Ahmed Arif'e kimlik dayatmak / Durmuş Tiryaki
'Ahmed Arif, ümit ile öfke arasındaki zıtların birliğini görebilen ender dünyalılardandır.' Yalçın Küçük
Ahmet Arif her dizesi ile hem yüreğime dokunan hem burgu gibi zihnimin dehlizlerini yırtan bir şair. Ama öyle kahreden, miskinleştiren, kendine küsen bir ruh haline değil, meydan okuyan, kavgasını sırtlamış, geleceği ellerinde gürül gürül çağlayan bir sesin peşine düşüren bir şair. Sanki komünist olduktan sonra başına gelenlerden ötürü tüm dünyaya ve çevresine küsmesine nazire yaparcasına ümit ve öfkenin mayasını çalar şiirlerine… A. Arif’in edebi kişiliğinin değerlendirilmesi benim boyumu aştığı gibi, yazının doğrudan amacı da değil. Ahmet Yıldız, sanıyorum 2010 yılında Oda TV sitesinde "Ahmed Arif’e Hasret Kalmak" yayımladığında okuyup yapamamıştım, bu defa “gerçekedebiyat.com”da tekrar yayımlanınca farz oldu. Ahmet Yıldız’ın beğendiğim o yazıs, Ahmet Arif’e kimlik yakıştıranlara sitem ediyordu. Aynen şöyle: “Ama bir yanılgı var ki daha beter! Türk şiirinin bu ölümsüz şairini (şiirlerini Türkçe yazdığı için bunu belirtmek zorundayız) “kan/soy” önemsemesiyle “Kürt şairi”ne indirgiyorlar.” diye belirttikten sonra Refik Durbaş aracılığıyla Ahmet Arif’in kendi ağzından tanıtımını aktarıyor: ”Çok iyi hatırlıyorum. Biz oyun oynuyoruz, üç tane adam bahse girmişler. Üç adam ama biri Arap, biri Kürt, biri de Zaza. Biri diyor ki beni göstererek, ‘Bu çocuk Arap.’ Öteki diyor ki: ‘Yok yahu, bu çocuk Kürt.’ Üçüncüsü ‘Bu, ne Arap, ne Kürt. Bu çocuk Zaza.’ diyor. Biz oynuyoruz, onlar konuşmalarımızı dinliyorlar herhalde. Aralarında anlaşamayınca bir esnafa soruyorlar, ‘Bu çocuk nedir?’ diye… Esnaf ‘Üçünüz de yanılıyorsunuz” diyor. ‘Bu çocuk Türk.” (Refik Durbaş, Ahmed Arif Anlatıyor, Cem Yayınevi, İst.1990, s. 7-8) “Kalbim Dinamit Kuyusu” adıyla kitaplaştırılan bu konuşmada daha ilk soruda Ahmet Arif’in bu öyküyü anlatmaya gereksinim duymasına dikkat çeken A.Yıldız’ın aktarımını burada tekrarlamak istemiyorum. (Okumayan http://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/ahmed-arife-hasret-kalmak-ahmet-yildiz/90 okuyabilir.) Bir şairin soyunu sopunu anlatmak durumunda kalmaktan haklı olarak utandığını kaydeden A. Yıldız’ın şu alıntısını almadan geçemiyorum: "Anadolu insanının tarihini Babil'e kadar, Sümerler'e, Asurlular'a kadar uzatabiliriz. Hatta daha da öncesine Helenler'e, Truvalılar'a kadar götürebiliriz. Bütün bu kavimler bizim atalarımızdır. Yani bu toprağın üzerinde ne kadar uygarlık kurulmuşsa, yaşamışsa, tarihe göçmüşse, yerin altında kalmışsa bütün bunlar bize kalan mirastır.” (s. 56) Buradaki Ahmet Arif kişiliğini çok öğretici buluyorum. Kimlikler üzerinden bir etnik boğazlaşmanın doludizgin kışkırtıldığı çağımızda A. Arif var oluşu bambaşka izah etmeye özen gösteriyor. Anadolu’nun bir kavimler kazanı olduğuna, ortak miras olduğuna vurgu yapıyor. Arkadaşı Cemal Süreya’ya 60’lı yılların sonlarında yazdığı bir mektupta “Halkını ve misyonu unutmayan ilkel bir aydın” oluşunu hatırlatan A. Arif şöyle devam ediyor: “Biliyorsun, ‘biz devrimciler, ayrı bir kumaştanız’ ve bizim canımızdan bile aziz olan bir şey varsa o da devrimci onur ve namustur. Bu bahiste taviz vermektense ölmeyi tercih ederiz. Bunları, hoşlanmazsan, sana pek gerekli gelmese bile benim hatırım için, hafızanın benimle ilişkin bölümüne sağlamca yerleştirmeni rica ederim.” (Yalçın Küçük’ün “Enver Gökçe ve Eza” yazısı, s. 6. Yeni İnsan Dergisi, 1994, sayı 21) Ricasının mesajını ben alıyorum. Kendisini illaki Kürt olarak takdim etmeye, anmaya gayret eden kimlik fetişistlerine de cevap veriyor. O halde: 1. A. Arif'e mutlaka bir soy aranacaksa "melez"lik yakışmaktadır. Söyleşiyi yaptığı yıl 1990’nın başlarıdır. Kendi kimliğini ifade etmekten aciz olduğu düşünülemez. A. Arif kendisine karşı da dürüst davranmış, soy haritasındaki bir anneden gelen Kürtlüğü kimliğinin yegane unsuru olarak lanse etmemiş; kökündeki çeşitliliği ırksal renklerin üstünde bir senteze kavuşturmuştur. Yılların baskısını en çok üzerinden atabileceği bir konjonktürde belki de felsefeci formasyonuyla tarih ve toplumcu bilinci, kendisinin kategorize edilmesine müsaade etmemektedir. Kimilerinin kişisel tarihini de değiştirerek/abartarak çubuğu iyice etnik var oluşa büktüğü bir zamanda bu davranışın değerini kaydetmek zorundayım. 2. A. Arif, kendisine Kürt demekten kaçınmıştır. Çünkü, a) kendisini yeniden yaratmıştır; belirgin niteliği, hakim subjektivitesi etnisitesini aşmıştır. b) hem kökenini tanımlarken Rumeli'nden Kafkasya'ya, oradan Anadolu'ya uzanan 3. Herkesin objektif olarak/biyolojik olarak bir soya aidiyeti vardır; "aidiyet"lerin birbirine üstünlükleri "bizim" kitabımızda yazmaz. Aidiyetleri ideoloji haline getirmek kabul edilemez. Aidiyet bağımlılığı her türlü mikro milliyetçiliğin kaynağıdır. Cumhuriyet tarihinde 30'lu yıllarda bu yönlü aşırılıklarla karşılaşılması bugün Cumhuriyetin topyekün ırkçılıkla suçlanmasına yetmez. 4. A. Arif, Osmanlı'da hor görülen, sövüp sayılan Türklüğe onurunu kazandıran insanın M. Kemal olduğunu teslim etme gereğini duymuştur. 5. Bugünlerde "moda" olan Kürtlükten çok türedi Kürtseverliktir. Her şeyi bu pencereden görenlerin durumu tipik ırkçı ve ayrımcı tavırlarla örtüşmektedir. A. Arif’i araçsallaştıran yaklaşımların hiçbir insani değeri yoktur. 6. Türkiye sosyalist hareketine her yurtsever, bana göre, şükran borçludur: Türkiye'deki iki dinliliği, iki kimlikliliği deşifre etmiştir; şöyle de söyleyebilirim: Bedel ödeye ödeye özgürleştirici bir yol açmıştır. Bununla da kalmamış sol aydınlanmacı dünya görüşümüz, etnisitelerin ideoloji haline dönüştürülmesine net tavır almış, emperyalist- bölücü projelere savaş açmıştır. Türkiye tarihi aktörlerinin kripto heveslerini, hallerini açığa çıkartmak adına büyük uğraş vermiştir. 7. Halkların masumiyeti ile sanatçı duyarlılığı arasındaki ince çizgiyi, hele de kalbi gizemli bir umut topu çarpan bir şairi siyasetçinin küstahlığından, popüler medya maymunlarının istismarlarından ve bilumum rantiyelerden koruyabilmek için, yine en fazla görev sosyalistlere düşmektedir. 8. A. Arif için ben soyadı gibi “bilge halk ozanımız”, "büyük şairimiz" ya da "Türkçenin usta şairi" nitelemesini tercih ederim. A. Arif’in sevdası /hasreti Türkiye’dir; uğruna prangalar eskitmeyi göze aldığı yoksulların, emekçilerin ülkesi… A. Arif’e rağmen A.Arif’i Kürt yapanlar, A. Arif’e kimlik dayatanlar ya A. Arif’i hiç anlamayanlardır ya da ırkçılığın kör edici, yoksullaştırıcı kapanına kapaklananlardır. Durmuş Tiryaki Gerçekedebiyat.com
coğrafyanın bir ürünü olduğuna dikkat çekmiş; hem Babil'den Sümerlere, Helenlerden Truva’ya dayanan kültürel katmadan beslendiğini hatırlatmış; hem de Osmanlı paşalarının torunu olduğunu belirtmiştir.
YORUMLAR