm. Ve de Bolşeviklerin başındaki yüzlerce belaya “bir bu eksikti” dedirtecek cinsten. Diğer bir ilginç başlık da ne Baron Vrangel’in, ne Amiral Kolçak’ın ne General Denikin’in başaramadığı şeyi, yani Petrograd’ı almaya 10 km. yaklaşabilmeyi başarmış General Yudeniç’in taarruzu bölümüydü. Bolşevikler devrim yaptı yapmasına ama Rusya’ya çok pahalıya patladılar: Rusya iç savaşında yani 4 yılda tam 6 milyon insan öldü. 1932-1933 Sovyet kıtlığı, Ukrayna, Kuzey Kafkasya, Volga Bölgesi, Kazakistan, Güney Urallar ve Batı Sibirya dahil olmak üzere Sovyetler Birliği'nin başlıca tahıl üreten bölgelerinde yaşanan bir kıtlıktı. Yaklaşık 8,7 milyon insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndaysa SSCB (Bolşevik yönetimi) 27 milyon vatandaşını kaybetti, bunun 9 milyonu askerken 18 milyonu sivildi.) “Kanlı Dört Yıl” sonunda yurt dışına kaçan Rusları da eklersen 30 yıl içinde Rusya’nın kaybettiği nüfusu hala toparlayamadığını, Çar dönemindeki büyüklüğe bugün bile ulaşamadığını söyleyebiliriz. Rusya ve Ruslar -ve bence biz Türkler- tümüyle asker bir millet; bizim gibi toplumlarda Batı tipi demokrasi hafif kalıyor ve tutmuyor. Nitekim Çar'ın devrilmesiyle parlamenter çok partili sisteme geçtiğini sanan Ruslar 8 aylık bir Menşevik "Geçici Hükümet" ve kısa süren "Bolşevik-Sosyalist Devrimciler" koalisyonundan sonra 80 yıl sürecek tekrar tek partili yönetime dönmüş oldu. Bugün de durum farklı değil; Yeltsinli dönemin Menşevik koalisyon döneminden farkı yoktu; Putin ve çevresi yönetime tam anlamıyla çöktü. Sadıkov oldukça zengin ve öğretici dipnotlar koymuş demiştim. O dipnotlarda hayat hikayelerini öğrendiğim bazı kişiler şöyle: Georgi Apollonoviç Gapon (1870-1906), Grigori Yefimoviç Rasputin (1872-1916), Mihail Vladimiroviç Rodzyanko (1859-1924), Nikolay Dimitriyeviç Golitsin (1850-1925), Nikolay Semenoviç Çheidze (1864-1926), Aleksandr Federoviç Kerenski (1881-1970), Pavel Nikolayeviç Mulyikov (1859-1943), Aleksandr İvanviç Guçkov (1862-1936), Grigory Yevseyeviç Zinovyev (1883-1936), Boris Viktoroviç Savinkov (1879-1925), Vladimir Nikolayeviç Lvov (1872-1934), Mariya Spiridinova (1889-1941), Pavel Yevgenyeviç Lazimir (1891-1920)… Kitapta böyle onlarca kişilik ve yayın adı zenginliği var. 1917 Rus Devrimi üzerine son zamanlarda Türkçe’ye çevrilmiş iki kitap var. Simon Sebag Montefiore’nun “Romanovlar/1613-1918” kitabını Nurettin Elhüseyni çevirdi, Yapı Kredi Yayınları bastı. İkincisi, Kronik Kitap’tan çıkan Onur İşçi ve Onur Önol’un “Rusya İmparatorluğu’nun Çöküşü/Harp Yahut İhtilal” adlı 1881-1917 tarihleri arasındaki Rus Çarlığı’nın yıkılışını muhtelif noktalardan anlatan çalışma. Sadıkov’un çalışması, bu iki kitabın dışında daha belalı yılları konu ederek özgün yerde durmayı başarıyor. Kitabı gördüğümde ilgimi çeken kitabın Bolşevik liderler arasındaki çatışmayı ve bunun nedenlerini de anlatacağını sanmamdı. Devrimden hemen sonra başlayan antisemitizme yakın Yahudi düşmanlığı ve halktan Yahudileri bile, dünyanın öbür ucu sayılacak Kamçatka Yarımadasının güneyinde Sovyetlerin güney doğu ucunda “Jewish” adlı yapay özerk bölgesine sürmeleri, Devrimde rol oynamış Lenin’in yakın arkadaşları ve hala devrimde aktif Yahudi kökenli önderlerin ve ileri gelenlerin katledilmesi sürülmesi yoluyla tasfiye edilmeleri ve devrimin Rus milliyetçiliği niteliğine bürünmesi… gibi olayları anlatacağını sanmamdı.
Ancak kitabı okuyunca, bunun, yazarın yazmak için seçtiği tarih diliminde anlatılmasının mümkün olmadığını anladım. Umarım Sadıkov, ayrı bir çalışmada, –ailesini yine ihmal etme pahasına– bu “İç savaş”ı anlatan bir kitap yazacaktır. Kitabın diğer bir eksiği de olayların geçtiği bölgeleri okurun anlayabilmesi için (hepsi il bölge adı olarak geçiyor ama Rusya gibi büyük bir toprak parçasını herkesin bilmesine imkân yok, bu yerlerin nerede olduğu kafamızda canlanmıyor) bir haritanın da en azından kitabın sonuna konmaması. Savaş planlarını anlatan lokal haritalar konmuş ama yeterli değil. Ayrıca Lenin'e suikast, ben dahil çevremdeki herkesin merak ettiği bir konudur: Kitapta Çar ailesinin öldürülüşü etraflıca anlatılıyor ancak Lenin'e suikast gibi önemli bir olay (hem de Sosyalist Devrimci parti militanınca!) ve bir mermi yüzünden ölmesi bir cümleyle geçiştirilmiş. Bence en az bir sayfa bu suikast kararına suikastçıya ve sonucuna değinilmeliydi. Bu arada, Ramin Sadıkov’un da bu büyük emek isteyen kitabını, iç savaş süresi kadar bir sürede yani 4 yılda yazdığını anımsatmak ve yazarın bu büyük emeğini kutlamak isterim. Kitabı edinmek için tıklayınız... Ahmet YıldızİKİ DEVRİM
KANLI YILLAR BAŞLIYOR
LENİN'İN KERENSKİ'Yİ DESTEKLEMESİ
KİTAPTAKİ BÖLÜMLER
KİTAPTA ADI GEÇEK KİŞİLER
KİTAPTA BAZI EKSİKLER
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR