Son Dakika

mustafa-bilgin-abdulmecit-18012025211048.jpg


“Gemi var, gemicik var…” denmişti, hatırlarsınız… Bir de “doğal ömrünü tamamlamış gemi var” denseydi, açık denizlerde iş yapan ticari gemilere dair daha da bilgiççe bir şey söylenmiş olurdu.

Bilmem duydunuz mu, doğal ömrünü tamamladığı halde çalıştırılan eski gemilere eleman kolay bulunamaz, kaza riskini göze alan gemiciler ancak iki katı kadar fazla maaşın hatırına çalışırlarmış.

Patronları için hava hoş sonuç olarak ama hem gözü kara hem de çok paraya gereksiniminiz varsa bu gemiler tam size göreymiş işte…

 

“Üç beter derdin biri”, yoksulluk yüzünden 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi resim bölümündeki eğitimini yarıda bırakan, Samsun Endüstri Meslek Lisesi Gemi Makinaları bölümü mezunu, karikatürcü Abdülmecit Özbek de böyle bir eski yük gemisinde son kez çalışmak üzere adını yazdırdığı günlerdi…

Aynı zamanda o günler, benim, “kendi teknemde kaptan” olmaya karar verdiğim günlerdi ki bir spor-magazin izlencesine her hafta kısa futbol çizgi filmleri yapıyordum.

Parasal kazancı beklentimin altında olsa bile bu iş, “patronu”  olarak kotardığım ilk kişisel işimdi ve kendi teknemi kıyıdan kıyıdan da olsa yüzdürebiliyorum demekti artık.

Süreç böyle devam ederse canlandırma sineması-çizgi filme ilişkin tasarılarımı teker teker hayata geçirecek, belki de  “açık denizlere” yol alacaktım.

Gelin görün ki sermayesiz işe kalkışmıştım… Stüdyomun “girdi hanesine” katkısı olur diye umarak çizgi film kursu vermek fikri geldi usuma…

Yaşadığım semtin bütün direklerine ve kimi görünür duvarlara küçük afişler asmıştım: “Çizgi Film Yapımı Öğretilir…”

Afişe eklediğim telefon numaram bu amaçla sadece bir kez çaldı. Arayan Abdülmecit Özbek’ti…

 

Karikatürlerinden tanıdığım Abdülmecit’le bu sayede ilk kez kucaklaşmıştık…

İlk sarıldığımız o gün ile adını “makineci” olarak yazdırdığı geminin bağlı olduğu limandan demir aldığı günlerdeki sarılışımız arasındaki yaklaşık bir ay boyunca her gün stüdyoma gelmiş, küçük çizgi film denemeleri yapmıştık.

Abdülmecit çizgilerinin “canlanışını” gördükçe çocuk gibi seviniyordu, böyle olunca kesin kararını verdi; son seferinden kazandığı parasıyla yaşlı ana babasının köydeki harap evini sıfırdan yapacak, arta kalan parasıyla o da çizgi film stüdyosu kuracaktı.

Günü geldiğinde gemisinden gel çağrısı alan bu düzgün, iyi niyetli, güvenilir genç adamı sevgiyle yolcu ettim…

Belki de gelecekte iş ortağım olacak yetenekli meslektaşım Abdülmecit Özbek’in dönüşünü beklerken kara haberi geldi.

Ağız alışkanlığıyla söylenen “son gemi seferinin” gerçek anlamda son seferi olacağı nereden aklımıza gelecek…

O eski geminin makine dairesinde meydana gelen patlama yüzünden İtalya’da bir hastanede iki hafta komada kaldı, 10 Ocak 1999’da öldü.

14 Ocak’ta Samsun-Çarşamba’nın Kızılot köyünde 27 yaşında toprağa verilirken Nazım Hikmet’in haklı sesi dolaştı aramızda:

 

(…)

Bir eski Acem şairi:
Ölüm âdildir” diyor,
aynı haşmetle vurur şahı fakiri.”

Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
            herhangi bir şahın bir gemi ambarında
                                             bir kömür küfesiyle öldüğünü?..

Bir eski Acem şairi:
“Ölüm âdildir” diyor.


Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kere olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi:
“Ölüm âdil...”


Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...

(…)

Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM