Toplum olmaktan kaynaklı insanlaşıyoruz. Toplum halinde yaşamak ise bir keyfiyet değil bir zorunluluk. Çünkü tek başına yaşamak türümüzün zayıf doğasından- besin zincirindeki düşük trafik seviyesinden- dolayı imkansızdır.

Toplum içinde yaşama tutunurken birtakım özellikler, yetenekler ve duygular kazanıyoruz.

Toplum halinde yaşarken edindiğimiz pek çok edinimlerin en önemlilerinden birkaçı sosyal duygu, güç ve üstün olma duygusu ve aşağılanma duygusudur.

Bu üç edinim her insanın yaşamında çok önemli yer tutar ve rol oynar.

Üstün ve güç olma kavgasında, tarım ve hayvancılığın gelişmesi ile birlikte (yaklaşık 12- 13 bin yıldır) erkek cinsiyeti kadın karşısında avantajlı konum edinmiş ve o günden bugüne üstün ve güç olma halini (Günümüzde Dünya'nın bazı toplumlarında saltanatı biraz sarsılsa da) korumakta ve sürdürmektedir.

Esas olarak kadın ve erkek cinsiyetler arasında bir fark yoktur. Eşit biyo-fizyolojik formlardır. Ne erkek kadından güçlüdür ne de kadın biyolojik olarak erkekten daha zayıf ya da daha güçlüdür.

Eşit iki biyolojik ve fizyolojik formdur kadın ve erkek.

Ancak gel gör ki 12 bin yıl kadar önce üretimdeki yeri ve konumu artan, topluluk yaşamına daha fazla katma değer katma noktasına gelen erkek cinsiyeti kadına tahakküm etmeye başlamış oldu.

O güne kadar, avcı toplayıcı tüm yaşam boyunca (ki bu üç yüz bin yıl kadar süren bir zamanı kapsar) topluluk yaşamında dominant cinsiyet olan kadın cinsiyeti tarım ve hayvancılıkla beraber üretime katkısı azalınca edilgen olma sürecine girdi.

Bu o kadar kolay olmadı elbette. Kadın konumunu kaybetmemek için direndi. Ne var ki o dönemin Sosyo- ekonomik yasaları erkekten yana gelişiyordu ve sonuçta kadın yenildi.

O gün bu gündür ezilişi süren kadın popülasyonunun bir kesimi son bir-iki asırdır erkekle eşitliğini sağlamak için yeni bir mücadele dönemi ve hattı geliştirmeye çalışmaktadır. Lakin Dünya'da kadın nüfusunun çoğunluğu bu eşitlik bilincinin ve kavrayışının henüz uzağında bulunmakta, erkeğin kendisine biçtiği önemsizlik - güçsüzlük ve zayıflık gömleğini giyinmeye ve öylece yaşamaya devam etmektedir.

Şunu öncelikle ve kesinlikle belirtmek gerekir: Kadının erkeğe göre zayıf ve güçsüz olduğu savı ve iddiası erkek cinsinin uydurduğu ve 12 bin yıldır kadına da kabul ettirdiği en büyük yalandır.
İş ve üretim olarak erkeğin yapıp da kadının yapamayacağı hiçbir iş ve uğraş yoktur.

Durumun özü ve özeti şudur:

12 bin yıldır daha bebeklik çağından itibaren kız çocuklarına yapılan telkinler, verilen (erkek istemi olan) eğitim ve anlatımların sonucu olarak kadın cinsiyetini oluşturan popülasyonda kendilerinin zayıf ve güçsüz olduğu, erkeğin ise güçlü ve üstün olduğu yalanı özümsenmiş bulunuyor.

Kadın erkeğin bu büyük yalanını kabullenip özümsediği gibi daha da ileri giderek bu "erkek yalanını" savunma noktasına gelmiştir.

Eğitim, telkin ve yönlendirmenin yanı sıra çaresizlik ve örgütsüzlük de olunca kadın cinsiyetinin bu erkek yalanına, tarihsel süreç içinde, boyun eğmesi dışında bir çaresi kalmamıştır.

Uzun bin yıllar boyunca kadında oluşan bu psişik fenomen ve aynı zamanda kendi uydurması olan bu yalanına inanan erkek cinsiyetinin psişik dünyasında bu durum güçlü bir sosyal duyguya dönüşmüştür.
Kadının güçsüzlüğü erkeğin ise güçlü olduğu, eşit olmadıkları savı tarihin en büyük hayali gerçekliklerinden (yalanlarından) biridir.

Olmayan bir şeye inandığımızda, onu hayalimizde varsayıp, uydurduğumuz bu şeye tam bağlanıp onu savunduğumuzda, artık o olmayan şey varlık- olgusallık kazanmış olur. Yani hayalde uydurduğumuz yalan artık gerçeklik kazanarak hayali olgu halini almış olur. Ve bu hayal ürünü hayali gerçekliğe inanmaya devam ettiğimiz sürece o var olmaya - gerçekmiş gibi hayat bulmaya devam eder. Ne zaman ki inanmayı sonlandırırsak o hayali gerçeklik ortadan kalkar.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken tüm kadınlara bu tarihsel gerçekliği kavramaları, erkeğin bu büyük yalanını görmelerini, hiçbir konuda erkeğin kendilerinden daha güçlü ve üstün olmadığını bilince çıkarmalarını ve bu hayali gerçekliği yıkmalarını önerirken, bu önemli günü Emekçi Kadınlar Gününü yürekten kutluyorum.

Doğan Karaağaç
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)