'Borç' ödemeye gelmiş bir yazın adamı... Şimdi ona biz borçluyuz... / Erdal Atıcı
Talip Apaydın, Cumhuriyet tarihinin büyük bölümüne yaşayarak tanıklık etti. 'Nice iğne deliklerinde geçip bir tüyünü bile vermeyen' yiğit yazar kuşağın temsilcilerinden biridir o.
Yazınımıza şiir, anı, öykü, oyun ve roman dalında 42 yapıt kazandırmış, yalnızca Kurtuluş Savaşımızı anlatan romanları toplam 1564 sayfa olan, (Toz Duman İçinde 586 sayfa, Vatan Dediler 530 sayfa, Köylüler 448 sayfa) usta yazarımız Talip Apaydın, Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde yaşama savaşı veriyor… 1926’da yoksul bir köylü çocuğu olarak doğan Talip Apaydın, İlhan Selçuk’un deyimiyle “köy çocuklarına kapılarını açmış, köy çocuklarına fırsatlar vermek için kurulmuş Köy Enstitüleri”nde okuyarak yaşamını kurtarmış. O günden beri içinden çıktığı köylüleri, yoksul insanları, ezilenleri, sömürülenleri yazarak halkına karşı borcunu ödemeye çalışmış… “Borç” adlı şiirinde belirttiği gibi: “İnsanlar, borçluyum size Sözlerle, seslerle renklerle Bunca güzellikleri yaratanlar Borçluyum size Kolay Ödenmez…” Apaydın, Cumhuriyet tarihinin büyük bölümüne yaşayarak tanıklık etti. “Nice iğne deliklerinde geçip bir tüyünü bile vermeyen” yiğit kuşağın temsilcilerinden biridir o… Son buluşmalarımızda çok karamsardı ve yüzündeki derin çizgilerden hüzün akıyordu… Ülkenin geldiği duruma bakıp “Keşke bu kadar uzun yaşamasaydım da bugünleri görmeseydim” diyordu. Acı içinde tekrarlıyordu bunu. Cumhuriyetin ilk yıllarını, Köy Enstitülerini ve sonrasını anlatıyordu. Yapayalnız kalışlarını… Onların yalnız kalışı Cumhuriyet devrimlerinin yalnız, sahipsiz kalışıydı aslında… İlerlemiş yaşına karşın, yurt sorunlarından hep sorumlu hissediyordu kendini. “Ah kardeşim ah! Şu Köy Enstitüleri birkaç yıl daha kalıverseydi, tüm korkuları yıkılacaktı ülkenin, köylü çocukları olarak içerisinden çıktığımız ilkel koşulları el birliğiyle değiştirecektik.” diyordu. Sonra, yüreğimize dokunan sesiyle “Susuzluk” şiirini okuyordu: “Susadım Bozkırlar ortasında Kurudu dudaklarım Çağırmayın gelemem Bir tas su uzatın Çabuk olun biraz Beni kurtarın” Ben onu dinledikçe bir zamanlar Talip Apaydın gibi, dünyayı güzellemeye gelmiş, bozkırın ortasında, Anadolu’yu aydınlatmak için çırpınıp duran öğretmenlerimizi düşünüyordum. “Acaba bugün de var mıdır Anadolu bozkırlarında çırpınıp duran o öğretmenlerden?” diyordum kendi kendime… Kaç zamandır köyler kendi derin uykularına terk edildi. Hiç ses gelmiyor. Bir roman, bir öykü, bir makale yok… Köy mü kaldı deniliyor sorulduğunda… Oysa, en kötü hesaplamayla yüzde yirmi insanımız hâlâ köylerde yaşıyor. Bu da on altı milyon insan demek! Az bir rakam mı on altı milyon? İstanbul, on dört milyonluk nüfusuyla her gün televizyonlara haber olurken, köylerde yaşayan on altı milyon insanımızla ilgili bir tek haberin bile yapılmaması; 1940’lı yıllar öncesine dönüldüğünün göstergesi değil miydi? Şimdi bir hastanenin soğuk duvarları arasında yaşam savaşı veriyor Talip Apaydın öğretmenimiz… Bir uçtan bir uca vatan topraklarını dolaşıp, dünyanın adsız çiçeklerini aydınlatma savaşı verdiği gibi... Ben onun yaşam sevgisine, direncine hep güvenmişimdir. O çok savaşlar kazandı bugüne kadar… Bu savaşı da kazanacak, yeniden aramıza dönecek, yeniden şiirlerini bize dinletecektir… Talip Apaydın öğretmenim, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde tanıştığın, bire bir görüştüğün, yazdığın ilk şiirlere bakıp güzel sözler söyleyen Sabahattin Ali’nin dediği gibi “GÖRECEK GÜNLER VAR DAHA…” İyi dileklerimiz hep seninle… Erdal Atıcı Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR