Arkadaş ve dost çevresinde Behçet Necatigil / Hilmi Yavuz
Bu sütunlarda onu, arkadaş ve dost çevresinden başlayarak anlatmaya çalışacağım,- üzerimde büyük emeği vardır, onu daima minnet ve şükranla anarak…
Hoca'nın arkadaş çevresi sınırlı olmuştur: Bir benzetmeyle anlatmak gerekirse, Hoca'nın dost ve arkadaşları, onun merkezde olduğu, eşmerkezli iç içe dairelerde bulunurlar. Merkez'e en yakın daire, Hoca'nın en yakın iki arkadaşının yer aldığı daireydi: Kamuran Şipal ve M. Ali Tanyeri. Ondan sonraki ve merkeze daha uzak dairelerde, yakınlık sırasına göre, öteki dostları yer alırdı. Şipal ve Tanyeri ile her cumartesi, Yedikule'de Safa ya da Kırık Çatal'da buluştuğunu biliyoruz. [Bir anı: Hoca'nın ölümünden bir süre sonra Huriye Hocanım'ın konuğu olarak Şipal, Ben, M. Ali, Selma, Ayşe, Fatih ve Hüseyin'le, Hoca'nın Şair Nedim Caddesi'nde Deniz Apartmanı'ndaki dairesinde yemekteyiz. Laf arasında M. Ali, Hoca'nın yazdığı şiirleri, herkesten önce kendisine okuduğunu söyleyince rahmetli Huriye Hocanım, “Ali Bey, önce bana okurdu! Çalışma odasından çıkar ve bana ‘Bak Huriye, yeni şiirim, derdi'” diye cevaplamış, bunun üzerine M. Ali'nin, ciddi ciddi ve sertçe ‘Hayır, hayır, sizden önce bana okurdu!' diye ısrarı hepimizi güldürmüştü!] “Behçet Hoca, Cemil Meriç'in deyişiyle söylersek, ‘kendi semasında tek yıldız'dı… Hoca bu yıl yüz yaşında! Daha nice yüzyıllar yaşayacak!” Öteki dostları ile buluştuğunda ise, çoğu kez suskundur: İçkievinden çıkılınca, bazen, hızlanarak gruptan ayrıldığı ve tek başına yürüdüğünün tanıkları vardır. Kızlarına ve eşine düşkündür. Ama eşi Huriye Hocanım, bir defasında Hoca'nın, kendisine, ‘Hanım, senin yerin şiirden sonradır', dediğini aktarmıştır. Hoca'nın en sevdiği sözcüklerden biri de ‘bulunsun!'dur. O nedenle, ölümünden sonra odasında ‘Bütün Eserleri' için M. Ali Tanyeri ile çalışmaya başladığımızda, masasının çekmecelerinden, kendisine paketlenerek gönderilen kitapların sarıldığı sicimleri, yumak halinde toplanmış olarak bir cam kavanozun içinde bulmuştuk. Yine Hoca'nın evinde bir yemekte, İlhan Berk, Hoca'ya dönüp “Sana on'cu Behçet derlermiş! Herkese tam numara, on verirmişsin!” diye şaka yapmaya kalkınca, öfkelenip sofradan kalkmış ve iki dakika sonra, elinde benim 1953 yılına ait bir sınav kâğıdımla dönerek kâğıdı, “Al bak! Hakkıyla not vermiş miyim!” diye Rauf Mutluay'a uzatmıştır. Daha önce de belirttim: Lisede çıkardığımız ‘Dönüm' dergisi ile ilgili hesapları tuttuğu defteri de, evrak-ı metrukesi arasında bulmuştuk. [‘Hilmi Yavuz'a 15 dergi verdim. 150 kuruş aldım']. Bulduğumuz belgelerden biri de, Hoca'nın 1948 yılında Huriye Hanım'la evlilik öncesine ilişkin masraflarını gösteriyordu. Türkiye'nin darlık günlerini yaşamış çoğu kimse gibi, Hoca'nın birçok şeyi sakladığının ve sırası gelince onları kullandığının da tanığıyım. Tıpkı, ona gönderilen kitap paketlerinin sicimlerini sakladığı gibi! Behçet Hoca'nın şiirlerinin müsveddelerini, kızları Selma ve Ayşe'nin ön sayfaları kullanılmış ilkokul resim defterlerinin boş arka sayfalarına yazdığını, yine özenle sakladığı evrakından biliyoruz.[Bu arada belirteyim: Rahmetli annemin vefatından sonra, eşyalarını koyduğu ceviz sandıkta, 1940'lı yıllarda çokça kullanılan nezle damlası boş ‘mitol' şişeleri bulmuştum. Bir de çorap topuğu yırtıklarını dikmek için tahtadan yumurta!] Kısaca Behçet Hoca, Cemil Meriç'in deyişiyle söylersek, ‘kendi semasında tek yıldız'dı… Hoca bu yıl yüz yaşında! Daha nice yüzyıllar yaşayacak! Hilmi Yavuz (Zaman)
YORUMLAR