Kaan Arslanoğlu: Elalemin Puşkin'i var bizim elde Can Yücel!
Yazar Kaan Arslanoğlu, son günlerde art arda yazdığı salvo yazılardaki bazı konularla ilgili Ahmet Yıldız'ın sorularını yanıtladı
Sevgili Kaan, bu konuşmayı senin bir yazında “Elalemin Puşkin'i var, Goethe'si var, bizim elde Can Yücel var" gibi bir cümlen vardı; onun etkisiyle yapmak istedim... Kimse Can Yücel'e toz kondurmazken ne demek istedin? Sorudaki cümleyle birlikte şunu da dedim: Ülkelerin ünlü şairleri belli bir duruşla, felsefeleriyle, dizeleriyle anılır ve bilinir. Bizde en geniş kesimce en çok sevilen şairimizin en bilinen lafı ise “Göte göt denir” lafıdır. Bu söz ve bu şair, duruşuyla, söyledikleriyle ülkemizdeki “aydın” camiasının düzeyini gösteriyor. Oraya da babası Hasan Ali Yücel’den gelmiştim. Bir bölük siyasal İslamcı ve ülkücü dışında hemen herkesin sevdiği bu şairin şiir düzeyi ne, o ayrıca tartışılır. Fakat felsefi ve siyasi duruşu ki bunu gündeme getiren ben değilim. Sosyal medyada her gün hemen her kesimden insanlarca sürekli övülerek paylaşılıyor. Hem Atatürkçüdür bu duruş güya, hem PKK yanlısı Kürtçüdür, hem liberaldir, hem bohemdir, hem komünisttir. Bu birbiriyle bağdaşmaz duruşlar bir arada nasıl olabiliyor? Türkiye’de ve bu düzey kalabalıklar içinde.. işte olabiliyor. Buna işaret etmek istedim. Hemen herkes böyle, hiçbiri aslında hiçbir şey değil, sadece birtakım etiketlerle birbirlerine cakasatan samimiyetsiz bir büyük yığın. En büyük problemlerimizden biri budur. Atatürk öldükten sonra içimizdeki 'Batıcılar'ın Ona ihanet ettiklerini mi düşünüyorsun; Atatürk'ün en yakın arkadaşları Türkiye'yi tümüyle başka (Batı) 'istikamete' mi soktular? Evet. Bu yaşıma geldim hâlâ okuyor, araştırıyor ve sorgulamaya devam ediyorum. Devam ettikçe yepyeni şeyler öğreniyorum, bakışım değişiyor, değerlendirmelerim değişiyor. Son yıllarda Atatürk’ün Türk Dil Tezi ve Türk Tarih Tezi’ni, Güneş-Dil davasını yoğun inceliyorum. Atatürk’ün büyük önem verdiği, Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden şahlandıracak proje olarak gördüğü bu çalışmalara, daha o sağken kimler çomak sokmaya başlamış? O ölür ölmez de bu tezleri sinsice nasıl ve neden yasaklamışlar? Gördüm ki Atatürk’ü aşırı ve putlaştırıcı bir Kemalizmle vurmuşlar. Bunu yapanlar öncelikle Batıcılar. İnönü, Bayar… Kültür, ideoloji, eğitim işlerinde de Batıcılığın başını Hasan Ali Yücel çekiyor. Birkaç ay öncesine dek saydığım, sevdiğim biriydi. Az deşince karşımda İngiliz hayranı bir Batıcı belirdi. Bunlar elbirliğiyle Türkiye’yi Batının yarı-sömürgesi yapmışlar. Bizim geleneksel sol/sosyalist yazar ve şairlerimizin kendi dünyalarında yaşayıp halkla ilişkilerde bir sorun yaşadıklarını düşünüyor musun? Daha doğrusu Türk halkıyla bir yabancılaşma sorunu var mı? 80 darbesine kadar bizim sol cenahta bir halk budalalığı vardı. Elini taşın altına sokan gerçek sosyalist aydınlar halkın içine girmek, onlarla birlikte yaşamak için olağanüstü çaba gösterirlerdi. Tabii o zaman da sadece “entellik” yapan, kendi rahat dünyalarından çıkmayanlar çoğunluktu. Ancak öyle ya da böyle hemen herkes şuna inandırdı kendini: Halka bir ulaşabilsek, onlara derdimizi bir anlatabilsek, halkın büyük çoğunluğu bizim yolumuza gelecek. Bunun böyle olmadığını hayat gösterdi. Sorun mesajlarımızın onlara ulaşıp ulaşamaması sorunu değildi. Bunların ne kadar doğru olduğu ve de ne kadarının halkın derdi olabileceğiydi. Bir de kendini halk gibi hisseder, öyle yaşarsan sen de zaten halkın bir parçası olursun, sen halk olursun. Bir şey yapacaksan da doğru için, iyilik için yaparsın, bizim yolumuza gelsinler, bizim emrimize girsinler diye değil. Halk için bir şeyleri doğallıkla yaparsın. Ülkeni ve insanlığı sevdiğin için. Fakat 80’den sonra bu sefer de bizim çakma aydın, entel takımı… Ki niceliklerini azımsamayalım. Milyonlarcası… Öteki uca savruldu. Halktan, yoksuldan tiksinme, “çobana”, asgari ücretliye, varoşa nefret gelişti. Orta sınıfın büyümesiyle kendilerine bol da müşteri, para, kaynak buldular. Kendi sınıfları için, kendi keyifleri için iş görmeye başladılar. Siyasal dincilerin iktidara gelmesiyle son 19 yıldır halktan, yoksuldan nefret etmenin çok güzel bir bahanesini de ürettiler: “Acımayın bunlara, AKP’ye oy atıyorlar zaten. Antik dönem Türk tarihine ilgin nasıl başladı? Günümüz Türk yazar ve şairinin önünde yeni ufuklar açılabilir mi yoksa beyhude çaba mı? Tarihe ilgim yabancı dillerde Türkçe izlerini görmekle başladı. Üç-dört yıl bir dizi makale yayımladıktan sonra 2017’de Güneş-Dil’le ilgili ilk kitabımızı çıkardık. Tartışmalar geliştikçe ilgim ve bilgim giderek arttı. Bu konu Atatürk’ün önem verdiği kadar büyük bir konu. Dil, kültür, edebiyat ve derin siyaseti temelden etkileyebilecek bir konu. Türk yazar ve şairlerinin önünde büyük ufuklar açabilir, ama bunu istemiyorlar. Selo’yu hapisten kurtarmak gibi Soroscu kampanyalar onlara yetiyor da artıyor. Ufuk bu kadar. Çok basit ve rahat. Bu kuşaktan bir hayır gelmez. Önümüzdeki kuşaklara bakacağız. Zaten onlar için yazıyoruz. Türkçe sözcüklerden yola çıkarak diğer dillerle yapılan karşılaştırmalarla bir kazı çalışması yapıyorsun? Ne yapmak istiyorsun? Bu kazıdan neler fışkırıyor 'oradan buradan'? Kısaca yanıtlayacak olursam: “Batı Dillerinin Kökündeki Güçlü Türkçe”yi apaçık, itiraza meydan vermeyecek kadar açık görüyoruz. Ki bir kitabımızın ismi de bu. 4 ciltlik Radloff sözlüğüne dayanarak hazırladım bu ikinci kitabı. Bu çalışmalar tarihe Atatürk’ün ta o zaman ana hatlarını çizdiği yeni bir bakış getirir. O da kolonyalizm, ırkçılık, emperyalizm ideolojilerinin, onların güdümündeki Batı sosyal biliminin canına okur. Atatürk bir şeyler derken kafadan atmamış. O devrin çok önemli bazı Batılı bilginlerinin kitaplarını okuyarak söylemiş. Şimdi bu yönde kanıtlar yeni bilimsel çalışmalar, kanıtlarla en az 10 kat arttı diyebiliriz. Osmanlı'da süren yüzlerce yıllık geleneğin sürdüğünü yani kültür sanat dünyamızda gayri müslimlerin (şimdi torunlarının) egemen olduğunu düşünüyor musun? Bu gelenekten sadece Osmanlı’yı sorumlu tutmayalım. Türk kültürü çok köklü ve zengin bir kültür, ama çok çabuk satın alınabilen, başkasının etkisine girebilen, kendi değerlerini kolay harcayabilen zayıf bir kültür aynı zamanda. Bizim en eski uzun yazılı eserimiz olan Orhun Yazıtları’nın ana teması da bu zaten. Çin’in ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel hegemonyasına karşı direnmek. O zamanın en büyük gücü olan Çin, Türk seçkinlerini, liderlerini ve hatta sıradan halkını kendine çekip, içinde eritip duruyormuş. O talihsiz gelenek devam ediyor. Türklerin en akıllı insanları gerçi boş durmamışlar, üç alfabe bulmuşlar, İngiliz’den, Alman’dan 500 yıl önce sözlük yayınlamışlar ama… Çoğunluk Sümerce yazmış, Latince yazmış, Farsça, Hintçe, Çince, Arapça yazmış… Bazıları bu kültürlere hizmet etmişler, bazıları Türk kültürüne hizmet etmeye çalışmışlar ama Türk oldukları bile anlaşılmamış. Bizde de tam tersine son 150 yıldır ciddi Türk Dili araştırmalarını yapanların önemli bir bölümü (hatta çoğunluğu) Türk ve Müslüman olmayanlar. Sonuçta davamız salt Türklük davası değil. Bunda da utanılacak bir şey yok ama hedefi bununla sınırlamamak gerek. Bunu kim yaparsa yapsın Türk diliyle, Türk tarihiyle her yandaki Türkleri buluşturmak gerekiyor. Ayrıca tüm insanlığı Türk Dili tarihiyle. Böyle şeyler neden önemli? Türkiye’de giderek artan aşağılık duygusuna ve yabancı hayranlığına bir dur demek için… Son 400 yıla mutlak olarak hakim sömürgeci batı sosyal biliminin burnunu kırmak için önemli. İnsanlık kültürüne ciddi bir katkı için önemli. Teşekkür Kaan Arslanoğlu... Çalışmalarında başarılar... Ben teşekkür ederim. Size de gerçek edebiyat olarak başarılar dilerim... Ahmet Yıldız
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR
Mehmet Pekel
05.03.2023 09:46
Atila İlhan Hangi Batı kitabında -sanırım- Hasan Ali Yücel'in Batıcılık ve köy enstitülerinin eğitim programlarını eleştirmişti. Köy enstitülerinde; müzikten edebiyata, şiire, sanata, sosyal yaşama ilişkin her şey köy çocuklarına öğretilirken kadim Türk kültürü ikinci planda kalmıştı. Günümüzde aydın dediğimiz insanların Batı hayranı olmasında ve derin Türk kültürünü tanımamasında bu politikaların etkili olduğu bir gerçektir. Aziz Nesin'in