Son Dakika



Geçtiğimiz yüz yılda İran, birçok olaya ve siyasî değişikliğe sahne olmuştur. 1905 yılında başlayan ve altı yıl devam eden Meşrutiyet Devrimi sonucunda İran’ın ilk parlamentosu faaliyete başlar. Azerbaycan merkezli bu devrim, bir yandan Türk Kacar yönetimini zayıflatırken, Meclis de, genel itibarıyla yeni yeni güçlenmeye başlamış Fars siyasetçilerin veya bu siyasete hizmet edenlerin kontrolüne geçer. 1925 yılında İngilizlerin müdahalesiyle son Kacar şahı Ahmet Şah’a karşı darbe yapılır. Ahmet Şah yurt dışına gönderilir ve Rıza Şah cumhuriyet vadiyle yönetime getirilir. Şahlık sistemi devam eder, fakat öncekinden farklı olarak aşırı Fars milliyetçiliğine dayalı bir düzen kurulur. Yeni düzende yalnız Kacarlar değil, ülkenin büyük nüfusunu oluşturan, İran’ın kurucu unsurlarından biri olan Türkler hedef alınır.

Bu tarihten itibaren Türkler başta olmak üzere ülkenin Fars olmayan tüm vatandaşları asimilasyon politikalarına maruz kalır, dilleri yasaklanır, ekonomileri çökertilir ve petrolden elde edilen gelir Tahran, Şiraz, İsfahan ve Meşhed gibi Farsların yoğun olduğu bölgelere aktarılır.

Bu politika sonucunda işsiz kalan Türkler başkent Tahran’a ve ekonomisi gelişmekte olan söz konusu şehirlere göç etmeye başlar. Geçimini sağlamak, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için asıl mesleği ve ihtisası ne olursa olsun sıradan işçi olarak çalışır. Farsçayı iyi bilmediği için alay konusu olur, aşağılanır. Asimilasyon politikasının bir parçası olarak Türkler, fıkraların baş rol oyuncusu olur. Aynı durum tekrarlanmasın, çocukları tahkir edilmesin diye aileler çocuklarıyla Farsça konuşmaya başlar. Farslaşma süreci hızlanır…

İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını koruyamayan Rıza Şah, “Ari ırkı”nın bir diğer kolu olan Almanların yanında yer alır, Hitler’e destek verir. İran, kuzeyden Sovyetler Birliği ve güneyden İngilizler tarafından işgal edilir. Rıza Şah yurt dışına sürgün edilir ve İngiltere-ABD işbirliğiyle oğlu Muhammed Rıza yönetime getirilir.

1945’te Sovyetlerin desteğiyle Güney Azerbaycan özerkliğini ilan eder. Azerbaycan Millî Hükümeti’nin lider Cafer Pişeveri ilk iş olarak Türkçeyi Azerbaycan’da resmileştirir, ders kitapları hazırlatır, Tebriz Üniversitesi ve Tebriz Radyosu’nu tesis eder, asimilasyonun izlerini silmeye çalışır.

Tahran Moskova’yla anlaşır. Sovyetler Azerbaycan’dan geri çekilir. Pişeveri hükümeti desteksiz ve silahsız kalır. Tahran, Tebriz’e ordu gönderir. Rus işgalinden kurtulan Tebriz bu kez Tahran tarafından işgal edilir. Türkçe kitaplar evlerden toplatılarak herkesin gözü önünde yakılır, binlerce genç öldürülür…

İdeolojik bir belirsizlik var. Türk milliyetçiliğinin yaşama ve gelişme şansı olmadığından gençlerin bir kısmı Fars ırkçılığına karşı dönemin modası olan Marksizm’e, diğer kısmı ise şeriatçılığa yönelir. Üniversiteler yavaş yavaş protestolara sahne olur. Sokaklarda gösteriler başlar. Ayetullah Humeyni Paris’ten demeçler verir, halkı şaha karşı ayaklanmaya davet eder. Şahın devrilmesi için ortam hazır. Bir tek Batının Muhammed Rıza’dan desteğini çekmesi gerekir. Batı desteğini çeker, Şah kaçar ve Ayetullah Humeyni devrim lideri olarak geri döner.

Herkes demokratikleşme sürecinin başlamasını beklerken, Şii şeriat sistemine dayalı yeni bir düzen kurulur. Türkler endişeli. Ayetullah Şeriatmedari Azerbaycan’a özerklik ister, Vilayet-i Fakih anlayışına karşı çıkar. Türkler yine ayaklanır. Ayetullah Humeyni Tebriz’i bombalamakla tehdit eder, Ayetullah Şeriatmedari ev hapsine alınır, baskı altında televizyona çıkarılır ve yanlış yaptığını, pişman olduğunu söylemek zorunda kalır. Türkler ise ikinci derece vatandaş olarak yaşamaya devam eder. Farsçanın İran’ın tek resmî dili olduğu, diğer dillerde basın-yayın serbestliği ilk kez İran İslam Cumhuriyeti anayasasında yer alır. Türk aydınlar fırsattan yararlanarak çeşitli Türkçe dergiler etrafında toplanır. İdeolojik dergiler kısa bir süre sonra kapatılır. Varlık dergisi izlediği ılımlı politika sayesinde yayın hayatını sürdürmeyi başarır. Derginin kültürel faaliyetleri neticesinde gençler sağ sol ideolojilerine sapmadan kendi dil, kültür ve tarihlerini öğrenmeye ve savunmaya başlar.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türk cumhuriyetleri bağımsızlığa kavuşur. Azerbaycan’ın yeniden birleşmesi konusu her iki Azerbaycan’da da gündeme gelir. İran’da Türk milliyetçiliği güçlenir. Karabağ’ın Ermeniler tarafından işgal edilmesi olayında Tahran’ın Ermenistan’ın yanında yer alması Türklerde tepkiyle karşılanır. Artık Türklere karşı her türlü girişim, uyanış ve bilinçlenme sürecini hızlandırır. Mahmut Ali Çehregani Tebriz’den milletvekili adayı olur. Seçim kampanyası boyunca Türklerin haklarını savunur. Birinci oyu almasına rağmen milletvekilliği engellenir. Sokaklar karışır, onlarca Türk tutuklanır.

Gençler seslerini duyurmak için yol arayışında. Şehirlerde imkân bulamayınca her yıl Babek Kalesi’nin bulunduğu alana toplanır. Birkaç yıl içerisinde toplananların sayısı bir milyona ulaşır. Muazzam bir yığınak. Bir sonraki yıl gidenler geri çevrilir. Israr edenler tutuklanır. Türkler bu kez ikinci ligde oynayan Traktör futbol takımını desteklemeye başlar. Tebriz’de bulunan bir fabrikanın takımı olan Traktör, kısa bir süre içerisinde Türklerin millî takımı hâline gelir. Her maçta stat Türk taraftarla dolup taşır. Sloganlar spordan daha çok siyasî içeriklidir. Türk dilinin resmî dil olması talebi her maçta tekrarlanır. Takıma Azerbaycan’dan uzakta İran’ın çeşitli bölgelerinde yaşayan Kaşkay, Türkmen ve Horasan Türklerinden de destek gelir. Artık Traktör takımı katıldığı her maça kendi evindeymiş gibi Türkler tarafından karşılanır. Gittikçe sloganların rengi değişir. Tahran’ın politikalarına tepkili olan Türk taraftarlar Tebriz, Bakü, Ankara üçgeni üzerinden yol haritası çizmeye başlar. Tahran’la birlikte Bakü ve Ankara’ya “burada yükselen bir Türklük var” diye mesaj verir. Genel nüfusa göre Türklük bilincine sahip aktivistlerin sayısı hala azınlıkta. Fakat Güney Azerbaycan’da en etkili siyasî söylem Türkçülüktür. Türkçülerin dışında Azerbaycan’da insanları harekete geçirebilecek başka bir güç, başka bir söylem bulunmamaktadır.

İran’da Türklük anlayışı genel Türklük üzerinde inşa edilmiştir. Türk aktivistler, kendilerine olduğu kadar dünyadaki diğer Türklere karşı zulüm ve baskılara da tepki gösterir. Doğu Türkistan’da, Irak’ta ve Suriye’de Türklerin maruz kaldığı zulümlere ve haksızlıklara en çok tepki İran Türklerinden gelir….

Bu gelişmelere karşı elbette engelleyici adımlar da atılır. Türkiye-İran sınırına başka bir etnikten koridor oluşturulmaya çalışılır. Türkiye’nin Türk Dünyası’yla coğrafi bağının tamamen kopması planlanır. Dünyanın ikinci en büyük tuz gölü olan Urmu Gölü kurutularak Türklerin Tebriz, Urmiye ve çevresinden göç etmek zorunda kalması yürütülmekte olan bir başka projedir.

***

İran bir kez daha ciddî bir değişime gebedir. Bu değişikliğin son yüz yılda olduğu gibi yabancıların müdahalesiyle mi, reformlar şeklinde mi, yoksa halkın iradesiyle mi olacağı belli değil. Fakat kesin olan şu ki mevcut düzen, vatandaşların haklarını eşitlik ve adalet çerçevesinde sağlama ve koruma vizyonuna ve kapasitesine sahip değil. Bu durumda Türklerin İran’ın geleceğinde oynayacağı rol önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. İncelenmesi gereken konu ise, Türklerin nasıl bir İran istediği meselesidir.

İran’da demokratikleşme süreciyle baltalanma süreci aynı tarihe denk gelir. Meşrutiyet devrimiyle başlayan bu süreç, Pehlevilerin hâkimiyetiyle son buldu. Sebebi ise çok açık. Bin yıl aradan sonra yönetimi yabancı güçlerin desteği ve talimatıyla ele geçiren Farslar, bu durumu sürdürebilmek için ülkenin demokratikleşmesini engellemek zorunda. Bu anlayışla hareket eden Farslar ister şahlık, isterse de şeriat düzeni olsun tek başına iktidarlarını korumak amacıyla her türlü açılıma, reforma ve demokratikleşmeye kapıları kapatmış durumdalar.

Dolayısıyla İran’ın demokratikleşmesi esasen Türklerin güçlenmesiyle mümkündür. Demokratik İran’da ise Türkler sahip oldukları nüfus ve nüfuz sayesinde yönetimde önemli bir konuma sahip olurlar. Parlamentonun ve bakanların yarısının Türklerden oluştuğu bir İran, kuşkusuz başta Türkiye ve Azerbaycan cumhuriyetleri olmak üzere bölge ülkeleri için de yararlı olacaktır. Karabağ sorunu yalnız ve yalnız İran’ın demokratikleşmesi hâlinde kökten çözülebilir. Böyle bir durumda, Güney Azerbaycan’ın demografik yapısının değişmesi süreci durdurulurken, Türkiye’nin doğu sınırları da güvenli hâle gelir.

İran Türklerinin sürekli vurguladığı bir diğer husus ise, İran’da laik bir sistemin hayata geçmesidir. Mezhepçi politikaların son bulduğu, farklı mezheplere mensup vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, insanların inancının istismar edilmediği bir İran, günümüzde Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde yaşanan sorunların da çözülmesine yardımcı olacaktır.

KAYNAK: http://tebaren.org/?p=2227

M. Rıza Heyet

(Tebriz Araştırmaları Enstitüsü Müdürü)

GERCEKEDEBİYAT.COM

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM