"Ben Türklerin en güvenilir bilim insanı, en güvenilir anlatanlarından, en doğru anlayanlarından asil bir aileden ve en iyi silah kullananlardan olarakTürklerin hemen hemen bütün illerini, obalarını, çöllerini karış karış gezip dolaştım. Türkün, Türkmenin, Oğuzun, Çigilin, Yağmanın, Kırgızın dillerini, giyimlerini tümüyle tanıdım. Bu konuda o kadar ileri gittim ki her boyun lehçesini bile en mükemmel biçimde konuşur duruma geldim. Böylelikle, bu kitabı uzun inceleme ve araştırmadan sonra en güzel ve en anlaşılır biçimde yazdım. Adımı dünyanın sonuna kadar anımsatmak amacıyla bitmez tükenmez enerjiyle meydana getirdiğim bu esere Kitabü Divani Lügat-it Türk adını verdim."
Divani Lügat-it Türk, XI. yüz yılda yaşamış, Kaşgar boyundan olan dilci Mahmud Kaşgarlı'nın Divan'ının adıdır. Kaşgarlı bu lügati Arapça olarak Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazmışsada da XI. yüz yılda var olan bir çok Türk diyeleğinin öğrenilmesinde Türk boylarının yaşam tarzı adet ve ananeleri hakkında zengin bilgiler veren büyük bir kaynaktır.
Divan'ın orijinali bize gelmeyip yalnızca XIII. asırda yazılmış kopyası elimizdedir.
Divani Lügat-it Türk'ün tek nühası İstanbul Halk Kütüphanesi'nde korunmaktadır. Elyazma takriben 239x165 mm. ölçülerinde 319 sayfadan oluşmaktadır. Bugünkü baskıyla 638 sayfa tutmaktadır.
Her sayfada 17 satır vardır. Metnin kenarındaki işaretlere bakınca metinin belirli zamanlarda bazı redaktörlerce düzeltilmiştir. Metnin kenarlarında muhtelif yerlerde kayıtlar vardır. Üst kapağında elyazmanın yazıldığı yere metin yazılmış ancak içeriği Divan'la ilgili değildir.
Kalafon'a göre Mahmud el-Kaşgari eserini 1074 yılında bitirmiştir. Elyazması saklanan metin 200 yıl sonra ancak 1266 yılında kitap haline getirilmiştir.
Ali Emiri'nin Diyarbakır'daki büstü
Divan'ın girişinde Mahmud El kaşgari, bu kitabı Bağdat'ı idare eden Abbasi Halifesi El Muktdir'e ithaf etmiştir. Eğer Divan halifenin kütüphanesindeyse, büyük bir olasılıkla kitap 1258'de Memlüklerin eline geçmiştir. Kelli ve Denkofun ihtimallerine göre Divan'ın yeni sahibi Türk dilerinin öğrenilmesini istediğinden kitabın özünün çıkarılmasını ve çoğaltılmasının doğru olacağını düşünmüştür. Bunu yapan şahsın ismi elyazmasının sonunda görülmektedir. Bu kişi, Muhammed ibn Abu Bakr ibn Abu-l Feth as-Savi-el-Demeşgi'dir.
Hattatın kayıt ettiğine göre yazma işini "Altıyüzaltmışdördünce yıl Şevval ayının yirmiyedisinde haftanın birinci günü" bitirmiştir. Bugünkü tarihle 1 Ağustos 1266 tarihine denk gelmektedir.
El yazmanın üst kapağında yazılan nota göre 1400-1401'inci yıllarda Kahire'de yaşayan Muhammed ibn i Ahmedu Hatibu Derayya'ya aittir. Kitabı Türkçe yayınlayan Kilisli Rifat'ın tahminine göre bu meşhur alim Muhammed ibn Ahmed ibn Süleyman el-Ensari ed-Demaşqi ed Derinidir. (745/1344-810/1407)
Elyazması, büyük bir olasılıkla 1517 yılında Osmanlıların Memlük devletini yenmesinden sonra getirilmiştir. Metnin kenarlarına düşülen notlarda ve metin içinde yapılan düzeltmelerde Osmanlı devrine ait yazılar görülmektedir.
Divan hakkında Katip Çelebi'nin takriben 1650 yılında yazdığı biyografisinde de hatırlatma vardır.
XX. yüz yılın öncesinde kitap Vanioğullarından Nazif Paşa adlı birkişinin eline geçmiş ve bu kişi bu eseri kıymetli eşya sayarak oğullarına bırakmış, 30 altından ucuza da satmamalarını istemiştir.
1916 yılında, elyazmasını İstanbul'da yaşayan Ali Emiri Efendi adlı bir şahıs sahaflarda 33 liraya satın alır.
Divan hakkında araştırma yapılırken nedense Ali Emiri Efendi'nin hiç adı geçmemekte ya da görmezden gelinmektedir. M. Şakir Ülkütaşirin, Büyük Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud (Ankara 1972) kitabında Ali Emiri hakkında etraflı bilgiye rastladık.
Türklerin XI. yüzyıldaki dilini ve yaşam biçiminin özünü yansıtan bu hazine değerindeki yapıtı -Divan-ı Lügat-it Türk- Türklere yeniden kazandıran değerli insan Ali Emiri Efendi'den etraflıca söz etmek istiyoruz.
ALİ EMİRİ EFENDİ KİMDİR?
1857 yılında Diyarbakır'da doğan Ali Emiri, çocukluğundan okumaya ve yazmaya çok hevesli birisidir. Güçlü bir belleğe sahip olması nedeniyle daha dokuz yaşındayken beş yüzden fazla şairin şiirinin yer aldığı Navadir ül Esar adlı bir kitaptaki dört bin şiiri ezberleyebilmiştir. Gençliğinde hattatlıkla meşgul olan Ali Emiri bu sanatta da başarılı olmuş, yazdığı levhaların bazısı Diyarbakır camilerine asılmıştır.
Çocukluğunda bütün işi okumak yazmak olduğu için kapalı yerlerde kalmış, temiz havadan yararlanamamış; çok zayıf bünyeli ve sık sık hastalanan birisiymiş.
Tüccar olan babası da onu bu yüzden sakınırmış. On beş yaşına gelinnce Ali Emiri'yi dükkanına getirip ticareti öğrenmesini istemiş. Ancak Ali Emiri babasını hayal kırıklığına uğratmıştır. Okuyup yazmaktan başka bir şey düşünmediği için dükkanı zarara uğratmış. Bu yüzden babası onu memur yapmaya karar vermiş ve memur yaptırmış. Ali Emiri tüm yaşamını bir memur olarak geçirmiştir. Katip ve defterdar olarak Diyarbakır, Selanik, Adana, Kırşehir, Trablusşam, Elazığ, Erzurum, Yanya, İşkodra, Haleb ve Yemen gibi otuz ilde memur olarak çalıştı.
Çok sevdiği kitaplara daha çok zaman ayırabilmek için 1908 yılında emekli olmuştur.
Emeklilik yıllarında yaşamını İstanbul'da sürdürür ve çoğu kez Divanyolu'nda bulunan Diyarbakır Kahvesi'ne uğrar.
İşte Kaşgarlı Mahmud'un Divan'ına bu kahvede rastladığı sanılmaktadır..
Kırgızistanlı tarihçi Dr. Tınçtıkbek Çorotegin İstanbul Fatih Camiindeki Ali Emiri Efendi mezarı yanında
Ali Emiri'nin çok zengin bir kitaplığı vardı ve sık sık uğradığı Kitapçı Burhan'ın dükkanından eli boş eve dönmezdi. Bir keresinde Katipçı Burhan bir kitap gösterir ve "Bir kitap var ama sahibi otuz altın istiyor" der. "Bu kitap bana geleli bir hafta oldu. Ben bu kitabı yüksek fiyata alır diye Maarif Bakanı Emrullah Efendi'ye anlattım. O da müdürüne havale etti. Müdür araştırmak için bir hafta mühlet istedi. Kabul ettim. Bir hafta sonra gelip on lira teklif ettiler. Ben de, kitap benim değil, başkasınındır. Otuz altından aşağı da satmıyor, dedim. Onlar da, biz otuz liraya bir kütüphane satın alırız, al kitabını; istemiyoruz, diye kitabı geri verdiler. Şimdi kitap sahibiyle anlaştığımız süre sabah bitiyor. sabah kitabı geri vermeye mecburum. bakın, inceleyin, eğer ilginizi çekerse siz alın" dedi.
Ali Emiri, kitabı inceleyinde değil 30 altın bu hazinenin 30 bin altın olduğunu anlar. Lakin kitabı biraz ucuz almak için onun dağınık olduğunu bahane eder. Kitapçı Burhan kitabı otuz altında satamayacağını yineler. Kitabın sahibinin Vani oğullarından eski maliye nazırı Nazif Paşa'nın kızı olan bir kadın, Nazif Paşa'nın kitaba bu fiyatı koyduğunu ve bir lira bile aşağı satamayacağını ısrarla belirttiğini söyler.
Üstünde bu kadarparası olmayan Ali Emiri Efendi, tam bu tartışma ortasında kitapçıya gelen dostu Faik Reşat'dan otuz üç lira borç alır ve tümünü (Üç lirası kitapçıya komisyon olarak) kitapçıya vererek kitabı satın alır.
Kitabın asıl değerini gün geçtikçe daha iyi anlayan Ali Emiri Efendi kitaptan her yerde söz eder ama kimseye göstermez. Hatta Ziya Gökalp kitaba bakmak için başvurur ama ona bile, "Şimdi gösteremem, belki çok sonra" diyerek oyalama yolunu seçmiştir.
*
Belli bir zaman sonra Ali Emiri Divan'ı arkadaşı Kilisli Rifat'a gösterir ve dağınık sayfaları karmakarışık kitabı düzenlemek için yardım ister. kilisli Rifat kitabı üç kez baştan başa okuduktan sonra gereken forma sokar, sayfaları numaralandırır. bu işe iki ayını verir. Bunun karşılığında Ali Emiri Efendi, Kilisli Rifat'a evinin yarısını ipotek olarak vermek ister. Lakin Rifat bu hediyeyi kabul etmez. Emeğinin karşılığı olarak katibın basılmasına izin vermesini ister.
Kitabın sayfalarının numaralandığını öğrenen Ziya Gökalp'e Kilisli Rifat dert yanar. Ali Emiri kitabı ne okutmaya ne de yayınlamaya izin vermemektedir. Ziya Göaklp'ten talat paşa'ya bildirmesini yayınlanmasına aracılık etmesini ister. talat paşa araya girince Ali Emiri Efendi iki şartla izin verir: 1- Kitabın baskıya hazırlanması Kilisli Rifat tarafından yapılmalı, 2- kilisli Rifat kitabın aslını hiç kimseye vermemeli, göstermemeli.
Talat Paşa, bu teklifi kabul eder ve Kilisli Rifat işe koyulur.
Talat Paşa, karşılık olarak Ali Emiri Efendi'ye üç yüz altın lira gönderir. Ancak Ali Emiri parayı kabul etmez. Talat Paşa'ya şöyle bir mektup yazar: "Kadirbilirliğinize, lütfunuza teşekkür ederim. Fakat parayı kabul edemem. Çünkü vatana küçük bir milli hizmet karşılığında para almış olacağım. Bu benim vicdanıma ağır gelir. Size teşekkür ederek paranızı iade ediyorum. Siz bu parayı yardıma gereksinimi olan bir çok namuslu aileye verirseniz size tekrar teşekkür ederim. bundan cenab-ı hak da memnun olur. vereceğiniz bu sadakanın adı da Divan-u Lugat-it Türk sadakası olsun!"
Burada belirtelim ki Macar İlimler Akademisi, o yıllarda, Ali Emiri Efendi'ye, Divan'ı kendilerine satması için on bin altın teklif eder. Fransa ise otuz bin altın vereceğini bildirir. Ali Emiri her iki teklifi de reddeder: "Benkitaplarımı hep milletim için topladım. dünyanın bütün altınlarını önüme koysanız değil böyle bir kitabı tek bir kitabımı bile satmam."
*
Ali Emiri Efendi adlı değerli bir kişinin tek başına mücadelesiyle XI. asır Türk dili, edebiyatı, tarihi, mitologyası, etnografyası, coğrafyası ve folkloru bakımından altın değerinde en güçlü bir eseri, Divan-ü Lügat-it Türk'ü Türk dünyasına ve bütün insanlığa kazandırmış olur.
*
Ali Emiri Efendi, 23 Ocak 1924'de üç gün süren şiddetli hastalık nedeniyle Fransız hastanesinde vefat etmiştir. Mezarı Fatih Türbesi'nin bahçesindedir.
(Azerbaycan Türkçesinden çeviren: Ahmet Yıldız)
Şehnaz Kemalova
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR