Son Dakika



Atilla Dorsay, fantastik edebiyatın ölümsüz yazarlarından H. G. Wells'in yine ölümsüz karakteri The İnvisible Man (Görünmez Adam)'ın yeni çekilen çağdaş "versiyonu"nu, "Yıllar sonra gelen aynı adlı (ama getirticisinin Görünmez Adam demeyi seçtiği) bu film, o romanın bir uyarlaması değil, hem de hiç değil. Ama kendi kimliğini ve kişiliğini bulmuş ve türün meraklılarını mest edebilecek bir yeni yaklaşım." olarak değerlendiriyor

Dorsay, filmin ilk çekimi olan 1933 yılında James Whale'in ünlü uyarlamasının usta oyuncu Claude Rains'in katkısıyla o dönemin unutulmaz bilim-kurgusal masallarından birine dönüştüğünü vurgulayarak yıllar sonra aynı adla çekilmiş filmin "o romanın bir uyarlaması değil, hem de hiç değil. Ama kendi kimliğini ve kişiliğini bulmuş ve türün meraklılarını mest edebilecek bir yeni yaklaşım"da olduğunu vurguluyor.

Atilla Dorsay'ın T24 sitesinde yazdığı eleştirilerinden bazıları şöyle: 

Öncelikle hikâye o karakter üzerine değil, onun eşi, büyük aşkı ve geçmeyen tutkusu Cecilia Kass üzerine kurulu. Koca Adrian Griffin ikinci planda kalıyor; hatta finale dek onu doğru dürüst göremiyoruz bile...

(...) 

Film önceleri korku değil, psikolojik bir gerilim, özgün bir kara film gibi başlıyor. Bu bir açıdan feminist bir yaklaşımdır; odak noktasına kadını koyarak; onu her şeyin merkezine yerleştirerek...

Gerçekten de, ilk yarıda korku değil gerilim egemendir ve çok iyi çizilmiş bir kadın portresinin, yaşadığı inanılmaz paranoya içinde ayakta ve hayatta kalmak için amansız uğraşı son derece göz yaşartıcı ve patetiktir.

Ama giderek korku ögeleri gelişiyor ve seyirciyi esir alıyor. Görünmez bir canavarın zavallı bir kadını sürekli korkunun, suçun ve cinayetlerin sorumlusu konumuna çekmesi; onu büyük yardımcısı, siyahi dev polis James ve kızına, hatta kendi kız kardeşine düşman kılması. Ve bunun için çağdaş teknolojinin imkanlarına sığınması... Hayal etmesi de, perdede gerçekleştirmesi de kolay olmayan şeyler. Ama çok da iyi yapılmış...

Ve film giderek sınırları aşıp gerçek gerçek fantastiğin ülkesine giriyor. Orada artık her şey özgürdür; yaşanan amansız mücadele içinde, görünmez adamın zaman zaman görünür hale gelmesi de... Ve bir kadının şeytana karşı bu korkunç savaşımı kazanmasının ipuçları da...

Evet, hayalgücü kadar teknolojiye de yaslanan, feminist yanını sağlam bir zemine oturtan, temposunu çok iyi kurmuş bir film bu... Arada kimi sahneler öylesine vurucu ki... Ama sözünü edemem, 'spoiler' olur!.. Doğrusu Stefan Duscio'nun enfes görüntüleri ve Benjamin Wallfisch'in müziği de anılmaya değer.

(...)

GERCEKEDEBİYAT.COM


ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM