Cennetin kapıları / Erdinç Gültekin
Cennet'in kapıları ardına kadar açılmıştı. Yerleşim kolay olacağa benzemiyordu. Gerçi yerleşecek yer de yoktu. Bırak villayı, köşkü bir pansiyon bile yoktu. Ama bugüne kadar insan eli değmediğinden olacak devasa ağaçlar, otluk yollar, temiz pınarlar vardı. Birbirine pek benzemeyen insanlar bambaşka çağlardan akıp gelmişlerdi. Herkes bir şeyler soruyordu. Bir tanesi herhalde bizim oralardandı, kan çekmiş olmalıydı: Hop birader, buralarda tekel bayii var mı, diye sordu. Valla ben de yeni geldim birader diye karşılık verdim. Beni biraz ezik görmüş olacak ki diklenerek sordu: Bir tek sigaran var mı? Dayılanması hoşuma gitmedi. Girişte sigara içmek yasaktır yazısı vardı, görmedin mi? Omuz omuza yürümeye başladık. Memleket nere diye sordu. İçimden, ulan burda da mı bu soru soruluyor, eyvah dedim. Derken bir adam, elini tutmaya çalışan kadından kurtulmaya çalışırken bize çarptı. Kadın: Turgut elimi tut, çok kalabalık diye bağırıyordu. Herhalde Turgut'un annesiydi fakat Turgut annesinden en az yirmi yaş büyüktü. Hani burada herkes 33 yaşında yaşama başlıyordu. Lâf olsun diye, sen kaç yaşındasın diye sordum yanımdakine. Yanımdaki şu kıza bak, her şey meydanda diye yanıt verdi. Kız, sanırım cilalı taş devrinden gelmişti. Şaşkın, tedirgin çevresine bakıyordu. Yaşını sordum yaşını diye yineledim. 27 yaşındayım. Bu arada sigarasından bir nefes çekti. Onu nereden buldun yahu? Bi tek kalmış pakette. İçimi çektim. Bak kardeş, darılma ama sen de cennete girecek göz yok gibi geliyor bana. Yan gözle şöyle bir baktı yüzüme. Haklısın dedi, güven vermiyorum de mi? Onu kırdığımı düşünüp üzüldüm. O: Ben o gün esrarı fazla kaçırdım, diye sözüne devam etti sigarasından bir yudum daha çekerek. Çoktandır göz koyduğum komşu karısının kapısını çaldım. İşimi bitirmiş bi keyif sigarası yakacaktım ki, biri beni sırtımdan vurdu. Aha, sigarayı içmek buraya kısmetmiş. Sen efendi adama benziyorsun. Ama sende de cennete girecek göz yok. Okumuş adamsın belli. Senin gibi okumuş, terbiyeli adamlar Allahsız olur. Gülümsedim. Evet ateistim dedim, çevredeki kalabalığa tedirgince bakarak. Yanımdaki: İyi de biz niye cehennemde değiliz be! Onu anlamadım. Sıkıldım, boğuldum. Bir yanlışlık olmalı dedim, baksana ipini koparan gelmiş. Ben bu kalabalığa gelemem birader, daralırım. Al benden de o kadar diye düşündüm. O devam etti: Hem burada başımızı sokacak bir yerde yok her yan ağaç, çayır... Hani şu huriler karşımıza çıkarsa milletin içinde mi yapacağız o işi? Yürüyelim bakalım. Belki ilerde toplu konutlar falan vardır dedim. Yanımdaki birden ardıma saklandı. N'oldu diye sordum. Şu herif, boş bi herif... Dediğin gibi ipini koparan gelmiş. Benden alacağı vardı da... Bu ara kolu pazubantlı birkaç görevli, onlar da bize benziyordu, yolumuzu kesti. Siz biraz durun. Niye ki diye diklendi bizimki. Rutin kontrol kardeşim bozulma hemen diye karşılık verdi kısa boylusu. İyi de bizim neyimizi kontrol edeceksiniz diye sordum safça. Yürüyün hadi, yürüyün... Bunlar kendini ne sanıyor diye söylendi yanımdaki. Onları yaratan da Tanrı, bizi yaratan da Tanrı. Keşke bizi de güvenlik görevlisi olarak yaratsaydı. Bu sınav stresini çekmezdik yıllar boyu. Bilmiyorum ne kadardır yürüyoruz. Burada gece yok sanırım. Oysa ben akşamcıyım. Üstelik yoruldum. Hani burada yorulmak yoktu. Gürültü bile yoruyor insanı. Herkes bir başka dil konuşuyor. Ölü diller bile dirilmiş burada. Kimse kimseyle anlaşamıyor. Yahu nerede o şarap akan nehir diye soruyor yanımdaki. Şu görevliye soralım. Görevli: Düz gidin diyor el kol işaretleriyle. Bu herif bizim dilimizi bilmiyor. Bi kafa atacaksın öğrenecek Türkçeyi. Sakin ol diye uyarıyorum yanımdakini. Yahu senin adın neydi? Mümin, dedemin adıymış, diyor safça. Dünya saatiyle belki altı saat daha yürüyoruz; çayır, çimen içinde, devasa ağaçların gölgesinde. Yanımdaki: Galiba bu sûru üfleyecek olan melek sûru biraz erken üflemiş. Altyapı çalışmaları bile başlamamış burada. İkimiz birden gülüyoruz. İstersen, anlatabilirsek derdimizi görevlilerle konuşalım. Ne diyeceğiz ki diye soruyor yanımdaki merakla. Bizim yanlışlıkla Cennet'e alındığımızı, aslında Cehennemde takılmamız gerektiğini söyleyeceğiz. Sıcaktır be orası. Boş ver, bu yol hiç olmazsa serin. Yine gülmeye başlıyoruz. Başımızın üstünden bir kelebek geçiyor. Erdinç Gültekin
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR