Yaşar Nabi Nayır Balkanlıydı! / Günel Altıntaş
Devrimlerin en zor yanı, devrim heyecanını genç kuşaklara aşılamaktır. Ne yazık ki, çoğu devrim, bu heyecan genç kuşaklara aşılanamadığı için yozlaşmış ve yıkılıp gitmiştir. Devrim heyecanıyla aşılanmamış kuşaklar bu ülkeyi sokakta bulmuşuz gibi davranabilmektedir.
Bilenler bilir; Yaşar Nabi Nayır Varlık Dergisi’ni her kasım ayında Atatürk özel sayısı olarak çıkarırdı. O güne kadar kendisini edebiyat çevrelerine kabul ettirememiş, dolayısıyla ürünleri Varlık’ta yayınlanmayan çoğu genç/yaşlı yazar ve şair de bir Atatürk şiiri ya da yazısı yazarak kasım sayısında görünürdü. Ben de o yıllarda akrostiş bir Atatürk şiiri yazmış ve Varlık’ta yer almıştım.
Tabii, Yaşar Bey imam hatipe bulaşmadığı ve Balkanlı olduğu için Atatürk’ü lâyıkıyla anlayıp değerlendirebilen bir aydındı. Zihni karanlık fikirlerle bulanmamıştı. Balkanlı olmak, bana göre, zaten özgürlükçü olmak demektir. Kurtuluş savaşımızın liderlerinin pek çoğunun Balkanlı oluşu bu yüzdendir.
Devrimlerin en zor yanı, devrim heyecanını genç kuşaklara aşılamaktır. Ne yazık ki, çoğu devrim, bu heyecan genç kuşaklara aşılanamadığı için yozlaşmış ve yıkılıp gitmiştir. Devrim heyecanıyla aşılanmamış kuşaklar bu ülkeyi sokakta bulmuşuz gibi davranabilmektedir. Cumhuriyet devrim heyecanını, modernleşmeyi, “aydınlanma”yı, çağdaşlaşmayı benimseyen pek çok şair, yazar, sanatçı, bilimadamı ve aydın yetiştirmiştir. Gardrop Atatürkçülüğü diye ne kadar aşağılanırsa aşağılansın, onlar sayesinde Atatürk devrimleri genç kuşaklara kısmen de olsa aşılanabilmiştir. Bugün, ordusunun etkisizleştirilmesine karşın, Türkiye hâlâ ayaktaysa, iç ve dış ihanet kuşatmasını yarma umudu varsa, bu yüzdendir. Çünkü sadece bilenler değil, bilmeyenler de bilir ki, bileklerine kelepçe ve ayaklarına pranga da vurulsa, yürekteki özgürlük ateşi sönmedikçe insanlar ve toplumlar esir alınamaz. Yüreklerdeki bu ateşin çoban ateşleri gibi bir gün şu üniversitede, bir gün bu gazetede, bir başka gün bir mahkeme kararında parladığını her gün görmekteyiz. Kuvayı Milliye ruhuyla oluşturulan “Milli Merkez” de bu cümledendi.
Bu ateşi harlı tutacak olan, edebiyattır, türkülerdir, sanattır. Bir zamanlar Türkiye İşçi Partisi, şenliklerinde, kongrelerinde halk şairlerine mikrofon verirdi. Âşık İhsaniler, Ali İzzetler, Murat Çobanoğulları, Hüseyin Çırakmanlar, Âşık Nesimiler vb. zihnimize ve gönlümüze o yıllarda kazındı. Onlar sol esintiden etkilendi; sol esinti de kitlelere onların sazından sözünden yayıldı.
Bilindiği gibi, Edip Cansever, Türkiye İşçi Partisi’ne girmeden önce toplumsal ve siyasal sorunlardan uzak şiirler yazarken, partiye katıldıktan sonra:
Ki bütün işkenceler, ezinler ve kırımlar
Damlayan bir musluktur yerine göre
gibi dizelerin yer aldığı şiirler yazmıştır.
Bugün de aynı şeyi yapmak, politikamızı sanatçı desteğiyle götürmek gerekmektedir. RTE konuşmasına, söylevine ikide birde şiir sıkıştırıyor. Oysa, muhalefet, pek çok şeyin olduğu gibi, şiirin gücünün de farkında değil.
Evet, kimi siyasal rüzgârlar esip geçtikten sonra, o rüzgârın etkisiyle yazılmış eserler okunmaz olabilir, ama anıt değeri taşırlar. Hayat sürekli yenilenen bir süreçse, kalıcı olmak sevdasıyla o siyasal rüzgârın uzağında olmayı seçmiş sanatçıların eserleri de zaman aşımına uğrayacaktır.
Bugün bir antiemperyalist ve özgürlükçü rüzgâr yaratmak istiyorsak, bu hareket sadece fikir olarak kalmasın, kitlelere yayılsın diyorsak, bu hareketin edebiyatının yapılmasını teşvik etmek, dergi ve gazetelerimizin sayfalarını onlara açmak şarttır. Fasulyenin faydalarından söz edecek zaman değildir. İmge avcılığının zamanı değildir. Demagojinin demokrasi diye yutturulduğu şu zamanda imgeyi trolle avlasan fayda yok. Düşman kafasını mevziden çıkarmıştır. Göz, gez, arpacık!...
Günel Altıntaş
(Aydınlık, 4 Mayıs 2013)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR