Son Dakika



İdeolojik ve eleştirel bir gözle bakıldığında, hiçbir şeyin yolunda gitmediği kolayca görülebiliyor.

Sadece açmazlar biriktiren bir toplum haline geldiğimiz rahatça söylenebilir. Öldürücü bir duyarsızlık, yaşam biçimine dönüşmüş durumda.

Canlı yayın savaşlara, özgürlüklerin biçilmesine, kardeş kavgalarına, yalnızlaşmalara, yoğun açlığa, kurumlaşan fahişeliğe, ikiyüzlülüğe, oportünizme, revizyonizme, her türlü kuyrukçuluğa, ihanete; kısaca kapitalizmin ve emperyalizmin dayattığı ne varsa hepsine alışmış duruma getirilen bir toplum olduğumuzu söylemek yanlış olmaz.

İşin tuhafı bireysel, toplumsal ve estetik derdi olanlar da bir itiraz geliştirmiyor!

Oysa böylesi durumlarda çağın ruhunu çok iyi okuyup bir karşıtlık geliştirmek durumunda olanlar hep söylene geldiği gibi, yazarlar, çizerler, şairler, sanatçılar, aydınlar olmak gerekir. Ne yazık ki şimdilerde bu olamıyor. Garip, açıklaması zor, hesabı verilemeyecek bir uzlaşma var.

Devrimci gelenek içerisinde, kazayla da olsa, bir biçimiyle yer almış birçok kişi iktidar odaklarıyla kol kola girip babasının malıymış gibi devrimci gelenekten ve bilinçten ödünler vererek var olmaya çalışıyor. Bu yapı içerisinde ele geçirilen maddi ve manevi olanaklar bir ulufe olarak dağıtılabiliyor. Bu yapılırken, birilerinin hak ettikleri yağmalanıyor, geçersiz kılınıyor.

Bu işleyiş içerisinde, gazetelerin kitap ekleri parsellenmiş durumda. Verilen reklamlar ve kişisel ilişkiler edebiyatı belirliyor. Faşist olduğu için ceza almış yazarlar, bu yayın organlarında yılın kitabı olarak sunulabiliyor.

Bu bağlamda, sayılamayacak kadar çok örnek var. Sanattan, şiirden, insanın geleceğinden yana olanların bütün bunları görüp ortak bir dertleri olmalı; ama olmuyor, olamıyor nedense.

Bu işleyiş bireysel ve toplumsal bir yabancılaşmaya dönüşüyor. Biri diğerini kolayca ve çıkar amaçlı ötekileştirebiliyor.

Tam bir yarılma bu!

Böyle olunca kişinin kendini Jean-Paul Sartre’ın Bulantı adlı romanının kahramanı Antoine Roquentin gibi duyumsaması; şimdilerde kültürel hayatı belirleyen bu insan-varlık karşısında yoğun bir bulantı duymaya başlaması, kaçınılmaz görünüyor. Belki bu bulantının duyumsanması, bazı kişileri uyarabilir ve giderek onların bilinçlenmesini sağlar.

Oysa, bulantı ne ki, kusturan bir durum var ortada. Galiba ivedilikle bunun görülmesi ve herkesin hırçın bir yontucu gibi kendini yontmaya başlaması gerekiyor. Bunun başarılması bireysel parçalanmayı onaracak, diyalektik işleyişi sağlıklı bir toplumun oluşumuna da olanaklar sunacak gibi görünüyor. Ancak o zaman yaşamın ve bireyin bir anlamı oluşabilecek.

Şimdilerde emperyalizmin bilimsel bir doğruymuş gibi sunduğu ‘parçalar çağını yaşıyoruz’ tezine, en aklı başında olanların bile inandığı ve bunun gereğini yaptığı bir süreç içerisinde boğulmak üzereyiz. Yaşam biçimine dönüşmüş bu parçalanmanın hayatın her alanında çirkinlikler ürettiği, düşmanlığı beslediği, insanı metalaştırdığı gözden kaçmamalı.

Yok saymak, görmezden gelmek, iktidar olanaklarını kullanarak başkalarının kökünü kazımak isteği; güler yüzlü bir barbarlık olarak ustaca işletiliyor. Kurtla kuzunun arkadaşlığı bile değil bu. Daha ürkütücü!

Bu, bir ayrışma değil kesinlikle. Sınıflı bir toplamda ayrışmanın ne olduğu sosyolojik olarak, çok net olarak biliniyor. Buna, ‘birlikte yalnızlıklar’ demek doğru olabilir.

Ya da birlikte düşmanlıklar.

Böylesi durumlarda kişi ideolojik, politik, estetik olarak yerini belirlemeli ki bir ayrışma olabilsin. Eğer böyle değil de hâlâ birlikte olmak isteniyorsa, bu durumda ayrışmaktan değil, farklılaşmaktan söz edilebilir.

Daraltarak söylemek gerekirse; bireyi ve toplumun geleceğini gözeten amaçlar için işe koyulanlar (şairler, sanatçılar) aynı tarafta yer alıp kendi farklarını üretebilirler, üretmeliler. Olması gereken budur, ama ne yazık ki şimdilerde yaşanan bu değil.

Başkasını yok sayan, yok saydığı kişi karşısında, aslında kendini de yok saymaktadır. Bu bile anlaşılmış değil.

Her sorunun yerel ve ulusal olduğu kadar evrensel bir içeriği de vardır. Bir sanat yapıtını değerlendirirken hangi ulusa, hangi çağa, hangi toplumsal yapıya, hangi sanat anlayışına bağlı olduğuna, ideolojik içeriğine, estetik aranışlarına bakarsınız. Bu yapıldığında söz konusu sanat yapıtının doğru bir çözümlenmesi yapılabilir. Gereksinilen de budur.

Ne yazık ki böyle yapılmıyor. Böyle olmayınca da sanat yapıtları, sanatı da gözeten kültürel etkinlikler, hep amaçlananın dışına düşüyor. Bu yüzden yerelden evrensele çizilmesi gereken çizgi, kırık dolu. Yazarlardan yaşadıkları coğrafyaya bağlılığı beklenir. Yaşadığı toprağın kokusu duyulsun istenir yapıtlarında. Pablo Neruda’yı yücelten değerler aranır şairlerde. Aynı nedenle Yaşar Kemal Çukurova’yı yazar boyuna. Aynı nedenle Kırgızsitan’ı anlatır Cengiz Aytmatov. İlhan Berk’in Pera’yı yazma gerekçesidir bu. Yahya Kemal’in İstanbul’u çakıl taşına kadar yazmak istemesinin nedeni de budur. “İnsan yaşadığı yere benzer Ahmet ağabey” diyor ya Edip Cansever; işte bütün sorun bunun içselleştirilemeyişi olsa gerek.

Yaşanılan yer ve ortam fark edilemeyince, bireyci amaçlar belirleyici olmaya başlayınca; insan ilişkileri de çöküyor. Kuşbakışı bakıldığında görünüyor bu öldürücü kaos. Birlikte olunan işlerde bile herkes kendine çalışıyor. Egoların doyumsuzluğu insan eti yemeyi bile meşrulaştırıyor.

Ayrışmanın, ötekileştirmenin, geçersiz kılmanın yollarından biri olarak şiir yarışmalarının bazılarında tek ödül verilebiliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Diyelim ki Türkiye’de dokuz damarda şiir yazılıyor ve bunların örnekleri, söz konusu şiir yarışmalarına katılıyor. Tek ödül verildiğinde, sadece bir şiir damarı öne çıkartılmış olmaz mı? Oysa amaç her şiir anlayışının en başarılı örneklerini bulup çıkartmak olmamalı mı? Kültürel etkinliklerin çoğunluğu da bu yanlış üzerinde kurgulanıyor. Egolar panayırına dönüşüyor çoğu. Grek sofralarına dönüşüyor. İnsan pazarına dönüşüyor öte yandan. Bu yüzden, insanı umutlandıran tek fotoğraf oluşamıyor hiçbirinde.

Hiçbir şey yolunda gitmiyor, bulantı yoğunlaşıyor.

Veysel Çolak

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM