Gerçek özdedir / M. Topaloğlu
GİRİŞ Edmund Husserl 1859 yılında Çek cumhuriyetinde Monavia’da doğmuştur.Leipzig Üniversitesinde 1876-1879 yıllarında matematik,fizik ve astronomi okumuştur.Berlin Üniversitesinde Felsefe derslerine ilgi duyarak felsefe ile ilgilenmeye başlamıştır.1883 te Viyana Üniversitesinde matematik dalında doktorasını tamamlamıştır. Husserl ,Alman psikolog ve filozof Franz Brentano’nun yönelimsellik kavramından etkilenerek felsefe alanına yöneldi ve başlıca eserleri arasında sayılan Mantıksal araştırmalar 1901, Saf Bir Fenomoloji ve Fenomolojik Felsefe Üzerine Düşünceler 1913 ve Avrupa Bilimlerinin Krizi ve Transandantal Fenomoloji 1936 adlı eserlerini yayınlanmıştır.Nazi Almayasında düşünce özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle çalışmaları Belçikaya kaçırılmak zorunda kalmıştır.(vikipedia) FENOMOLOJİ HAKKINDA Fenomoloji görünüş,görünme, açığa çıkma anlamına gelen fenemenos ile akıl,bilgi anlamına gelen logos kelimelerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir kavramdır.Bir bilim olarak fenomoloji (Görüngübilim) fenomen üzerine sorgulama olarak ifade edilebilir.Fenomen insanın duyu organları ile algılayabildiği nesne olay ve olgulara karşılık gelmektedir. (Faruk Manav) Platona göre fenomen görünüş gösteren varlıklara karşılık gelmektedir. Kant fenomeni insanın bilme sınırlarını oluşturan varlık alanı olarak tanımlarken, bilgimiz sınırlarının dışında da olsa bir ‘’kendinde şey’’ kabul etmektedir. Husserl’e göre Fenomenoloji görerek aydınlatarak anlam belirleyerek yol alan bir kavramdır.Fenomenoloji karşılaştırır, ayırım yapar ilişkilendirir öğelerine ayırır.Bütün bunları yapabilmek için öncelikle saf görü ve ideleştirme yetkinliğine ulaşmak gerekir. Husserl’e göre fenomen insanın duyular yolu ile algıladığı değişim içindeki şeylerin bilinçteki değişmeyen özlerine karşılık gelmektedir. Başka bir deyişle Husserl’e göre feomolojide amaç fenomenlerin özünü kavramaktır.Husserl,kavranan özün kendisi fenomenal olandan bağımsız onun arkasında yatan kendini göstermeyen, fenomenal olana temel oluşturan bir şey değil fenomenler üzerinden zamansal bir akış ile yakalananbilen özden bahsetmektedir. Husserl bunu yaparken fenomoloji alanına getirdiği farklı bir yaklaşım ile konuyu bir felsefi araştırma yöntemi olarak ele alır ve bu felsefi yöntemle nesnelerin ve olguların özüne ulaşmaya çalışır. Bu yöntem alışılagelmişi, kabul edilmişi doğasal olarak bilineni sorguya çekip onları eleştirme olanağı sunan bir yöntemdir. BİLİNÇ VE YÖNELİMSELLİK Husserl’in fenomolojik felsefesinin en önemli özelliği yönelimselliktir. Buna göre bilinç her zaman bir şeye/nesneye yönelmiş olarak yani bir şeyle nesneyle ilişkili olarak veya bir şeyin nesnenin bilincinde olarak vardır. (E. Tosun) Nesne algısı zihinde oluşurken evrenle kesintisiz bir ilişki içinde bulunmaktadır. Bu zihin-evren ilişkisi durağan değil bir yaşantı şeklidir. Husserl bilincin bu yönünü “düşüncede bir yaşantı” olarak tanımlamaktadır.Bilincin bir nesneye yönelmesinin itici gücü ise meraktır. Husserl’in yönelimselliğinin amacı “bilincin yönelimselliğine ait yapıların betimsel analizini sunmak ve bu yolla (zihin ile beyin arasında değilde zihin ile dünya arasındaki münasebeti aydınlatmaktır). Böylece Husserl, Yönelimsellikten bir nesneyle kurulan gündelik ilişkiden daha çok ilgili nesneyle kurulan belli bir türden ilişkiyi anlamaktadır. Ancak bu ilişki nesne var olmasada mevcut olabilir (pamuk prenses-tek boynuzlu at). Bu tür var olmayan fantastik nesneler üzerinde düşünmek zihnin karekteristik özellikleri arasındadır. Konu bilinç düzleminde ele alındığında gerçek ve fantastik ayırımı ortadan kalkar. Bilincimizde verili olduktan sonra bu kavramlar fenomolojik betimlemelerdir. Bu durum var olmayan nesnelere gerçeklik atfetmemizin nedeni olamaz.’’ Nesnenin var oluşa sahip olup olmaması hayal ürünü olup olmaması ,çelişik olup olmaması önemsizdir. Nesne salt yönelimseldir. Şu şu özelliklere sahip nesneyi kastetme edimidir.Öte yandan yönelimsel nesne var olduğu takdirde sadece yönelim kastetme değil kastedilen de var olur’’ (Hua XIX /1 439f) Husserl hiçbir zaman bilinçten bağımsız bir şeyin varlığından söz etmemiştir. Yönelimsellik bir nesnenin tesiri ile ortaya çıkmış dışsal bir ilişki değildir. Husserl bilinçten bağımsız bir şeyin varlığına yönelmeyi redderek metafizikten uzaklaşmıştır. FENOMOLOJİK İNDİRGEME veya EPOCHE Husserl’in temel felsefi tavrını ifade etmek gerekirse buna önyargısızlık diyebiliriz.Önyargısızlık; sorunları ele alırken varolan temel düşüncelerin askıya alınmasıdır. Böylece sorunların yeniden ele alınması sıfırdan başlanılması olanağı yaratılmış olur. Husserl bir şey hakkında bir yargıda bulunmamayı öngörerek adeta ‘’konuya bir de bu yönüyle bakalım’’anlayışı içindedir. Bu tavır şeylerin olguların kendisine dönelim yaklaşımına benzetilebilir. Bunun sonucu Husserl bir şeyin nesnenin var olduğunu ortaya koyan doğal tavrın -naif tavrın- karşısına epoche kavramını koyarak sıfırdan bir tartışma zemini açmaktadır. Doğal tavrın varlık savı paranteze alındığında önümüze saf bilinç alanı açılmaktadır. Husserl fenomolojisinde bir belirleyici kavramı da ‘’eidos’’tur. Husserel eidos kavramını öz, özsel olan şeklinde ele almakta ve bilincin fenomanal akış içinde özsel olanı ortaya koymak çabası içerisindedir. Burada Platon’a bir gönderme yapabiliriz.Platon’da ruh gözüyle görerek özü- ideyi- yakalamayı öngörmektedir. Husserl Descartes’in ‘’yöntemsel şüphecilik’’ anlayışını kendinde koruyarak bütün önyargılardan sıyrılıp yeni bir başlangıç yaparak kesinliğe ulaşmak gayreti içinde olduğunu gözlemlemekteyiz.Husserl’in Descartes’ten ayrılan yönü ise;Descartes’ta bir alan gibi düşünülen bilinç Husserl’de yönelimsellik kavramı ile her bilincin bir şeyin bilinci haline gelmesi durumudur. (Örn:arabamı seviyorum derken bilincin arabaya yönelmesi). (Çetin Türkyılmaz) Duyularımızın yanıltıcı olduğu gerçeğinden hareketle nesnelerin gerçek doğası hakkında emin olamayız. Nesnelerin gerçek doğası hakkında gerçek bilgiye ulaşmak için varsaydığımız bilgileri yani deneyimlerimizi,sağduyuya dayalı inançlarımızı bir kenara bırakmamız gerekir. Adeta önyargısız bir gözlemci gözü ile nesneleri ve olguları kavramalıyız.Sağduyuya ve deneyime dayalı bilgileri bir kenara atma sürecine ‘’paranteze alma’’ fenomolojik indirgeme veya ‘’epoche’’ olarak adlandırırız.Husserl’e göre bu yöntemi kullanan araştırmacılar insanlar tarafından aynı grup altında sınıflandırılan nesnelerde ortak olan özün ne olduğunu ortaya koyabilirler. İşte bu öz ortaya çıktığında o nesnenin yada olgunun anlamını kavramak mümkün olabilir. Husserl’e göre toplumsal dünya ve toplumsal gerçeklik insanların varsayımlarından ve yorumlarından oluşmaktadır. Husserl dikkatimizi yaşadığımız deneyimlere olgularla olan ilişkilerimize yöneltmemizi önermektedir. Dünyaya dair her sey paranteze alınır ve bilinç salt ben’e indirgenir. Bu, mutlak bir bilinçtir. Husserl’e göre mutlak bilinç alanına geri gitmek, transandantal varlık alanının örtüsünü açmaktır. Bu alan üzerine eğildiğimizde bilincin gerçek yapısını keşfederiz. FENOMOLOJİK ANALİZ Bilimsel araştırmaların başvurduğu emprik gözlem yöntemi fenomolojik analiz kapsamında da ele alınır.Bu yöntemle insan davranışları ve eylemleri analiz edilirken,bu eylemlerin anlamlarına da yanıtlar aranır.Weber toplumsal olayları açıklamada evrensel yasaların yetersiz kaldığı saptamasını yaparak geliştirdiği ‘’ideal Tip’’kavramına benzer şekilde Husserl soyut tiplemeler kurmaya çalışır.İşte toplumsal bir örgüt yada toplumsal ilişki gibi bir olgunun özünü görmek için bu tip soyut tipleştirmeler geliştirmeye Husserl ‘’eidetic analiz’’ adını vermektedir.(E.Tosun) YAŞAMA DÜNYASI Husserl,Avrupa Bilimlerinin Krizini -ki bu krizin sonucu nazizm ve faşizmdir- yaşama dünyası üzerinden açıklamaya çalışmıştır. Husserl’in bu krizi değer felsefesi yoluyla değil de Batı felsefesinin ve bilimin tarihsel olarak nasıl geliştiğini ele almak suretiyle tartışmıştır. Avrupa uygarlığının başına geleni anlamak için felsefenin nasıl on dokuzuncu yüzyılda gitgide daha deneyci (ampirisist) ve natüralist bir yön kazandığını, nasıl yaşam dünyasının unutulduğunu yeniden düşünmek gerekir. Yaşama dünyası özü çevreler ve algıya dönüktür. Zaman içinde akış halindedir dinamiktir. Husserl’in masa örneğinde anlatılan masanın şu anki görünüşüne sahip olduğum algı ile daha sonra başka bir noktadan bakarak sahip olduğum algı masaya ilişkin geçmişteki algılarımla ilişkilendirilmesi şeklinde gelişmektedir.Yani zamansal olarak algıda bir akışkanlık mevcuttur. Zamansal akış içerisinde bir sentez gerçekleştirilecek bu sentezle birlikte tek ve özdeş nesne bilinci ortaya çıkacaktır. TRANSANDANTAL ÖZNELERARASILIK Transandantal öznelerarası yabancıyı, başkasını algılamak sorunudur. Ben ve öteki sorununu ele alır. Fenomenolojik deney iç diye adlandıracağımız tek deneydir bunun uygulamasına sınır konamaz.İndirgeyici yöntem kendi kendimizi deneyimlememizden başka,başka benleri de deneyimlememize doğru genişletme olanağı sunar. Yabancıyı algılama kavramı transandantal bilinç üzerine yönelir. Bu kavram çerçevesinde öznenin dısında var olan dıs dünyanın nesnel algısının transandantal bilincin öznelliği içinde mümkün olup almadığı, mümkünse nasıl mümkün olduğu sorunu tartısılır. Yönelmişlik, bilincin daima “bir şeyin bilinci olarak kavranmasıdır. Bu da, içeriği olmayan bir bilinç düsünülemez demektir. SONUÇ Husserl’in fenomenlerin içinde saklı olan salt öze ulaşma çabası, sonuçta özsel kavrayış bir sezgi olacağından fenomolojik indirgeme bir sübjektivizm öznelcilik içermektedir. Bu durumda ulaşılmak istenilen öze kavuşmanın sorunlu olduğu söylenebilir. Her türlü sağduyuya dayalı inançlarımızı deneyimlerimizi paranteze almanın sınırı ne olacaktır? Hangi doyum noktasına kadar paranteze alma işlemi devam edecektir tam anlamı ile açık değildir.Böylesine bir netliğinde düşünülmesi olanaklı görülmemektedir. Fenomelojik indirgeme önceleri mantıklı ve olması gereken bir yöntem olarak kendini göstersede bu yöntemin ilkeleri konusunda da bir apaçıklıktan söz edemeyiz. Her ne surette olursa olsun elde edilecek sonuç uzam ve zaman içinde teste tabi tutulmasıyla öz olanaklı tutarlı kabul edilebilir olacaktır. Bunun emprizmle olabileceği görüşünü de yadsımaksızın fenomolojik indirgeme yöntemini destekliyeceği görülmektedir. Asıl sorun görünülen ile düşünülen arasındaki ilişkinin bir problem olarak felsefe dünyasını meşgul etmesidir. KAYNAKÇA 1-Çetin Türkyılmaz Husserl Felsefesine Giriş .2-Faruk Manav Felsefe Sözlüğü 3-Arş.gör.Emel Koç Görünüş ve Gerçeklik 4-Oğuz Unat Husserl ve Görüngübilimcilik 5-Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi Sayı 22 / Bahar 2014 6-Vikipedia 7- Tosun, E. (2020). Edmund Husserl'in Fenomenolojisi M. Topaloğlu
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR