Son Dakika



Bilindiği gibi dil duygu, düşünce, dilek ve tasarımlarımızı oluşturmaya ve başkalarına aktarmaya yarayan bir imler dizgesidir, yani işaretler sistemidir. 

Bir başka söyleyişle dili, herhangi bir niyetin/düşüncenin açığa vurulması, dolayısıyla bir bellekten (zihinden) başka bir belleğe aktarılmasına yarayan imler dizgesi olarak tanımlayabiliriz. 

Bu bağlamda, insanlar arasındaki en önemli ve en etkili iletişim aracının dil olduğunu biliyoruz. 

Çünkü insan dil aracılığıyla, destan çağından günümüze kadar, ortaya koyduğu dilsel örüntülerle, yaratılarla kendini geliştirme ve anlatma olanağı bulabildi. 

Tarihi insanın gırtlağından çıkan ilk sese kadar uzanan dil gibi çok önemli bir iletişim ve düşünce üretme aracı olmasaydı, insan hiçbir anlatma, dolayısıyla düşünme/yaratma olayını gerçekleştiremezdi. 

Dil düşünceyi yaratır ya da dil ile düşünce birbirinden ayrılamayacak, biri olmazsa öteki de olamayacak iç içe iki etkinliktir. 

Bu etkinlikler gerçekleşmedikçe; insanın insanı etkilemesi, yönlendirmesi, insanın insanla anlaşması, insanın insanı ve dolayısıyla evreni dönüştürmesi, dünyayı güzelleştirmesi söz konusu olamazdı. 

Bu konuda kısaca şöyle de diyebiliriz; insan diliyle, özellikle de anadili ile düşünür ve yaratır. Tüm sanat ve düşünsel/bilimsel yaratılarımızı dilimize borçluyuz. Örneğin dil ile şiirin tarihinin birlikte başladığını söylemek yanlış olmaz. İngiliz yazınbilimci George Thompson da şiirin tarihinin insanın gırtlağından çıkan ilk sese kadar uzatılabileceği görüşündedir. 

Buna bağlı olarak, güzellik duygusu ya da yakışmışlık demek olan estetiği de dille yarattığımızı unutmamak gerekir. 

DİL ve ANLAŞMA

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araçtır, dedik. Ancak dil, insanların kullandığı herhangi bir araç değil, doğal bir araçtır. Dilin doğal bir araç olması ise onu istediğimiz gibi kullanmamızı, onun kurallarının dışına çıkmamızı engeller. 

Çünkü dilin ya da her dilin kendisine özgü bir yapısı, yasaları ve kuralları vardır. Dil, zaman içerisinde birtakım değişiklikler ve gelişmeler gösterebilir, göstermesi de doğaldır. 

Ama bu durum, hiçbir dilin kendi yapısına ve yasalarına ters düşen araya girmeleri (müdahaleleri) kabul etmeyeceği için, bütün bu değişikliklerin dil kuralları çerçevesinde olması gerekir. 

Biz, özellikle dilsel sanatlar aracılığıyla, dilin çerçevesini genişletir, ona varsıllıklar katabiliriz. Bu nedenle sanat, her şeyden önce yeni dilsel anlatım olanakları yaratma işidir demek sanırım yanlış olmaz. 

Bu durum ise dili genişleten, geliştiren ve işlevini artıran bir olanaktır. 

Dil aynı zamanda, gizli bir anlaşmalar dizgesidir. Her ulusun tüm bireyleri bir varlığı, bir devinimi (hareketi) hep aynı sözcüklerle karşılamak için gizlice anlaşmış gibidirler. Bu anlaşmayı her ulus, her kavim ayrı bir biçimde yapmış, böylece -birlikte yaşayan insan topluluğu demek olan- her kavmin/ulusun ayrı bir dili olmuştur. 

DİLİN İŞLEVİ

Ancak, dilin kendinden beklenen işlevi görebilmesi, bize en üst düzeyde yararlı olabilmesi için onu düzgün, yetkin, işlevsel ve hatta sanatsal/estetiksel olarak kurallarına dikkat ederek kullanmamız gerekir. 

Dilimizi eksiksiz ve yanlışsız kullanmalıyız ki bize bilimde, sanatta, eğitimde, günlük algıda bize ondan beklediğimizi verebilsin. 

Oysa günümüzde, özellikle gazetelerin köşe yazılarında dilin özellikleri/kuralları neredeyse tümüyle görmezden geliniyor. 

Örneğin bu tür yazılarda paragraf yok edildi; oysa paragraf yazının düşünsel altyapısını oluşturan bir özelliktir. 

Bu bağlamda dilin önemini, yani dilin doğru kullanılmasının önemini bize çok özlü bir biçimde anlatan, Çinli filozof Konfüçyüs (İÖ. 551-479)’ün ne dediğine kulak vermek gerekir: Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken ödevler yapılamaz. Ödevler gerektiği gibi yapılamazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yoldan çıkar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” 

Başka söze gerek var mı? 

Hüseyin Atabaş
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM